Suriye’de Yeni ‘Oldu-Bitti’lere Hazırlıklı Olmak

Lütfü Şehsuvaroğlu

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Irak’ta düştüğümüz hataya Suriye’de düşmeyeceğiz” demiş.

Neydi Irak’taki hata?

Ne yazık ki, her ne kadar Cumhurbaşkanı, ABD’nin Irak’ta yine iki yüzlü politikasını ciddiye almışa benziyorsa da ve o tezkere meselesine atıfta bulunmuş olsa da; sürecin sonucunda Türkiye’nin “Irak’ın Toprak Bütünlüğü” tezi rafa kaldırılmış ve Irak Kürdistan’ı için adım atılmış oluyordu.

Irak’ın toprak bütünlüğü iğdiş edilip çöpe atılınca, bu sefer müttefik ABD’nin Türkiye’yi kandırma yetkilileri, “nasılsa de-facto olarak kuzeyde bir yapılanma var, sizin hamiliğinizde gelişsin” diyerek Türkiye’ye elma şekeri veriyordu.

Güya Türkiye, Irak Kürdistanı’nın petrolünü de işletecek ve pazarlayacaktı. 

Kürdistan Irak’la sınırlı olacak, Barzani ile dostane ilişkiler sayesinde kıyımızdaki Kürdistan, Türkiye’nin yakın dostu olacaktı.

İşte bu hayal ikliminde içerde de Kürt Sorunu’nun Çözüm Süreci için düğmeye basıldı.

Hatta bu süreç o kadar süslendi ki, “anaların gözyaşı dinsin” nakaratlarıyla barış söylemleriyle, terör örgütü elebaşısının neredeyse Meclis’e sokulması gerektiğine kadar yaygarayla içerdeki PKK’lı militanların Suriye’de muhalif cephede savaşmak üzere transferi bile gündeme geldi. 

Ben buna ‘CIA ile MİT arasında PKK Transferi’ adını vermiştim ve Kürt Sorunu kitabıma ilave yapmıştım.* 

Türkiye yetkilileri dünyanın en saf, en iyi niyetli, en önüne bakan kişiliğine sahiptiler. Milli ve yerli zehabıyla yürürlüğe konan plan aslında David Phillips ile Henri Barkey projesi idi.

Sonunda terör örgütü malum özerklik ilan ettireceğini sandığı bölgelere yığınak yapmış ve çözüm süreci yalanı artık herkes tarafından anlaşılmıştı. En saf, en iyi niyetli, en önüne bakanlar için bile…

Bu sefer de ABD önderliğinde İngiliz – Yahudi aklı Rusya’ya havale ettiği Türkiye yaptırımları ve İran ile anlaşma potansiyeli ışığında yeni bir senaryoyu sahneye koydu. 

Yine Türkiye önünü ve arkasını görmediği bir oldu - bittiye sürükleniyordu.

Bu sefer de Suriye Kürdistan’ı hayata geçiriliyordu.

Devletin en üst makamındaki kişilere o kadar anlattık bu planı…

Onlar da bize “canım o dediğiniz 110 kilometrelik yerde bir tane Kürt yok, nasıl Kürdistan kurulacak” diye savunma yaptılar.

Biz de; “IŞİD diye bir şey mi vardı eskiden. Kamyonetlerle, minibüslerle terörist taşınmıyor mu? ABD bu planı hayata geçirecekse Kürtleri de taşıma yöntemiyle o Kürt yok dediğiniz yerlere getirtip oturturlar” demiştik. 

Güya PYD, Fırat’ın batısına asla geçemeyecekti.

Kırmızı sınırlar, kırmızı çizgiler filan…

Zaman geçtikçe global statüko maalesef bu kırmızı çizgileri sulandırıp pembeleştiriyordu. 

Şimdi Suriye’nin kanı rejimi Rusya deştiğinde Türkmen Dağı’nı sıkıştırıyor. Halep’i kuşatıyor.

Bu arada Batı, Köln’deki taciz olayı komedisini sahneye koyuyor ve göçmen politikasını şekillendirmeye çalışıyor, Avrupa’nın sınırlarını daha yüksek duvarlarla kapatması için taktik geliştiriyordu. 

Böylece Türkiye içeriden ve dışarıdan kuşatılıyor, sıkıştırılıyordu.

İki buçuk savaş stratejisi hayata geçirilmişti.

Irak’tan dost Barzani demokratik hakların söylemini geliştirecek, Suriye üzerinde vekâlet savaşları emanetçi terör örgütleri eliyle güneyden Türkiye sıkıştırılacak ve Suriye Kürdistan’ı hayatiyet bulacak. Böylece de-facto yeni bir durum karşısında ister istemez Suriye bölünecek, bu bölünme bir yandan Kürdistan tehdidi bir yandan da sürekli de-stabilizasyon projesi ile bütün Ortadoğu’nun önümüzdeki asır boyunca müdahaleye biteviye maruz bırakılacağı bir hale mahkum edilmesi sağlanacaktı. 

Bu müdahale elbette İngiliz-Yahudi aklının ürünü olacaktı.

Böylece İsrail’in güvenliği temin edilmiş olacaktı.

İsrail’in güvenliği ABD için de, AB için de kendi güvenliklerinden önde gelmekteydi.

O halde yeni savaşın nerede kabul edilmesi gerekiyor?

İşte Türkiye, bu noktada yaratıcı düşünmeli, yeni savaş strateji ve taktiklerini hayata geçirmelidir.

Göç krizinin nasıl birden lehimize dönüşebileceğini ve bütün dünyayı zor durumda bırakacağını, Batı’nın kendi değerleri ve vicdanlarının hırsları, korkuları, haksız elde ettiği refahı paylaşmama telaşı sarmalında yeni bir çağ söylemi ile imtihan edilebileceğini öğrenmiş bulunuyoruz. 

Küresel politikaların, küresel tezgâhların, yine küresel çapta tesiri olacak yaratıcı projelerle alt edilmesi mümkündür. 

Sayın Cumhurbaşkanımız haklı.

Türkiye Suriye’de Irak’ta daha evvel düştüğü hataya düşmemelidir.

Suriye planı bakın geciktirilince nasıl da bütün şer güçler bize karşı birleştiler, farkında mısınız?

Fakat ne yazık ki, devlet aklı yeterince kendi tarihsel birikimini, teknik ve sosyolojik argümanlarını devreye sokamıyor. İnsan gücü potansiyelini bile yeterince değerlendiremiyor.

Devlette bir ‘entropi’ yaşanıyor ve terör örgütü bile bundan yararlanıyor.

Entropi yani enerjinin içeride patlaması, yanlış tepkime…

Türkiye bir an evvel insan gücü potansiyelini doğru değerlendirmeli, elindeki kozları doğru yerde ve zamanda kullanabilmelidir.

“Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye” atasözünü unutmamalıdır.

Her şey zamanında…

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.