Dünamız, yeni oluşumlara gebe: Tam bir “belirsizlikler denizi”nde yüzüyor...
İşte bu belirsizlik hâli, aynı zamanda yeni arayışlara, yeni oluşumlara imkân tanıyor...
DÜNYA KÜÇÜLÜYOR, TÜRKİYE HEDEF BÜYÜTÜYOR
Dünyamız küçülüyor. Dünya küçülürken, Türkiye, küre ölçeğinde hedef büyütüyor, yeniden medeniyet coğrafyasına uzanıyor...
Burada, elbette ki, büyük zorluklar var karşımızda. Bizi kendi hâlimize bırakmayacaklar, bırakmıyorlar da. Ama ufkumuzu büyüttük artık. Ok yaydan çıktı bir kere. Ufuk genişlemesi, tarihî bir avantaj sunuyor önümüze...
Bu avantajı en iyi şekilde değerlendirebilmek için imajinatif bir entelektüel donanıma sahip olmak, bu entelektüel donanımdan arzulanan hasılatı alabilmek için de tarihî derinliğimizi harekete geçirerek yaratıcı bir ruhla, kurucu bir iradeyle, sahici bir dinamizmle ve heyecanla yola koyulmak gerekiyor...
Türkiye'nin sözümona aydınlarının böylesi bir yaratıcı ruhtan ve dinamizmden yoksun oldukları apâşikâr ortada.
TARİH YAPAN BİR TOPLUM...
Ne ki, herşeye rağmen toplumumuzun, ancak tarih yapmış bir toplumda bulunabilecek o sabırlı, mütevekkil, derûnî, irfânî hâlet-i ruhiyesi, ülkemizin içine sürüklendiği anlamsızlıklar ve anormallikler denizinde boğulmamak için kendine özgü direniş ve varoluş biçimleri geliştirmesine imkân tanıyor...
Önüne dikilen yapay engeller ortadan kaldırıldığı vakit toplumumuzun ne denli şaşırtıcı bir dinamizme, sınır tanımayan bir hareket kabiliyetine sahip olduğunu son otuz yılda yaşadıklarımız kanıtlamaya yetiyor, diye düşünüyorum.
Burada popülizm yapmıyorum. Yaklaşık bin küsur yıl boyunca Müslümanlığı, en büyük saldırılara karşı koruyacak performansı biz ortaya koyduk. İnsanlığa adalet, barış ve kardeşlik armağan eden Selçuklu ve Osmanlı tecrübelerini biz gerçekleştirdik.
Son olarak, handiyse bütün dünyanın sömürgeleştirildiği modern tarih boyunca sömürge durumuna düşmeyecek bir direnme ve varolma iradesini yalnızca biz gösterdik.
İşte böyle bir toplumun çocukları, yarın, bu gözardı edilemeyecek tarihî tecrübenin ve birikimin oluşturduğu hâlet-i ruhiyesini yaratıcı şekillerde harekete geçirmenin yollarını da keşfedecektir.
Bu toplum, 20. yüzyıl süresince önüne konulan engellerin yapay, arızî ve geçici olduğunu görüyor, bunun için de enerjisini, birikimini bir anda berhava edecek basiretsiz bir harekette bulunmak istemiyor.
YARATICI RUH'UN VE KURUCU İRADE'NİN KEŞFİ
Ama bu arada da önüne konulan engellerin yapay/arızî olduğunu farkettiği için bu engelleri kendine özgü yöntemlerle aşmanın yollarını araştırıyor.
Önümüzdeki onyıllarda, toplumumuz, bu coğrafyanın kültür, sanat, siyaset, ekonomi ve düşünce hayatına yön veren aydınlarını, düşünürlerini, aksiyon adamlarını belli zümrelerin, iç ve dış güç ve çıkar odaklarının hizmetinde olmaktan kurtararak, bizim önceliklerimizin ve duyarlıklarımızın hizmetine girdirecek bir performans ortaya koyacak.
Toplum, ülkemizin hakettiği yerde olmadığını görüyor artık. Bizi bir tıkanmanın, donmanın ve yapay kavgaların eşiğine sürükleyen içe kapanma hâlinden kurtularak dış dünyaya ne kadar açılabilir, ufkumuzu, zihin dünyamızı ve hareket alanımızı ne kadar genişletebilirsek, sahip olduğumuz dinamizmimizin farkına varma ve bu dinamizmi harekete ve hayata geçirme sürecimiz de o ölçüde artacak.
20. yüzyıl boyunca içine sürüklendiğimiz anormallikler tarihi, bizi fena hâlde yanıltıcı ve yanlış sonuçlar çıkarmaya itiyor. Oysa bu süre, tarih yapmış bir toplumunda tarihinde çok kısa bir süre.
Dahası, 20. yüzyılda yaşadığımız tarih, zor ve zorlu deneyimlerle dolu ama oldukça öğretici bir tarih.
BİZİ TARİHTEN UZAKLAŞTIRDILAR VE AMA İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRMAYI BAŞARAMADILAR!
Bir kere, ne kadar yara alsa da, bu toplumun Müslümanlık'tan uzaklaştırılamayacağı çok iyi farkedildi.
İkincisi, içinde yaşadığımız dünyaya Müslümanlık-eksenli köklü tasavvurlarla ve söylemlerle katılmaya başladığımızda, önümüzdeki engelleri sanıldığından da hızlı bir şekilde aşabileceğimizin önemli işaretlerini verdik.
Bana inanmakta zorlanıyorsanız, Ernst Gellner, Bryan Turner, Richard Bulliett ve özellikle 1960'lardan bu yana Amerika''da İslâm tarihi, düşüncesi ve medeniyeti üzerine yoğun bir şekilde eğilmek zorunda kalan bir yığın sosyal bilimcinin ve teorisyenin metinlerine bakın.
Oysa biz, hem yaşadığımız modern deneyimin “tarihsel bir arıza” (dolayısıyla arızî/geçici) olduğunu; hem de Müslümanlığın bu dünyayı ve öte'yi aynı anda meczeden bütünlükçü, kuşatıcı, derinlikli söyleminin; belirsizliklerin, kuşkuların, baştan çıkarıcı ve yanılsatıcı hegemonya biçimlerinin ürettiği dayanıksız, insana güven veremeyen kırılgan kimliklerin, zayıf kişiliklerin zuhur ettiği yaşadığımız dünyaya ne denli uzun soluklu, kalıcı, heyecan ve anlam verici şeyler armağan edecek bir dinamizme, yaratıcı bir ruha sahip olduğunu tam olarak farkedebilmiş değiliz henüz.
Müslümanlığın sahip olduğu yaratıcı ruhun, insana verdiği dinamizmin ve kurucu iradenin farkına varabilmemiz için, galiba, içine hapsedildiğimiz boğucu, insanın içini karartan, yapay gündemlerin hakim kılınmaya çalışıldığı, tarih ve zaman dışında traji-komik bir şekilde yaşamakta inat eden Türkiye coğrafyasından medeniyet coğrafyamıza ve dünyaya açılmamız gerekiyor.
Bu açılmanın atılıma dönüşebilmesi için de öncelikle içerideki sorunlarımızı adım adım halletmemiz, büyük hatalar yapmaktan kaçınacak stratejik zekamızı ve tarihî derinliğimizi harekete geçirmemiz şart.
Gerisi Allah (cc) kerîmdir. Hak Teâlâ bu aziz toplumun, mazlum dünyanın yeniden umudu olduğunu, ruhun yalnızca bu toplumda varolduğunu görüyor.
Bu zor günleri bu ruha sahip çıktığımız ölçüde aşacağız ve su akacak, yatağını bulacak... İşte o zaman bu toplum, yeniden tarih yapacak uzun soluklu bir yolculuğa çıkacak... Biiznillah.