CHP İstanbul seçimleri ile ilgili çok sinsi ve siyasi ahlak açısından sorunlu bir politika izliyor.
Bu politika, İstanbul seçimlerini bir CHP - Ak Parti seçimi haline getirmeme temeline dayanıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve partinin ağır toplarının İstanbul’da hiç görünmemeleri, İstanbul’da hiçbir CHP yöneticisinin miting yapmaması, adeta bütün sahanın İmamoğlu’na terkedilmesi bununla da ilişkili. Seçim İstanbul’da yapıldığı halde partinin marjinal il başkanı Canan Kaftancıoğlu bile mümkün mertebe sahnede görünmemeyi tercih ediyor.
CHP’li siyasilerin tam da seçim sürecinde tam tekmil casper gibi hayalete dönüşmesiyle sınırlı değil söz konusu strateji...
CHP’nin o köklü siyasi terminolojisi, meşhur altı oku, dillere destan Kemalist dogmaları da sümen altı edildi bu süreçte. Zorunlu hallerde dahi bu tür meseleler dillendirilmiyor. CHP yerel seçim yarışını, kendisi, yani CHP olarak değil, ancak “AK Partileşerek”, söylem ve tutumda ancak onu modelleyerek kazanabileceğini anladı.
Zaten İstanbul ve Ankara için CHP çizgisiyle ilgisi olmayan klasik muhafazakar tipolojiye yakın adaylar göstermesi bu modellemenin göstergesiydi.
CHP’nin hiç gizlemeden, oldukça muhafazakar bir söylem geliştirdiğini söylemek mümkün.
Mesela seçim sürecinin başından beri içinde haram, helal, israf, kul hakkı, tevazu gibi kelimelerin geçtiği sloganik ifadeler İmamoğlu tarafından sıkça kullanılıyor.
Halbuki bu terminoloji CHP’nin kullandığı bir terminoloji değildi.
Hatta, CHP rakiplerinin seçim kampanyalarında bu tür bir terminolojiye yer vermesini bir tür “istismar” olarak değerlendirirdi.
Oysa şimdi daha önce hiç de hazzetmediği bu kavramları kendi malı gibi kullanmaya, hatta Ak Parti cenahından gelen hücumlara “biz kul hakkı yemeyeceğiz” gibi ifadelerle karşılık vermeye çalışıyor.
Türk filmlerinde alışıldık bir hikaye kalıbı vardır. Esas kız esas oğlana, babasının zengin bir armatör olduğu ve hizmetçilerle dolu bir yalıda gayet müreffeh şartlarda yaşadığına dair bir imaj çizer. Hatta esas oğlanın ailesi ziyarete geldiğinde, aslında yalının aşçısı olan babasını yalı sahibi gibi sunacak acımasız bir piyes bile sergilerler. Günün sonunda fabrikatör Hulusi Kentmen’in evladı olan esas oğlan, bu imajın kendisini tuzağa düşürmek için söylenmiş bir yığın yalandan oluştuğunu anlar…
CHP’nin ürettiği başarı formülü esas kızın formülünden daha zekice değil kanımca.
Fakat soru şu: Bir parti, kendi doğal siyasi kimliğini, kendi tezlerini, varoluşsal iddialarını, kurucu ilkelerini bırakarak neden başka bir parti hüviyetiyle hareket ederek oy toplamaya çalışır?
Neden istediğini elde etmek için zengin bir armatör çocuğu olduğu yalanını söylemeye ihtiyaç duyar?
Gerçek kimliği ile esas oğlan tarafından sevilmeyeceğinden emindir de ondan mı yoksa?
Yoksa kendi ailesinden, yani gerçekliğinden utanıyordur da o yüzden mi bu kadar yüz kızartıcı ve üç vakte kadar ortaya çıkacak yalanlara sarılıyordur?
Bence sorunun cevabı aşağı yukarı böyle bir şey…
CHP’nin de “olduğu gibi” sahaya inmemesinin nedeni oy kaybetmekten korkması.
Bunun için ne yapıyor, pusuya yatıp gizleniyor…
Sen, devlete “seri katil” diyeceksin…
Sen, kamu malının hunharca talan edildiği “geziyi direniş” gibi sunacaksın…
Sen, 15 Temmuz’da darbecilere karşı bedeniyle etten duvar ören şerefli insanların değil de darbecilerin hukukunu savunacak “İnandığınız Allah’ınız sizin belanızı versin” diyeceksin…
Sen, nice demokrasi suikastine parmak izin karıştığı halde demokrasi havarisi kesileceksin. Sen hukuku kullanarak insanları kılık kıyafetleri, inançları üzerinden yıllarca ayrıştırmamış gibi “Biz birleştirmeye, kucaklamaya geliyoruz” diyeceksin…
Sen, PKK’nın sana olan teveccühüyle ilgili tek kelime etmeyecek, Yasin Börü’yü katledenlerin azmettiricilerinin “siyasi çizgilerine” methiyeler düzeceksin…
Sen, vadettiğin 10 kreş yerine koca dönemde 1 kreş yapabildiğin halde, “göreve gelir gelmez hızlıca 150 kreş yapacağız” diyeceksin…
Sen, geçmişte belediyeler öğrencilere burs verebiliyorken, İzmir marşı eşliğinde Anayasa mahkemesine koşup iptal davası açarak, belediyelerin burs verme yetkisini iptal ettirecek ama “İstanbul’dan gelen geçen öğrenciye bile burs verme” sözü vereceksin…
“Bizim için gençlik çok önemli” diyeceksin…
Vatandaşın da bir seçimlik bu oyuna inanmasını, aradaki bariz çelişkiyi fark etmemesini bekleyeceksin.
Olduğun gibi görünmediğini ya da göründüğün gibi olmadığını anlamayacaklarını düşünerek insanların zekaları ile de dalga geçeceksin.
Girişte bahsettiğim siyasi ahlak sorunu tam olarak böyle bir şey.
Bence muhalefete destek veren Ak Parti karşıtlarının bu ahlaki sorunu, bu kimlik krizini,bu maskeli baloyu enine boyuna düşünmeleri gerekir.