Çok izlenen kanallardan birinde haber sunan kıdemli bir meslektaşımız, programına aldığı CHP'nin İstanbul büyükşehir belediye başkan adayına, Tebrikler; inşallah kazanacağız demiş... Bereket meslektaş açıksözlü, Bu bir dil sürçmesi, ben zaten dilinin sürçmesiyle ünlü biriyim dedi de, sevincinin sebebi olarak patronu ile CHP'li aday arasında kurulması mukadder ilintiyi daha baştan koparmış oldu.
Aksi halde milyarlarca dolarlık rant beklentisiyle rakip adaya Hoşgeldin dediği sanılacaktı. Nitekim, böyle sananlar ve konuya para yönünden bakan teze yakınlık duyanlar çıkmadı değil: Ak Partili belediyenin izin vermediği rezidans projeleri hayata geçirilebilse, ülkemizin en büyük medya patronu, belki de dünyanın en büyük rant geliri sahibi haline de gelecek...
Gerçekten, İstanbul'u bilmeyen ve kentte yaşamayan bir belediye başkan adayına, böyle bir beklentiyle destek verir mi büyük medya grubu?
Herhalde vermez. Seçim kampanyasında 'inşallah' temennili ve Kazanacağız benimseme sözcüklü bir medya desteği adayın da aleyhine olacaktır. Aday bilmese bile CHP lideri bunu gözardı etmeyecek siyasi öngörüye sahiptir.
İster dil sürçmesi olsun, ister gerçek hislerin coşkuyla ifadesi, Tebrikler, inşallah kazanacağız cümlesi, milyonlarca izleyici önünde adayla söyleşen 'gazeteci' için, bir siyasi eğilim itirafıdır.
Kim ne derse desin, her gazetecinin bir siyasi eğilimi vardır. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve siyaset herkesin hayatını etkiliyor. Siyaset zaten 'tarafsızlık' ile pek bağdaşmaz; ilgiliyseniz, üzerinde kafa yoruyorsanız sizin de bir siyasi eğiliminiz mutlaka olur.
Türkiye'de 'medya' söz konusu olduğunda 'siyasette taraf tutma' hayli garip bir durum tespitini gerektiriyor. Ülkede bazısı siyasi hayattan bütünüyle çekilmiş çok sayıda parti oldu, iktidarlar geldi, iktidarlar gitti; halkın siyasi eğilimi de gidenler ve gelenlerle bir o yana bir bu yana değişti durdu. Siyasette değişmeyen neredeyse tek bir gerçek var: Medyanın ve öndegelen medya mensuplarının CHP-yanlısı oluşu...
Kendisini 'merkez medya' olarak tanıtan herhangi bir grubun herhangi bir yayın organında siyasi eğilim tespiti için girişimde bulunulsa görülecektir (seçim önceleri böyle girişimler oluyor ve görülüyor): Yönetici, editör ve yazar düzeyinde olanların hemen hemen tamamı oylarını CHP'ye veren insanlar...
İçlerinden biri, sürekli yaşadıkları hayal kırıklığı hissiyle, coşkusunu İnşallah kazanacağız diye dışarıya vurmuşsa, bunu, dil sürçmesi saymamız bile gerekmez.
Geçmişte CHP İstanbul'da yerel iktidarı ele geçirmişti. Çeşmelerden su sesi yerine 'tısss' homurtusu duyulan susuz yazlar çekildiğini, köşelere yığılı çöpler yüzünden türlü-çeşitli hastalıklara karşı tedbirler alınması gerektiğini, bir aşk öyküsü eşliğinde öğrenilen İSKİ Skandalı'nda belediye gelirlerinin emme-basma tulumba gibi ceplere yol bulduğunu hatırlıyoruz. Herhalde İnşallah kazanacağız diyen meslektaş ve onun gibiler de hatırlıyorlardır.
Hatırlıyorlar ve o güzel günlerin geri gelmesini bekliyorlar...
İstanbul'un diğer sâkinlerinin genellikle Bir daha mı, asla keskinliğiyle reddettiği o günleri onlar için 'güzel' kılan ne olabilir acaba?
Bu soruya cevap vermeye kalkarsam, sürçen dille patronun çıkarları arasında doğrudan ilişki kurmaya kalkılan teze tekrar dönmüş olurum endişesindeyim. O sebeple de tahlilimi burada kesmek istiyorum.
Sürçen dile saygıyla...