Syriza etkisi, AB’nin sonu ve Türk-Alman rekabeti..

İbrahim KARAGÜL

Yunanistan seçim sonuçları Avrupa Birliği projesine isyan, AB üzerinden uygulanan Alman imparatorluk hayallerine meydan okuma, Atina üzerinde kurulan Alman vesayetine red cevabıdır.

İflas etmiş, AB içinde fazla bir alan kaplamayan Yunanistan’ın böyle bir gücü olabilir mi? Ülkenin ekonomik, siyasi ve askeri gücü düşünülünce bu sorunun cevabı “elbette hayır” olacaktır.

Ancak, İspanya, Portekiz gibi Güney Avrupa ülkeleri ile birlikte batan Yunanistan’daki bu aykırı tavır, zaten sorgulanan, ne zaman dağılacağı tartışılan AB projesi üzerinde ateşli tartışmalara yol açacaktır. Merkez Avrupa ile açıyı her geçen gün daha da büyüten Kuzey Avrupa’dan sonra ekonomik krizin vurduğu Güney Avrupa ülkelerinde de benzer ayrışmaları, reaksiyonları, kopuşları izleyeceğiz. Bu ülkelerde kitleler Brüksel’e yönelttikleri öfkelerini bir süre sonra sömürgeci Almanya söylemiyle besleyecekler.

AB’yi ‘İslam tehdi’dine karşı birleştirme formülü

AB projesinin mimarları bu tehlikeyi çok iyi gördüler ki, son yıllarda ortak düşman üzerinden hareket ediyor, kitleleri bu ortak düşmana karşı mobilize ediyor, çöküşü bu psikolojik operasyonla ertelemeye çalışıyorlar. Bu projenin mimarı da Almanya. Son zamanlarda İslam tehdidi söylemini ABD’li neoconlardan ithal eden Almanya, birlik düşüncesine yönelik tepkileri ortak düşmana yöneltmeye çalışıyor.

Alman faşizminin devlet eliyle tekrar tırmandırılması, bu sefer İslam’ı ve Müslümanları hedef görmesi rastlantı değil, bir politik hesaptır. Sanıldığı gibi bu politikanın hedefinde, sadece Avrupa’daki mültecileri dışarı atma düşüncesi yoktur. Temel düşünce; bir ortak düşman ilan edip bütün Avrupa’yı bu düşmana karşı teyakkuza geçirmek, AB projesinde yaşanan sarsıntıların bu şekilde önüne geçmektir.

Çünkü onlar; Yunanistan’daki tepkinin, yarın İspanya’da, İtalya’da, Portekiz’de veya AB içinde bulunup da krizin vurduğu ülkelerde sosyal patlamalarla kendini göstereceğini, krizin yayılacağını çok iyi biliyorlar. Zamanla her ülkenin ortak çatıdan çıkacağını, kendi arayışına yoğunlaşacağını, kendine yöneleceğini çok iyi biliyorlar.

Yeni Avrupa haritası taslakları yapılıyor

Hatırlarsanız 2010’larda da yoğun bir şekilde AB’nin parçalanması tartışılıyordu. Aslında 2006’larda başlayan krizin sadece ekonomik olmadığı, jeopolitik çözülme olarak kendini göstereceği, kitlesel tepkilerin ve ekonomik paketlerin sosyal patlamalara yol açacağı dile getiriliyor, AB haritasının nasıl değişeceğine dair varsayımlarda bulunuluyordu. Siyasi olarak Alman stratejisinden başka hiçbir öncelik üretemeyen birlik yapısının, en büyük kozu olan ekonomik cazibesini kaybettikten sonra motivasyonunu da yitireceği ifade ediliyordu.

Ortaya atılan tezlere göre Avrupa Birliği haritası şu şekilde değişecekti:

Alman bölgesi: Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Hırvatistan, İsviçre, Slovenya ve Slovakya..

Kuzey Bölgesi:  İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, İzlanda, Estonya ve Litvanya... Bu Baltık ülkelerinin Rus tehdidine karşı en büyük müttefikleri yine Almanya olacak.

Doğu Avrupa Bölgesi: Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan. Bu ülkelerin kendi aralarında bir tür ortaklığa, yakınlaşmaya gidebileceği öngörülüyor.

Akdeniz Bölgesi: İtalya, İspanya, Yunanistan, Portekiz, Kıbrıs Rum Kesimi ve Malta.. Ekonomik olarak daha o zaman iflasa sürüklendiği söylenen bu ülkeler bugün tamamen batmış durumda. Bu haritada İngiltere ve Fransa ise herhangi bir gruba mensup sayılmıyor.

Tartışmalara konu açan bölünmüş Avrupa haritalarından sadece birisi bu. Yunanistan seçimlerinden sonra bu tartışmaların derinleşeceğini, artık büyüsünü kaybeden AB’nin Alman hegemonyası ile birlikte tartışılacağını bir yere not edin.

Almanlar Avrupalı değildir

Avrupa aslında bir Alman-Avrupalı çatışmasının ya da rekabetinin tarihidir. Çünkü Almanlar aslında Avrupalı değildir. Kuzey Asya’dan gelmiş, Avrupa’nın bataklıklarına yerleşmişlerdir. Tarih boyunca Avrupa için hep yabancı bir ulus olmuşlardır. Bu yüzden de Avrupa ile rekabet içinde olmuşlar ve bu çatışma; felsefede, teknolojide öne çıkmasına zemin hazırlamıştır. Birinci ve 2. Dünya savaşlarının asıl sebebi Avrupa ile Almanya arasındaki savaşın gerçek sebebi bu yabancılıktır.

İki dünya savaşı çıkaran çatışmanın bugünlerde yeniden hatırlandığını görüyoruz. Yunanistan başta olmak üzere Güney Avrupa ülkelerinde Alman hegemonyasına karşı söylemler gelişiyor. Çünkü onlar da biliyorlar ki, AB projesi bir Alman imparatorluk projesidir.

Alman imparatorluğu İslam sınırlarına ulaştı

2. Dünya Savaşı’nın acısı henüz unutulmadı. Bu savaş, Alman milliyetçiliğinin bütün Avrupa’yı ele geçirerek bir Roma İmparatorluğu kurma hayalinin sonucudur. Dikkat edin, AB projesi de Hitler’in Roma İmparatorluğu projesini silahla değil ekonomiyle hayata geçirme projesidir. Bugünkü AB haritasına bakarsanız, Baltık Denizi’nden Doğu Akdeniz’e kadar uzandığını görürsünüz.

Almanya’nın sınırları Müslüman dünyanın sınırlarına ulaşmıştır. Türkiye, bu nedenle hiçbir zaman bu projenin içinde yer alamayacaktır. Bunu bildiği için de, kendi havzasına yönelmiş, kendi bölgesel güç arayışına çoktan girmiştir. Ama tam bu sırada Almanya, İslam karşısında bir Avrupa ortak gücü şekillendirmeye başlamıştır.

AB’nin sınırlarının Kuzey Afrika’ya ve Doğu Akdeniz’e ulaşmasıyla Almanya’nın İslam politikası değişmiş, ülke, bütün kurumlarıyla İslam’ı bir tehdit olarak görmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak da, Türkiye’nin içişlerine karışacak ölçüde mezhepçi çatışmayı destekler olmuştur. Aynı Almanya hızla emperyal uygulamalara girişmiş, Afganistan’dan Kuzey Irak’a kadar bütün bölgede nüfuz arayışına girmiştir.

Türkiye’nin içişlerine müdahale

Göstergeler, Türkiye’nin son yıllarda yürüttüğü bölgesel açılım çalışmalarının Almanya tarafından tehdit olarak tanımlandığını gösteriyor. Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Alevi meselesi, Türkiye’nin iç işlerine doğrudan bir Alman müdahalesi bu yüzden anlamlıdır. Önceki gün IŞİD’in elinden kurtarıldığı söylenen Kobani olayını da bu çerçevede sorgulamak anlamlı olacaktır. Kuzey Irak’tan Akdeniz’e uzanan Kuzey Suriye hattında kimlerin bir harita oluşturmaya çalıştığı işte o zaman daha net anlaşılacaktır. Hem bu hat hem de çözüm sürecine yönelik sabotajları bir kere daha düşünmek gerekiyor.

Yunanistan’daki öfke oyları geçici olur mu, bilemiyorum. Ama özellikle Güney Avrupa ülkelerinde çok ciddi biçimde AB sorgulamasının kapısını açtığı bir gerçek. Sorgulamanın hedefinde her zaman Alman emperyalizmi olacaktır. Ekonomik krizin aslında ekonomik olmadığını, jeopolitik sonuçları olacağını daha 2006’larda konuşuyorduk. Şimdi işte bunları yaşıyoruz.

İttifaktan jeopolitik hesaplaşmaya

Birinci Dünya Savaşı iki imparatorluğun da çökmesine yol açmıştı. Yüz yıl sonra iki ülke, ittifaktan jeopolitik hesaplaşmaya doğru gidiyor. Almanya yeniden Roma imparatorluğu inşasına girişti ve bu sefer Türkiye’yi yolundan çekilmeye zorluyor. Ancak son gelişmeler 2. Roma İmparatorluğu denemesini de başarısızlığa uğratacak gibi. İşin tuhafı, tam da bu dönemde Türkiye, Osmanlı sonrası ilk kez başını kaldırıp etrafıyla ilgilenmeye başladı.

Bence Yunanistan seçim sonuçları çerçevesinde AB düşüncesinin geleceğini ve Türk-Alman ilişkilerini çok yakından izlemek gerekiyor. Gelin biz bu yeni duruma “Syriza Etkisi” diyelim...

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.