Son aylarda artan sosyal medya kullanım sürelerine binaen o yazı, tekrar sizlerle...
Sosyal medya bir uyuşturucu… Hem de kana en hızlı karışanlarından ve modern insan tarafından endişelerini yatıştırmak, mutsuzluğunu bastırmak için kullanılıyor. Bir ‘tık’la zaman algısı kayboluyor ve dünyalar değişiyor.
Bu yüzden anlamsızlık, kıskançlık, hayal kırıklığı ve yüzleşmekten kaçtığımız gerçekler arttıkça sosyal medya kullanım süreleri uzuyor, çünkü huzursuzluğumuz daha fazla ‘uyuşturucuyu’ gerektiriyor.
Sosyal Medya yalnızca dünyevi ıstıraplarımızı erteleyen bir sakinleştirici değil. O aynı zamanda şeytanın ruhumuz için kurduğu bir bubi tuzağı…
Nasıl mı?
Şöyle…
Sosyal medya insanlardaki özel hayatın gizliliği algısını dümdüz etti. Artık evler yatak odalarına kadar kamusal alan haline geldi. Tanıdık, yabancı, mahrem, namahrem kavramları çöpe atıldı. Sanal ortamda herkes birbirinin arkadaşı, değilse, arkadaşın arkadaşı… Dolayısıyla sorun yok…
Sıradan akşam yemeklerinden süslü püslü doğum günlerine kadar hiçbir şey gizli, aileye mahsus değil artık.
Bir yere tatile mi gidildi?
Yeni bir otomobil mi alındı?
Ya da lüks bir mekanda baş başa bir yemek…
Çocuğun ilk dişi…
Eş’ten alınan özel bir hediye…
Kına gecesi giyilecek yeni kıyafet…
Bütün bunlar magazin gazetelerinde bile rastlanmayacak bir objektiflikte ve ayrıntıyla yansıyor sosyal medyaya.
Sansürsüz yani…
Sere serpe...
Hayatı yolunda gitmeyen biri, eşinizin, kızınızın, kız kardeşinizin oturma odanızda çekilmiş bakımlı fotoğraflarına tıklayıp dilediği gibi inceleyebiliyor mesela...
Hatta yetinmeyip beğeni yapabiliyor…
Namus, haya duygularından yoksun bir başkası tatil fotoğraflarınızın kışkırtıcı ayrıntılarını uzun uzadıya didikleyebiliyor örneğin…
Hiç bilmediğiniz semtlerde ailenize, sevdiklerinize dair gayri meşru duygular depreşebiliyor...
Yeni aldığınız aracın fotoğrafı sekiz yüz kilometre uzaktaki işsiz bir adamı can sıkıntısına boğabiliyor.
Nişan fotoğraflarınız engelinden dolayı evlenememiş birinin kabusu olabiliyor.
Mezuniyet törenindeki absürt kıyafetiniz, umursamaz tavrınız, coşkulu eğlenceniz, Yüksekova’da bir gencin rüyalarını süsleyebiliyor.
Tombik ellerini paylaştığınız bebeğinizin sevimli fotoğrafı çocuksuz bir kadının kalbine hançer gibi saplanabiliyor.
Ama bunların hepsi normal…
Çünkü, facebook, twitter ve instagram gezegenlerinden oluşan sosyal medya galaksisinde yaşıyoruz.
Burada günah, yasak, ayıp yok…
Burada her şey mübah…
İlahi yasaları kökünden sarsan sosyal medya, kitleleri günah bağımlılığına davet ediyor…
****
Dilediğiniz insanın profiline erişip, inceleyebiliyorsunuz. Aslında fotoğraflarını incelediğiniz o kişi, sizin namahreminiz… Başkalarının kadınlarını veya erkeklerini izliyorsunuz ve izleniyorsunuz… Yani tekrar tekrar kaydırılan bakışlarla aslında GÖZ ZİNASI yapmış oluyorsunuz… Ve siz merakınıza yenilip bir fotoğrafa ya da videoya baktığınız her defasında, “Mümin kadınlara-erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar.” ayetini ihlal etmiş oluyorsunuz.
HASET klasik İslam kaynaklarında “bir kimsenin bir nimete sahip olmasını istememek” şeklinde tanımlanıyor. Halk arasında “çekememezlik” olarak biliniyor… Sosyal medya teşhir özelliğiyle fark ettirmeden HASET duygunuzu körüklüyor. Kimi insanlar ev, araba, tatil gibi statü göstergelerini başkalarının gözüne sokmak için sosyal medya platformlarını kullanıyorlar. KENDİNİ BEĞENME dürtüsü açığa çıkıyor ve paylaşımlar çevreden alınan intikamın suç aletlerine dönüştürülüyor.
Siz bu video ve fotoğrafları izlerken haset ya da en hafifinden KISKANÇLIKduygusuyla sarmalanıyorsunuz.
Karşınızdaki kişinin aslında o şahane hayatı hak etmediğini, ayrıca o başarıyı kendi çabasıyla da elde etmediğini düşünüyorsunuz. O göz alıcı fotoğraflara bakarken, o imkanların daha çok sizin hakkınız olduğunu düşünüyorsunuz. Sosyal medya ruhunuzu baştan aşağı KİBİR duygusuyla dolduruyor. Farkında olmadan kendinizi başkalarından üstün görmek gibi mide bulandırıcı bir günaha saplanıyorsunuz.
Pazar kahvaltısında çekilmiş bir fotoğraf, seyahat edilen bir ülkeyle ilgili paylaşılan konum, yeni yemek takımları, oturma grubu, harika evlilikler, kocaman gülücükler bir yorumu hak ediyor (!) Hem kalple hem de dille yapılan GIYBETsosyal medyanın en alışılageldik günahlarından. Sosyal medya size insanların hayat tarzlarıyla ilgili sınırsız yorum yapma hakkını tanıyor. İnsanların saçları, kıyafetleri ve kişisel özellikleriyle ilgili yorum yaparak, KINAYARAK farkında olmadan hiç yüz yüze gelmediğiniz ve belki de gelemeyeceğiniz insanların KUL HAKLARINA girip günahlarını yükleniyorsunuz…
Sosyal medya sizin vitrininiz, o vitrine koyduğunuz şeylerle övülmek, onaylanmak, beğenilmek istiyorsunuz. Sizi insan yerine koymayan patronunuzdan, sizi beğenmeyen eşinizden, sizi anlamayan ailenizden hıncınızı almak istiyorsunuz. Paylaştığınız şeyleri gerçekten gerekli olduğu için değil, önemsenmemenin acısını hafifletmek için paylaşıyorsunuz. Ne kadar duyarlı, yardımsever, entelektüel, ihlaslı ve iyi kalpli olduğunuz, iş arkadaşınız tarafından da bilinsin istiyorsunuz… Gösteriş, yani RİYA yapıyorsunuz.
Bütün bu günahlardan uzak olduğunu varsaysak dahi sosyal medya kullanarak, “O müminler ki boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” ayetiyle aranıza mesafe koyuyorsunuz. Gazzali “Allah’ın bir kişiden yüz çevirdiğinin delili, o kişiyi boş işlerle uğraştırmasıdır” diyor. Sosyal medyada geçirdiğiniz vakit gözden çıkarılıp çıkarılmadığınızın bir kriteri haline geliyor aslında.
Bir toplum için bundan daha kapsamlı bir günah platformu düşünmek zor olsa gerek. Belki de sosyal medyanın en korkunç yanı zina, gıybet, kınama, kibir, kıskançlık, kendini beğenme, haset gibi günahları normalleştirerek hafife alınmalarını sağlamasıdır… Siz de, ailesini, bedenini, güzelliğini cömertçe teşhir etme hastalığına yakalanmış kişilerden “Aman canım ne olacak ki?”gibi sözler duymuşsunuzdur.
Bu felaket platformu, akıllı telefonlarla artık her an herkesin elinin altında. Maalesef, çocuklar ve gençler sosyal medyayı kullanmıyor adeta sosyal medyada yaşıyorlar. Elbette sosyal medyayı daha kabul edilebilir amaçlarla kontrollü kullananlar da vardır. Ama istatistikler bunun çok az olduğunu ortaya koyuyor.
Şu iyi bilinmeli ki,
Sosyal medya orada duruyorken asla huzurlu olamayacaksınız.
Kafa dağınıklığından, his karmaşasından ve kendinizi dünyanın geri kalanıyla mukayese etmekten kurtulamayacaksınız.
Ruhunuzu, zihninizi, kalbinizi başkalarının hayatlarını izlemekten gelen kirlerden arındıramayacaksınız.
Kendi hayatınızın işe yaramazlığı konusuna asla odaklanamayacaksınız.
Bu, süratle ruha yayılan bir virüs…
Ve bu virüs, insanı kemale ulaştıracak her hasletin de baş düşmanı…
Çocuklar ve gençler bedenleriyle birlikte bu virüsü de büyütüyorlar içlerinde.
Üstelik onun insan ruhu için ne kadar ölümcül olduğunu bilmeden.
Göz göre göre onları, sevdiklerinizi, kendinizi ateşe atacak mısınız?
Oysa paylaştığınız fotoğraflarda daha merhametli görünüyorsunuz…