Diyarbakır Lice olaylarının perde arkasında uyuşturucu baronlarının olduğu günbegün ortaya çıkıyor. Meselenin “karakol inşası” olmadığını herkes biliyor. Serhat boylarında mayın döşenseydi dediklerine bende hak vereceğim ama durum farklı. Güneydoğu’da barışın güvercinleri uçuşurken birileri fena halde rahatsız!
Başbakan Erdoğan’ın Afrika gezisi dönüşünde “Bundan böyle baronlar düşünsün, Robin Hood geri döndü!” demiştik. Her ne kadar haklı olduğumuzu görmek bizi heyecanlandırsa da kesinlikle keyiflenmiyoruz. Milletin enerjisini bu tür olaylarla bitirdikleri için kaygılarımız artıyor, olan yine millete oluyor…
Devlet, Doğu ve Güneydoğu’da uyuşturucu operasyonlarını amansızca sürdürüyor. Operasyonların çözüm sürecinden bağımsız yürütülüyor olması “devlet olmanın farkını ortaya konması” açısından çok önemli!
Önceki yazılarımızda; Türkiye’deki çözüm sürecini akamete uğratacak PKK merkezli örgüt rantına dikkat çekmiştik. PKK’nın yüz milyon dolarlarla ifade edilen rant sağladığını, bu sebeple uyuşturucu baronlarının Türkiye’deki kardeşlik havasını çözüm sürecinde “Kürtçülüğe” dönüştürmek isteyeceklerini de söylemiştik. Hatta bu baronlar, BDP’nin bir kesimini ve CHP’yi etkileyip çözüm sürecini baltalamak isteyeceklerini de söylemiştik…
Ulusalcı söylemleriyle PKK’ya veryansın eden Halk TV ve Ulusal TV’nin bu günlerde PKK’ya karşı, karşı duruşunu göremiyoruz. Halkın iktidarında hazımsızlık yaşayanlar “düşmanımın düşmanı benim dostumdur” şeklinde yaklaşım sergiliyorlar. Bu her zaman öyle olmuştur. Suriye’de cereyan eden olaylarda da bu böyledir. Düne kadar İran’a hasım duranlar, şimdilerde İran’ın mezhep üzerinde yürüttüğü diplomatik savaşın figüranları olmuşlardır. Benden daha çok “İrancı” olmaları çok ilginç!
Taksim olaylarını organize eden büyük sermayedar kesimin planları tutmadı. Meselenin “Tayyip meselesi” olmadığını halk gördü. Şimdi bir başka oyunu Diyarbakır-Lice üzerinden sahnelemek istiyorlar. PKK’nın uyuşturucu tacirleri, Kürd’e Kürtçülüğü pazarlıyor, halkı devlete karşı kışkırtıyor…
Kürtler bu oyunu Türklerle beraber bozar. Evet, “Kürtler, bu oyunu Türklerle beraber bozar” diyorum, çünkü;
Taksim olaylarında Türkiye’nin en politik kesimi olan Kürtler, protestolar devam ederken devletin yanında durdu. Vatanına ihanet edenlerle aynı safta durmadı. Kürtler, Türklerle beraber bu sürecin barış ve kardeşlik süreci olduğuna inandı. Şimdi PKK’nın uyuşturucu baronları mı teslim olacak, yok böyle bir şey, olmayacak!
Alevi-Sünni kışkırtmaları da beyhude gayretlerdir. Alevilerin Türklerle bir sıkıntısı yok. Kürtlerin de mezhepsel bir duruşları yok. O halde bu oyun da tutmayacaktır. Alevi- Sünni, Türk-Kürt bir vücudun azaları gibi birbirine eklidir. Bir azası rahatsız olursa bütün vücut acısını hisseder. Bu vücut omurgasız değildir. Her fırsatta söylediğimiz bir şey var; bir “Laz” olarak milli birliğimizin simgesel değeri olan “Türk” kimliğini taşımaktan dolayı gurur duyuyoruz. Bu kimliği dedelerimizden emanet aldık. Bu bağ, kan bağıyla oluşmamıştır. Bu bağ, “milliyet-din” bağıdır. Bu milliyeti Selçuklular, Osmanlılar onurla taşıdılarsa, bizim de atalarımız onlardır…
Hâsılı; uluslar arası güçler ve işbirlikçileri, Taksim’de bir taksimatın içinde oldular. Ama bu taksimattan kendilerine sadece “devrim nostaljisi” kaldı. Bu taksimattan en çok cinsiyeti müşkül LGBT’liler istifade etti. Açıkça kendi devrimlerini haykırdılar ve alkışlandılar. Zaten CHP, öteden beri bunlara destek veriyordu. Fikir, ideoloji, aydın, ne varsa Taksim’de taksimata uğradı. “Tükenmişlik” bu olsa gerek!
Kala kala bir kadın ve uyuşturucu baronları eksik kalmıştı. Onları da şu günlerde Lice’den türettiler.
Tutturamazlar…
Selam ve dua ile.