Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, 52. Kuruluş Yılı'nda yaptığı konuşma, en net ifadeyle yakışıksızdı.
Nezaket kurallarının ötesine geçti, rahatsız edici bazı benzetmeler yüzünden, hukuk ve adalete vurgu yapan cümleler de kaybolup gitti.
CHP-Cemaat koalisyonundan başka da böyle bir konuşmayı alkışlayacak kimse olduğunu sanmıyorum.
Özellikle 'gömlek değiştirme', 'sığ eleştiri' ifadeleri rencide edici oldu. Bu benzetmeler, daha önceki 'duygusal tepkiler' ifadesi gibi 'küçümseyici' bir yaklaşım olarak öne çıktı.
Hukuk, adalet, demokrasi, siyaset üstü değerler ortada dururken, konuşmanın aralarına kişisel hınç ya da öfkenin gizlenmiş olması bir talihsizliktir.
Baştan sona siyasi pozisyon alış gördük konuşmada. Anayasa Mahkemesi'nin milli iradenin üstünde yeni bir 'veyaset' gibi algılanmasına yol açabilecek cümleler gördük.
Kılıç'ın konuşması, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, siyasi cepheleşmede yeni bir durum çıkardı ortaya. Malum 'cephe'ye güçlü bir halka ekledi.
Bu konuşmayla AYM'ye siyasi merkez görüntüsü verildi. Kurum, Türkiye'nin keskin siyasi tartışmalarında 'taraf' haline getirildi. Siyaset üstü, Türkiye'nin ortak iyiliğine yönelik cümlelere, bakışa bu kadar ihtiyaç varken, siyasi polemiklere girmesi, bir siyasetçi görüntüsü vermesi Kılıç için yaralayıcı oldu.
Uzun konuşma metninin aralarına her ne kadar 'paralel yapı'ya yönelik cümleler serpiştirilmiş de olsa, konuşmanın odak noktası hiçbir şekilde bu çevreler değil doğrudan siyaset ve siyasi iktidardı.
Türkiye'nin en büyük sorunu, aylardır tartışılan yargıdaki örgütlenmeler, güvenlik birimlerindeki örgütlenmeler, devlet içinde devlet görüntüsü veren iktidar yapılanması iken, meşru mekanizmalara yönelik eleştirilerin öncelenmesi konuşmanın inandırıcılığını yok etti.
Oysa en büyük eleştiri yargı mekanizmasına yönelmeliydi. Belli kadroların insanların hayatlarına girerek, tehdit ederek, şantaj yaparak devlet iktidarını kişi ya da cemaat çıkarları için kullanarak siyasi hedef gütmesine yönelmeliydi.
Vesayetin en tehlikelisi adalet mekanizması içindedir. Üstelik siyasetin, devletin üstünde bir yapılanmadır bu.
Adalet saraylarında değil evlerde verilen yargı kararları Kılıç'ın gündeminde olmalıydı. Polis-yargı örgütlenmesi üzerinden siyasete, iş dünyasına, medyaya kurulan tuzaklar olmalıydı. Yargı üzerinden siyasi iktidara yönelen darbe tehdidi ya da iktidar planlaması olmalıydı.
Bunları siyasetçi konuşur, gazeteci konuşur, herkes konuşur ama özellikle bir yüksek yargı mensubunun konuşması anlamlı olacaktı.
Demokratik değerler açısından ülkenin ve devletin nasıl bir tehditle yüz yüze bırakıldığına dair Haşim Kılıç'ın çok güçlü sözleri olmalıydı.
Baştan sonuna siyasi iktidarla hesaplaşma ön kabulü üzerine kurgulanmış bu konuşma, Türkiye'nin içinde bulunduğu konjonktürel cepheleşmeden vaziyet çıkarılmış bir duruşu sergiliyor.
Yargı gücünü kullanıp insanları linç eden organizasyon hakkında neden doğru dürüst cümle kuramıyorsun? Önüne geleni terörist, ajan, yolsuz, dolandırıcı, vatan haini yapan, menfaatleri doğrultusunda insanları kıyıma uğratan yapı hakkında neden susuyorsun? Bunlar varken neden siyasete ayar veriyorsun?
Bu bir güç istismarı, kurumu ve konumu kişiselleştirme değil de nedir?
Bu, yaşanan çatışmadan güç devşirme girişiminden başka nasıl anlaşılabilir?
Bir taraftan özgürlükler kapsamında twitter yasağına müdahale ediyorsun ama bu ülkede binlerce insanın dinlenip fişlenmesi, haklarında suç ihdas edilmesi, sanal örgütler icad edilip örgüt üyesi yapılması, haklarında dosyalar tutulması hakkında tek söz söylemiyorsun.
Bu insanların bireysel özgürlükleri ne olacak? Bunlardan daha büyük özgürlük ihlali olur mu? Yoksa bunlar Anayasa ile teminat altına alınmış değil mi? Hangi vesayetçi yapı bu kişilerin özgürlüklerini tehdit ediyor? Bunlar Türkiye'nin esaslı meseleleri değil mi?
Anayasa ile teminat altında alınmış bütün özgürlük alanları çiğnenirken Anayasa Mahkemesi Başkanı siyasetçi gibi konuşursa, herkes bunu bir siyasi hesabın göstergesi olarak kabul eder.
Galiba da durum budur.
Haşim Kılıç, dün evrensel ölçülerde bir konuşma yapıp herkesin takdirini kazanabilir, tarihe geçebilirdi. Maalesef 'taraf' gibi davrandı ve bu fırsatı kaçırdı.