Günaşırı El-Cezire haber kanalını izliyorum. Suriye’de olup bitenleri seyrederken içim kan ağlıyor. İnsan olarak “sivil katliamlara dur diyecek yok mu Allah aşkına” diye feryadımı sine hapsediyorum…
Allah her şeye kadirdir…
23 Mart 2011’de “Müjdeler olsun” başlığıyla bir yazı kaleme almış ve Müslüman coğrafyalarında oynanan küresel oyunlara dikkat çekmiştik. Yazımızda “zulmün payidar olamayacağını, niteliğin mutlaka galip geleceğini, onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı olduğunu” söylemiştik. Amenna, inandık…
Her ne kadar “evet, nitelik mutlaka galip gelecektir” muştusu Allah’ın vaadi olsa da, bu muştunun “eli kolu bağlı durarak” gerçekleşmeyeceğinin farkındayız. Bu çerçevede AK Parti Hükümeti’ni en fazla “sorumlu” tuttuğumuzu her fırsatta dile getirdiğimizde; “hükümet ne yapsın, siz de amma çok şey istiyorsunuz, eskiden olsaydı dış politikada bu kadar etkin olabilir miydik” babından duygusal ve de önyargılı bir sahiplenmeyle karşılaşıyoruz. Bu sahiplenmeyle kendilerine “AK Parti’nin hamiliğini yapmak” gibi bir görev addediyorlar ve böylece partiye yarar sağladıklarına inanıyorlar. Oysa gerçekte bu yaklaşım AK Parti’den uzaklaştıran, ötekileştiren bir yaklaşımdır, farkında değiller…
Bu tür koşulsuz yaklaşımlar “Başbakan Tayyip Erdoğan’dan daha fazla AK Partili olma” yaklaşımlarıdır ki; bunların fikri yaklaşımları analitik düşünceden de yoksun fikirlerdir. Başbakanı layusel(sorumlu tutulamaz, hesap sorulamaz) bir kimlikle kabul etmek, en basit ifadeyle kendisine haksızlıktır. Bir kişi ne kül(bütün) olarak kabul edilir, ne de kül olarak reddedilir, sadece doğruları alınır veya benimsenir. Bunun dışındakiler yalakalığın, önyargının ve fikri köleliğin ayrılmaz bir parçasıdır…
“Bize düşen, ülkemize düşen neyse onu yapalım” derken, şüphesiz devletimizin en etkili ve yetkili organları bu konuda yoğun mesai içindeler. Önerilerimiz, efkârıumumiyenin(kamuoyunun) fikri olabileceği gibi çözümün de kendisi olma ihtimali her zaman vardır. Onun için yanlış dahi olsa; hiçbir fikir kayıt dışı görülemez, mutlaka değere alınmalıdır…
Libya’da iç karışıklıklar başladığı yoğun günlerde kendi aramızda sıcağı sıcağına tartışmalarımız sürerken 2 Nisan 2011 tarihli Yeni Şafak Gazetesi “İKÖ çatısı altında İslam Barış Gücü’nün çözüm olabileceğini, İslam dünyasının çözümde devre dışı kalmaması gerektiğini” söylüyordu…
“Libya, Yemen ve Suriye’deki iç karışıklıklar için ne yapılabilir” sorusunun en büyük muhatabı, misyonu itibarıyla Türkiye’nin üstleneceği öncü roldür. AK Parti ve hükümetinin çalışmaları, bahse konu olan “barış gücünü” derhal harekete geçirmek için öncü rolünü üstlenmesi olmalıdır. Organize olmayan devletlerin gücü tek başına yeterli olmayabiliyor. Onun için bu coğrafyalarda BM etkili güç olabiliyorsa, İKÖ daha etkili neden olamasın!
Türkiye isterse olur!
Dış politikada gelişmelere göre “uy gitsin” bir tavır sergilemek, işi oluruna bırakmak gibi bir konforumuz yoktur. Suriye’de sivil katliamlar bütün vahametiyle devam ederken, harekete geçmesi gereken Türkiye’dir. Güçleri harekete geçirecek olan da Türkiye’dir. Mademki İslam coğrafyalarında “demokrasi dersi verecek kadar bizi lider konumunda görüyorlar ve örnek bir ülke olarak gösteriyorlar”, bu erdemi ve bu tarihi rolü kurumsal olarak da besleyecek dinamikleri biz hazırlamalıyız. “İslam Barış Gücü” söylemlerle olacak bir örgütlenme değildir. Rahmetli Erbakan Hoca D-8’leri aylarla ifade edilecek kısa bir zamanda oluşturmuş ve “yeni bir dünya” kurmuştu. AK Parti Hükümeti; İslam Konferansı Örgütü İKÖ, Gelişmekte olan 8 ülke(Developing Eight) D–8 veya Arap Birliği AB gibi mevcut örgütleri harekete geçiremiyorsa, zalime ve zulme karşı bunca “azametin ve cakanın” zamanla bir anlamı kalmayacaktır!
Bazen bütün insanlığın kaderi bir kişinin eliyle değişebileceğine tarih birçok kez şahit olmuştur…
“Nice az guruplar çok guruplara galip gelmiştir.”
Yeter ki Başbakanımız azmetsin, yeter ki zalimin ve zulmün üzerine kararlılıkla gitsin, emin olun Allah zaferi nasip edecektir.
Zira biz biliyoruz ki; eğer Başbakan bu milletin eliyle yücelecek ise, bu millet dün olduğu gibi bu günde başbakanın yanındadır. Yok, eğer bu millet Başbakanın eliyle yücelecek ise, Allah bu millete hizmet edenin yar ve yardımcısıdır…
Suriye halkı Başbakanımızı çok seviyor. Umarız bu sevginin karşılığı Suriye’de kısa zamanda hayat bulur.