Bu millet Allah, din, vatan, bayrak, namus için harp etti ve kazandı. Yedi düveli de denize döktü.
Vatanı kurtardık ama hilafeti, halifelik gibi bütün İslam âlemini bize bağlayan müesseseyi ilga ettiler.
Geçenlerde biriyle istişare için Kadıköy Moda’ya gittim. Ya Rabbel alemin! Oluk oluk genç akıyor. Bir tane erkeğin yanında erkek yok. Hep erkekli kızlı. Bu kimin oğlu, bu kimin kızı… Hiç olmayacak işler. Örfe, âdete uymayan işler. Herkes birbiriyle sarmaş, dolaş. Kulaklarına bir şeyler takmışlar, ne duyuyorlar, ne görüyorlar.
Selçuklular’dan sonra Osmanlı ecdadımızın kurduğu devlet 600 seneyi geçti. Tabi Alparslan’ın girişinden hesap edersen 1000 seneye yaklaştı. Bunu da en sonunda bütün dünyanın İngilizi, Fransızı, Yahudisi toplandılar.
Yedi düvel uğraştılar. Çanakkale’yi geçemediler. Mevla nasip etmedi ama bunlar harpte kaybettiklerini masa başında kazanırlar. Böyle bir işleri var bunların. Bu kâfirler 100 sene sonranın projesini yaparlar. Bizim Müslümanlar öyle otururlar, bir iş çıktıktan sonra buna ne yapmak lazım diye düşünmeye başlarlar. Hiç ön fikir, ön tedbir yok maalesef. Bu bizi mahvetti.
YEDİ DÜVELİ DENİZE DÖKTÜK
Koca hilafeti yıktılar. Devlet-i Aliyye Osmaniye’nin bütün İslam âleminin üzerindeki hakkı hilafetiydi. Hak etmişlerdi. O hilafeti yıktılar. İngilizlerin, kâfirlerin memnun olması için yıktılar. Daha sonra bu Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Kurtuluş savaşı yapıldı. Bu millet Allah, din, vatan, bayrak, namus için harp ettiler ve kazandılar. Yedi düveli de denize döktüler. Amma velakin yine masada kazanma meselesi var. Anayasa’da devletin dini İslam’dı.
Meclisin bir kısmı hocalar, alimler, salihlerden müteşekkildi. Onu ayıkladılar, bunu ayıkladılar. Ona suikast, buna suikast derken zerre kadar muhalefete göz yummadılar.
Ondan sonra da İstiklal mahkemelerini kurdular. Suçlu, suçsuz ayırt etmeden İslam nişanlarını taşıyan bütün âlimlerden, velilerden birçoğunu idam ettiler. İnsanların kılık, kıyafetine karıştılar, yazılarını bozdular. Neler ettiler neler…
DİN DÜŞMANLIĞI YAPILDI
12 liraya satılan cami var, 12 lira! Cemaati olmayan camileri satabilirsiniz dediler. Bunların hepsi belgelerle sabit. Milletin dinine, imanına çok hakaret ettiler. Yetmedi ezanı değiştirdiler. Namazı Türkçe kıldırdılar bir yerde. Tutsaydı hep öyle kıldıracaklardı. Çok büyük din düşmanlığı yaptılar. Millet harpte kazandı, çoluk, çocuğunu Çanakkale’ye, Kurtuluş Savaşı’na gönderdi, vatanı kurtardı. Ama hilafeti, halifelik gibi bütün İslam âlemini bize bağlayan müesseseyi ilga ettiler. Ve geldiğimiz noktada nesil ortada. Meydanda bir nesil var, ekseriyeti Kur’an okuyamaz. Çoğu manasını hiç anlamaz. Dedesinin mezarının taşını okuyamaz. Nesebi kesilmiş, şeceresi bozulmuş.
GERİYLE İRTİBAT TAMAMEN KOPTU
Mesela biz Göreleli Cemiloğullarıyız. Cemiloğlu soyadı yok, Ünlü demişler bize. Bizim soyadımız Cemiloğlu, ta Buhara’dan gelmiş bir sülale bu. “Cemiloğlu olmaz, şu oğlu olmaz, bu oğlu olmaz” deyip herkese değişik şeylere, kaya, taş, toprak gibi soyadlarına mecbur ettiler. Millet bu sefer soyunu da, şeceresini de bulamıyor. Geriyle irtibatı tamamen kopardılar. İpsiz, sapsız bir nesil yetişti. Geçenlerde bir vesileyle biriyle istişare için Kadıköy Moda’ya gittim. Senelerdir gitmişliğim yoktur, Moda’yı falan bilmem. Ya Rabbel alemin! Maç günüymüş bir de o gün. Oluk oluk genç akıyor. Bir tane erkeğin yanında erkek yok.
Hep erkekli kızlı. Bu kimin oğlu, bu kimin kızı…
Hiç olmayacak işler. Örfe, âdete uymayan işler. Herkes birbiriyle sarmaş, dolaş. Kulaklarına bir şeyler takmışlar. Ne duyuyorlar, ne görüyorlar.
KALİTELİ MİLLETİN KALİTESİZ NESLİ
Şuursuz vaziyette bir nesil yetiştirdiler. Şimdi bunlara ne laf anlatacaksın. Hangi ayeti, hangi hadisi okuyacaksın?! Aklı başında değil, anlamıyor ki. Babasıyla konuşurken telefona bakıyor zaten. Anası bir şey söylüyor, o telefona bakıyor, duymuyor ki. Anası yansa orada, kulağını tıkamış müzik dinliyor. Koca Selçuklu’dan, koca Osmanlı’dan gelen bu kadar kaliteli bir milletin nesli bu kadar kalitesiz mi olmalıydı?!
NE ÖRF, ADET NE DİN KALDI
Bir projeydi bu. Bu projeyi genel manada tutturdular, maalesef. Doğru konuşan hocaları da bırakmadılar ki. Biz bile kaç kere hapse girdik. Yakın tarihlerde, son 15 senede 3 kere hapse girdik. “Türkiye Özal’dan sonra gelişti, özgürlük var” diyorsun ama nerede?! Nerede gelişti Özal’dan sonra?! Daha beter oldu. Kanallar çoğaldı, ora açıldı, bura açıldı. “Özgürlük olsun” dediler. Ne örf kaldı, ne adet kaldı, ne din kaldı. Böyle bir vaziyetteyiz.
BATIL HEMEN YAYILIYOR
Şimdi ağlanacak halimize gülmemiz, “Ne haldeyiz” diyecek yere, hesap yapıp tefekkür edecek yere kutlamalar yapmamız da bize özgü bir saçmalık olsa gerek. Battığının gününü mü kutluyorsun?! Bittiğinin merasimini mi yapıyorsun?! Hangi noktada ileriyiz yahu?! Bize yakışan bir halde miyiz. Bu nesil, bu gençlik, bu rezalet nedir?! Ama hakkı söyleyenler susturuluyor, batılı söyleyenler konuşturuluyor.
Âlimler, hocalar hakkı haykırsa, çınlatsa ortalığı, millet kulaksız kesiliyor. Ben burada bas bas bağırıyorum, millette kulak yok. Biri batılı fısıldasa her taraf kulak kesiliyor. Bir hurafeyi, yalanı, uydurma haberi yaymak o kadar kolay.
Burada dosdoğru şeyler yazılıyor, sohbetlerde saatlerce ne ilimler anlatılıyor dinleyen yok. Dinleyenlerin de ne kadarı anlıyor ondan da emin değilim. Kime yatırım yapıyoruz bilmiyorum. Neyse söylediklerimiz bir kişide bile tutsa biz kârdayız. Bundan umutluyuz.
Koca Selçuklu’dan, koca Osmanlı’dan gelen bu kadar kaliteli bir milletin nesli bu kadar kalitesiz mi olmalıydı?!
BOŞA ATAN EN KÖTÜYE ATMIŞ OLUR
Rey vermeye mutlaka gidelim. Boş atmayalım. Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin fetvasıdır, “Boşa atan en kötüye atmış olur.” En kötü kimse, en kötü PKK’dır. Ondan kötüsü var mı?! Boşa atan en kötüye atmış olur. Dört mezhep müftüsü Ali Haydar Efendi Hazretleri’nin fetvasıdır bu. “Rey vereceksiniz” buyururdu.
ZARARI AZ OLANI SEÇİN
Tam hayır olan bulamayabilirsiniz, ehveni şer de olsa verin. Daha beterinden Allah muhafaza etsin. Bundan dolayı rey vermeye gidilmelidir, boş atılmamalıdır. Bu bir vazifedir ve ifa edilmelidir. Diyelim ki Müslüman bile bulamadın. O zaman zararı az olan tercih edilir. Mecelle kaidesidir. Zararın en hafifi tercih olunur. Dolayısıyla bunlara göre hareket etmek lazımdır.
TEFEKKÜR ETMEK İMANIN YARISIDIR
“Elli dört farzdan yirmi yedincisi “Geçmiş olaylara itibar etmek”tir.
Çünkü Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Artık ey basîretlere sahip olanlar! (Bunların başına geleni iyice düşünün de, söz bozmanın ve Allâh’tan gayrine güvenmenin sebebiyet vereceği tahribât hususunda) hakkıyla ibret alın!” (Haşr Sûresi:2)
Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“(Cenâb-ı Hakk’ın kudret-i kâmilesini ve niam-i şâmilesini-üstün gücünü ve kuşatan nimetlerini) tefekkür etmek ibâdetin yarısıdır.”
MÜMİNİN KONUŞMASI ZİKİRDİR
Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Mümin öyle bir kimsedir ki, konuşması zikirdir, susması Allâh’ın yarattıklarını fikir (düşünmek)dir, nazarı ise Allâh’ın kudretine ibret gözüyle bakmaktır.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:29) Yâni eserden müessire istidlal eylemektir (delil çıkarmaktır).
Ebû Osmân el-Mağribî (Kuddise Sirruhû) şöyle demiştir:
“Allâh’ın yarattıkları hakkında ibret düşüncesiyle tefekkür et. Nefsin hakkında meviza-i tefekkür (öğüt alma düşüncesiyle) ile düşünceye dal. Kur’ân hakkında ise mukâşefe-i tefekkür ile (verdiği haberlerin gerçeğini görür gibi) tefekkür eyle.”