Dünyada her birimiz farklı meslek gruplarında ihtisas yapıyor uzmanlaşıyoruz. Fakat biz önce kendimizi yeterince tanımıyoruz. Kendimizi yakından tanıma ile ilgili bir uzmanlık sahası olmadığı gibi, kendimizi ve vücut kimyamızı yakından tanıma ve sağlıklı yaşayabilmemiz için vücudumuzun neye ihtiyacı olduğu ile ilgili özel bir araştırmamız da yok.
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmez isen, ya nice okumaktır?” diyen atamız Yunus Emre, önce kendimizi tanımamız gerektiğini hatırlatıyor bizlere. Yalnızca ruh dünyamızı değil, vücudumuzu da yakından tanımalıyız. İnsanın ruh hali yiyip içtiği gıdaların özelliklerini alır.
İnsan vücudu büyük bir kimya laboratuarıdır. Geçtiğimiz Kurban Bayramında görüştüğüm kişilerin yeme, içme ve beslenme alışkanlıklarının vücut kimyalarına fayda vermekten çok zarar verecek türden olduğunu tesbit ettim. Biz yiyip içtiklerimizi vücudumuzun ihtiyacı olarak değil, alışkın olduğumuz damak zevkimize göre tüketiyoruz. Bu yanlış beslenme şekli bizim kültürümüz haline gelmiş.
Kurban Bayramında ikram edilen yiyecek ve içecekler genelde, et, ekmek, ayran, gazlı içecekler, çay, tatlı, yaprak sarması, börek, su vs.dir. İnsan bir günde sekiz aile ile bayramlaşsa ve her evde bu ikramlardan birer parçasını yiyip içse, vücut kimyasına verebileceği en büyük zararı vermiş olur. Çünkü ikram edilen bu gıdaların her birinin ayrı ayrı hazım süreleri vardır. Yenilip içilen ikramların mide tarafından hazmedilmesine fırsat verilmeden üst üste yenilip içilen bir tüketim var. Bayramda gördüğüm insanların büyük çoğunluğunun midelerinde şişkinlik, ekşime ve hazımsızlık vardı.
Mide şişkinliği, ekşime, hazımsızlık ve bağırsakların boşaltım yapamamış olması vücudun bize duyurmaya çalıştığı bir alarmıdır. Doktor bir hanımefendi “Saliha hanım, biz kan grubuna göre mi beslenmeliyiz? Kan grubuna göre beslenmek önemli mi?” dedi. Ben de kendisine, “insanlar vücut kimyalarına göre beslenmeyi bilmiyorlar ki, kan gruplarına göre beslensinler” dedim. Hangi kan grubundan olursa olsun, bütün insanların dikkat etmeleri gereken en önemli kural tek çeşit yemek yemeleri gerektiğidir. Aksi takdirde, “ömrüm boyunca ben hiç alkol almadım” diyenler de yukarıda saydığım ikramlar gibi karmakarışık bir liste ile beslendiklerinde, vücut kimyalarını bir alkol fabrikası haline getirebiliyorlar. Nasıl mı?
Et, ekmek ve ayranın hızım süreleri farklıdır. Et proteindir, hazım süresi yedi-sekiz saattir, ağızda ve midede salgılanan asit grupları ile hazmolunur. Ekmek karbonhidrattır, hazım süresi üç-üç buçuk saattir, karbonhidrat da vücutta asitsiz ortamda hazmolunur. Et ile birlikte yenildiğinde hazmolunmaz. Midenin bir bölümünde beklemeye alınır. Ayran, gazoz ve tatlı da eklendiğinde mayalanıp, ekşir ve alkolleşmeye başlar. Ayran ise bakteri yolu ile hazmolunur. Ayranın mide boş iken içilip on iki parmak bağırsağına inmesi gerekir ki, on-on beş dakikada kalın bağırsağa iner ve orada hazmolunur. Et, ekmek, ayran hepsi bir arada yenilip içildiğinde midede şişlik oluşur ve çalkalanma başlar. Bunların üstüne bir de tatlı yenilir ve gazlı içecekler içilirse, vücut kimyası bir alkol fabrikası halini alarak alkol üretmeye başlar.
Bu beslenme şekli sebebiyle vücut kimyamız bozulur ve vücudumuz bize alarm işaretleri vermeye başlar. Bu işaretler; yorgunluk, baş ağrısı, ağırlık çökmesi, algının zayıflaması ve uyuklama halidir. Böyle bir durumda kan koyulaşır, basıncı artar, vücut yenilen gıdaları bir an önce asitleştirip dışarıya atmak için uğraşır. Beyne kan gitmez. Vücut nefes alıp vermede zorlanır. Yenilen yiyecekler alkolleştiği için, vücuda hiçbir fayda vermez. Alkolleşen yiyecekler zamanla bağırsakların yağ florasını da bozacağı için vücuttan dışarı da atılamaz, birçok kişide kabızlığa ve bağırsak tembelliğine sebep olur. Bu hal devamlılık kazanır ise migren rahatsızlığına da kapı açar. Atılması gerekirken vücutta birikip kalan bu yiyecekler, eklemlerde su toplanmasına, özellikle bel ve basen bölgelerinde toksin yağ birikimine sebep olur.
Dünya bugün şişmanlık ile mücadele ediyor. Çünkü insanlar, aç veya tok olduğuna bakmadan damak zevkinin emrinde her bulduğunu sürekli tüketen toplumlar haline geldi.
Yenilen yiyeceklerin hazım süreleri bilinmese de, sağlıklı yaşayabilmek için tek çeşit yemek yenilmeli, karın doyduktan sonra beş altı saat yemek yenilmemeli, sofradan kalktıktan sonraki ilk bir buçuk- iki saat içersinde de su veya çay içmemelidir. Mide ve ağız salgı bezleri yenilen yiyeceklerin hazmedilebilmesi için, yemek yenildikten sonraki ilk bir buçuk iki saat içersinde çok yoğun asit salgılar. Yemekten sonra içilen su veya çay mide asidini baz haline dönüştürdüğü için, o anda hazım ile uğraşan midenin asit dalgasını bozar. Bizim toplumumuzda yemeklerden hemen sonra su, çay veya kahve içmek maalesef bir kültür haline gelmiştir. Bu kültür! de hazımsızlığın ve şişmanlığın başlıca sebeplerindendir. Vücut kimyamıza zarar veren yanlış alışkanlıklarımızdan bahsetmeye devam edeceğim.
Sağlıkla kalınız.