Taksim'den Tahrir Çıkmaz !

Burhan OKUTAN

Akıl İnsanlar Rize buluşmasında çözüm sürecini akamete uğratacak suni gündemler ve provokasyonların olabileceğine dair iddialarımızı dayanaklarıyla raporumuzda belirtmiştik. Bu iddialarımızın arkasındayız…

“Taksim meydan muharebesi” bu kışkırtma zincirinin son halkası olmayacaktır. Hatay Reyhanlı’da dinamitin fitili ateşlenmiştir ve Türkiye bundan böyle yeni problemlerle yüzleşmeye hazır olsun. En önemlisi; devletimiz teyakkuzda olsun!

Bu topraklarda kaos ortamı oluşturmak için birden çok sebep var!

Taksim’de olayların çıkış sebebi ile olayların gelişme biçimi taban tabana zıtlıklarla doludur…  

Bazıları bu kıyamı Arap Baharı ile başlayan Mısır’daki Tahrir olaylarına benzetmesi, doğrusu cehaletin zirve yaptığı son noktaydı. Bir kere Tahrir(Özgürlük) Meydanında cereyan eden olaylar tamamen kolektif bir şuurun sonucuydu.   Orada her gün bir milyon insan toplanıyordu. Müslüman Kardeşler, solcular, liberaller, Kıpti Hıristiyanlar, hepsi bir aradaydı…

Her kesimden insanlar meydanda günlerce beklediler.  İnsanlar Hüsnü Mübarek zulmüne karşı kıyama durmuştu. O  bir diktatördü!    

Doksanlı yıllarda Hüsnü Mübarek geçeceği cadde üzerindeki güzergâha doğru yüzünüzü çevirip seyredemezdiniz.  Yol boyunca bekleyen askerler anında sizi uyarırdı. Kendisine bakılmasına dahi müsaade edilmeyen bir diktatörden bahsediyoruz.  Diktatörün ne olduğunu anlamamız açısından bu örneği her fırsatta veriyorum…

Tahrir olaylarını ta başlangıç sürecinden bitimine kadarki süreci birebir takip etim. Mısırlı sosyalist yazar ve aktivist Şahinde Makled Hanımefendi geçkin yaşına rağmen her gün meydanda sabahlayanlardandı. Kendisini gün aşırı arıyor ve orada olup bitenden haber alıyordum. Şunu söylüyordu;

“Sevgili oğlum; bu akşam burada sabahlayacağız. Yarında burada olacağız, ta ki zulüm bitsin. Burada insanlar tam bir dayanışma içinde. Sağcısı solcusu, herkes tam bir kardeşlik dayanışması sergiliyor. Hıristiyan kardeşlerimizi bile camilerimizde ağırlıyoruz. Bir elde Kur’an, bir elde İncil. Hüsnü devrilene kadar burada nöbet tutacağız, Allah bizimle beraberdir…”

Meydandan yükselen sesler ülkenin tamamında yankı buluyordu. Kolektif şuurun zirvesini Tahrir Meydanı’nda gördük…

Gelelim bizim Taksim Meydanı’na…

Bir kere şunu soralım; protestocularda Tahrir Meydanı’ndaki gibi kolektif bilinç var mıydı?

Mısır halkının gönül dünyasına hitap eden meydan ayaklanması gibi Taksim Meydanı’nda da böyle bir cazibe alanı oluşmuş muydu?

Sanmıyorum, çünkü…

“Ağaç kesilmesin” diye başlayan çevreci bir hareket,  çevreyi tarumar eden bir kalkışmaya dönüşüveriyor. Takdir edilecekken nefretleri üzerine çekiyor…

Bu hareketin içinde gerçekten çevreci hareket edenler olduğu gibi bilinç düzeyini alkol şişelerinin dibine indirgeyenlerde vardı…

  Mehmet Ali Alabora gibi, “mesele sadece Gezi Parkı değil,  hâlâ anlamadınız mı” diye yırtınan meydanın sahne sanatçıları da vardı! Doğru;  “şecaat arz ederken merdi Kıpti sirkatin söyler” diye bir söz var. Bunun manası şudur; Mısırlı mert Kıpti, cesaretini gösterirken hırsızlığını da ilan eder. Başbakan, “2 milyar 800 milyon ağaç dikecek kadar çevreci” olduğunu biliyor ama mesele o değil ki!

Mesele “ağaç” meselesi değil, “yoldaşlık” meselesi! Ama şu kadarını söyleyelim ki; halkın gönül dünyasına taht kuramayan hiçbir hareket payidar olamaz.

Bir hareketin şeffaf olması lazım!  Neyin ne olduğunu anlatın ki bu insanların dimağları net olsun. Yakıp yıkmakla vatana, millete hizmet etmenin ne anlama geldiğini anlasın. Bir devlet büyüğüne küfretmenin asaleti olmadığı gibi onursuzluk nişanesi olduğunu bilsin. Ülkenin polisine ve mukaddes annelerine sinkaflı küfrüne ses çıkarmayan “vekâlet anlayışına” tükürsün.  Topçu Kışlası projesine İstanbul Belediye Meclisi’nde tam destek verip kendi parti politikalarından bihaber yönetim anlayışını kınasın.    “CHP’nin imzası yok,   varsa ben CHP’den istifa ederim” deyip lafını yutan, kendi teşkilatından ve partisinden bihaber parti yöneticilerini tanısın.  Partilisiyle “Taksim Meydan Çıkarması” yapıp “ben eylemlere sade bir vatandaş olarak katıldım” deyip doğabilecek sorunlardan kaçamak yapanları bilsin. Doğuda polise mukavemet eden Kürtler olunca  “vatan hainliği” diyenlerin batıda aynı benzer olaylar olduğunda  “direniş” diye lanse etmelerine itibar etmesin. Şişenin dibini bularak gençliğin geleceğini alkolizme heba etmek isteyen niyeti sorgulasın…

Oyunun içinde oyun olduğunu görmek için, dezenformasyona dur demek için;

Bilsinler ki; bu topraklarda bin küsur yıldır insanlar kardeşlik hukuku içinde yaşıyorken, bu kardeşliği etnik ve mezhebi temele indirgeyip bu insanımızın huzuruna kastetmek isteyenlere fırsat vermesin.

Serhat boylarında Türkiye’yi savaşın eşiğine götürecek gelişmeler yaşanırken, Taksim çıkarmasında kimlerin yer aldığını çok iyi biliyoruz. Şırnak’ta sınır boyunda askerimize ateş açıldığında Kürt’ler askerin tankına çıkıp provokatif saldırılara siper oldu. Batıda da sağduyu hâkim olacaktır…

Hiçbir şey hesapsız değildir. Taksim olayları başlangıç itibarıyla çevreci bir eylem diye bakılabilir. Ancak;  olayları fırsata dönüştürmeyi başarabilen bir güçten bahsediyoruz. Psikolojik etki alanı oldukça yüksek bir güçten haber veriyoruz.  Bu gücü dini, ırki veya ekonomik sebeplerle kullanmak isteyenler var. Bunlara alet olanlar var…

CHP’nin Suriye’deki “Hizbullahçı duruşu”   Taksim’e böyle yansımaktadır.  Kendisini aklamak öyle kolay olmayacak gibi gözüküyor…

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’de sürecin farkına varmış olmalı ki olayları “devlete kalkışma” olarak nitelemiştir…  

Halk zamanla olayları daha da net görecektir. Bazı AK Partililerin aykırı düşünceleri de var. Bu da iyi niyetli bir özeleştiridir. Süreci iyi okuyamayanlar olduğu gibi, olayları alttan alma gibi misyon yükleneler de var…

Türkiye’deki çözüm sürecini akamete uğratacak PKK merkezli örgüt rantı var! Milyarlarca dolar tedavül ediyor! Bu rantı kaybetmek istemeyen teröristler, Türkiye’deki kardeşlik havasını, çözüm sürecini “Kürtçülüğe dönüştürmek” isteyeceklerdir. Ben Taksim olaylarını gördükten sonra BDP’nin bir kesimin çözüm sürecine olan samimiyetini sorgularım. BDP’nin bir kesimi, CHP’ye “gel, çözüm sürecini beraber baltalayalım” dercesine bir yapıya bürünürse şaşırmayalım. BDP partisine hakim olmalıdır. Bu kesim her olayı, her fırsatı değerlendirecektir.  Kürtlerin çözüm sürecine ilişkin samimiyetleri bu tür hileleri de tersyüz edecektir. Barış ortamına olan inancımız daima olmalıdır. Zira asıl olan barıştır, sulhtur. Bu imanımızın gereğidir…

Bu süreçte birileri çıkıp halkın % 50 oyunu almış bir başbakana “diktatör” diyebilir.  Sandığa, demokrasiye inanan insanlar bu cümleleri itinayla kullanır. Ancak “ordu göreve” diyenler istisna!   Kamu malların yakıp yıkmaya programlanmış kişilerden bu hassasiyeti bekleyemezsiniz…

Demokrasiyi öğrenmediler ki demokrat olsunlar. Bunların siyaset geleneği  “açık oy, gizli tasnif” usulüne dayanır. Onun için “diktatör” demeleri normal.  Belki “otoriterlik” ile “diktatörlük” arasındaki farkı göremiyorlar.  Öyle ya; zaman zaman kemençeye keman, tuluma gayda diyenlerde   mizah konusu olabiliyor.  Mizah bir yana, Taksim Meydanı’nı Tahrir Meydanı’na karıştıranlar oldu!

Şundan emin olun ki; Taksim’den bir Tahrir çıkmaz, boşuna beklemeyin! Ülkenin inkişafında önemli adımlar atılırken kaybettiğimiz ekonomik değerlerin ötesinde itibarımızı düşünün. Vatanseverlik yakıp yağmalamakla olmuyor beyler ve de bayanlar, ihya etmekle vatanperver olunur… 

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.