Gazze’de insanlık nöbette…
Gazze için insanlık nöbetinde olanlar bilir ki Gazzeliler insanlık adına iki görevi üstlenmek üzere seçilmişlerdir:
Birincisi çürümeye yüz tutmuş insanlık değerlerini yeniden filizlendirmek,
İkincisi ise insanları özgürleştirmektir.
Açıkça Gazzeliler insanlığın öz/gürleştirmesi için öncülük etmektedir.
Nasıl mı?
Geliniz, bir buçuk yıldır Gazze’de cereyan eden olaylar hatırlayalım. Hayatta kalmayı başarabilmiş olanların anlattıkları dehşet verici hikâyelerine bir daha göz atalım;
42 yaşındaki üç çocuk babası Muhammed, Haziran 2024’te Refah’ta yerinden edilerek Deyr El Balah kentine sığındıklarında yaşadıklarını anlatıyor. “ Deyr El Balah’ta kıyamet kopmuş gibi. Çadır kuracak yer yok, sahile yakın bir yere kurmak zorundasın. Çocuklarını böceklerden ve sıcaktan koruman gerekiyor ve temiz su yok, tuvalet yok, bir yandan da bombardıman hiç durmuyor. Burada insan değilmiş gibi hissediyorsun.”
Refah’a yönelik saldırıları yürüten İsrail güvenlik kabinesi üyesi olan maliye bakanı Bezalel Smotrich'in, 29 Nisan 2024'te halka açık bir etkinlikte yaptığı konuşmada : “Yarım kalan hiçbir iş yoktur. Refah, Deyr El Balah, Nuseyrat, Tahribat, Amalek halkının anısı göğün altından silinsin.” deyip İncil’de yer alan ve yaygın olarak bilinen, Amalek halkının yok edilmesinin emredildiği mutlak intikam öyküsüne atıfta bulunarak açıkça şehrin yok edilmesi çağrısında bulunmuştur. Yaptığı bu çağrı sonrasında soykırıma varacak harekât başlatılmıştır. Ayrıca İsrail Savunma Bakanı Galant, Gazze’de savaştıkları kişileri “insansı hayvanlar” olarak nitelemiştir.
7 Ekim 2023 sonrası Gazze’de her türlü insan hakları ihlallerini gerçekleştiren Siyonist yönetimi, hiçbir hedef ayırt etmeksizin Gazze’deki her bir canlıyı yok etmek için azami bir gayret sarf etmiştir. Her türlü silahı kullanarak okulları, mabetleri, hastaneleri ve sığınma merkezlerini hedef alarak tüm dünyanın gözü önünde açık bir soykırım yapmaktan geri durmamıştır. Her bir Filistinliyi kendi emellerinin önünde bir tehlike olarak görüp yaş ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin katletmiştir.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının soykırım olduğu BM raporları da ortaya koymuştur. BM özel raportörü Francisco Albanese’nin hazırladığı ‘bir soykırımın anatomisi’ başlıklı raporunda;
“İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik “grup üyelerinin öldürülmesi, grup üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar verilmesi ve grubun tamamen veya kısmen fiziksel olarak yok edilmesi” eylemlerini kasıtlı olarak gerçekleştirdiğine değinmiş bu eylemlerin soykırım işlendiğini ortaya koyan eşiğin aşıldığını göstermektedir.” diye raporda belirtmiştir.
Daha nicesi ve niceleri… İnsanoğlunun görmemesi gereken her türlü zalimlik Filistin’de Siyonistler ve iş birlikçileri tarafından acımasızca sergilenmiştir.
Üzülerek söylemek gerekirse geçen yüzyılın acılarla dolu bir yüzyıl olmasını engelleyememiştik. Ne yazık ki bu yüzyılı da üzüntüleri iliklerimize kadar hissederek yaşıyoruz.
Bu gidişe bir dur demeliyiz. Theodor Haecker’in, “Âdemoğlu Nerdesin?” sorusuna; mazerete sığınmadan, “keşke…” demeden ve tereddüt etmeden “Burdayım…” deyivermek zorundayız.
“Soykırım Olurken Sen Neredeydin?” sorusuna; kendimizi aklama çabasıyla değil de “kişisel sicilimizi” temiz tutma gayretiyle cevaplamak durumundayız.
Görünen o ki tarihin kırılma anını yaşıyoruz. İnsanlığın ters yüz edilmesinin eşiğindeyiz. Bu durum karşısında hem birer insan olarak hem de insanlık adına temsil ettiğimiz değerler ışığında ve insan onuruna yaraşır bir yaşam için tarihin doğru yerinde yer almaya mecburuz.
İnsanlık değerlerinin yeniden filizlenmesi adına “Gazzeli İnsanın” öncülüğünde başlatılan insanı duruşun ve insanlığın özgürleştirilmesi eyleminin yeryüzüne hâkim kılınması için yüreklerimizi daha diri tutup ayaklarımızı yere daha sabit kılmalıyız.
Açıkçası
Başka bir yol yok!
“İnsan kalın! ” çağrısına kulak verip başka bir yol aramaya da gerek yok.