Osmanlı durduruldu, Türkiye kuşatılıyor. 100 yıldır yaşadıklarımızın özeti budur.
AYDIN, AYDINLATMIYOR, ÖNÜMÜZÜ KARARTIYOR!
Türkiye'nin entelijansiyası yok. Pergelini şaşırmış, metamorfoz yemiş, celladına âşık, bedenen burada ama zihnen Batı'da yaşayan kültürel şizofreniyle malul bir entelijansiyası var bu ülkenin.
O yüzden hem Türkiye'ye, hem de Batı'ya buradan bakamıyor; âşık olduğu celladının gözlükleriyle bakıyor, şaşı bakıyor, sonra da ortaya çıkan sosyokültürel manzaraya hep şaşırıp kalıyor.
Çünkü hiçbir şeyi neyse o olarak göremiyor: Ödünç akılla, ödünç zihinle, yabancılaşmış perspektiflerle bakıyor bu ülke'ye ve dünya'ya: O yüzden hiçbir şeyi göremiyor hakkıyla.
Dahası, bu ülkeye yabancılaşmış perspektiflerle / gözlüklerle baktığı için, önerdiği ve yaptığı her şey, bu ülkenin kültürel dinamiklerini dinamitlemekle, entelektüel derinliğini, birikimini ve hazinelerini târumâr etmekle sonuçlanıyor.
Sonuçta celladına âşık seküler Türk aydını, toplumu aydınlatacağına, toplumun önünü, zihnini ve geleceğini karartmaktan başka bir şey yapmış olmuyor.
DURDUĞUNUZ YER, GÖRDÜĞÜNÜZ ŞEYİ BELİRLER
Dolayısıyla bu toplum, ne çekiyorsa, aydın diye topluma yabancılaşmış medyada ve sığ akademide topluma çekidüzen veren bu ruhsuz, metamorfoz yemiş ve pergelini şaşırmış şizofren “aydınlardan çekiyor.
İlke şu: Durduğunuz yer, gördüğünüz şeyi belirler. Nerede durduklarını bilemeyenler, felaketten felakete sürüklenirler. Ve nereye, ne'yle, nasıl ve niçin gidilebileceğini de aslâ bilemezler.
Yine, konuşlandığınız yer, konuşma'nızın içeriğini belirler. Batı'dan bakarak, Batı'lı gözlüklerle bakarak, bu ülkede yaşanan sorunları hem anlayamazsınız hem de bu sorunların nereden kaynaklandığını göremez ve doğru, köklü ve kalıcı, önümüzü açıcı çözüm önerileri geliştiremezsiniz. Aksine, ele aldığınız her sorunu, iyice kangrene dönüştürür, içinden çıkılamaz hâle getirirsiniz.
KÜRT MESELESİ, NEDEN “TRAJİ-KOMEDİ”?
Bunun en ürpertici örneği, Kürt meselesidir. Türk entelijansiyası, Kürt meselesini seküler yollarla çözmeye kalkıştığı için, sorun kontrolden çıkacak noktaya geldi.
Kürt meselesi, bir halkın varoluşsal sorunudur; seküler gözlükler, bu sorunu, bütün boyutlarıyla kavrayacak ve nasıl aşılabileceğini gösterecek derinliğe ve çapa sahip değildir.
İşin traji-komik tarafı da şu: Kürt sorununun nedeni, sekülerizmin bizatihî kendisidir! Sekülerizm, etnik kimliği, ümmet kimliğinin önüne geçirir; etnik kimliği kutsar ve 30'dan fazla etnik unsurun yaşadığı bir ülkeyi parçalanmanın eşiğine fırlatır.
Bu ülkenin halkı da, hafızası da, tarihî derinliği de, medeniyet kimliği de Müslümandır. Müslüman bir toplumun Kürt meselesi gibi büyük sorunlarına İslâmî perspektiflerle değil de, Batılı, yabancı, seküler gözlüklerle bakarsanız hem hiç bir şeyi göremezsiniz hem de bu sorunun nasıl çözümlenebileceğine ilişkin zihin açıcı hiçbir şey söyleyemezsiniz.
Sorunu, kangrene dönüştürür, içinden çıkılmaz hâle getirir, ülkeyi felaketin eşiğine sürüklersiniz. Biz Kürt meselesinde tam da böylesine traji-komik bir durumla karşı karşıyayız.
Traji-komik diyorum; çünkü bu sorunu çözebilecek tek perspektif, bütün farklılıklara her hakkı tanıyan medeniyet fikrinin temelini teşkil eden ümmet şuurudur.
Eğer Kürtleri (ve tabiî Türkleri) sekülerleştirerek etnik kimliği üst kimlik hâline getirme, İslâmî kimliği bastırma hatta yok etme aymazlığı göstermeseydik, ülkemizin geleceğini tehlikeye sokan böyle bir sorun yaşamayacaktık bile!
Bin yıllık Selçuklu ve Osmanlı medeniyet tecrübemiz boyunca böyle ilkel bir sorun yaşamadık biz. Yaşadığımız bu ürpertici sorunu, traji-komik bir sorun olarak nitelendirmemin nedeni bu!
TARİHÎ YOL AYRIMI
Geleceğim nokta hayatî bir nokta: Türkiye, yüz yıllık, tarihte tatil yapma macerasının sonuna geldi: Tam bir yol ayrımı bu.
Türkiye, ya medeniyet dinamikleriyle kuşanacak ve tarihi yapan bir aktör olarak büyük medeniyet yolculuğuna soyunacak. Böylelikle medeniyet coğrafyamızda sömürgeci Batılıların haksız hegemonyalarına son verecek bir medeniyet fikrinin hayata geçirilmesi için önce çakıl taşlarını temizleyecek, sonra da muhkem yapıtaşlarını döşeyecek ve tarihin akışını değiştirecek uzun bir yolculuğa çıkacak...
Ya da medeniyet iddialarını filan unutmaya devam edecek ve tarih yapan değil tarihte tatil yapan bir figüran olarak Batılıların kölesi olacak, sonunda leş kargalarınIn bu ülkeyi bize / İslâm'a mezar etmesini aslâ önleyemeyecek.
Bu ülkede iki taraf ülkenin geleceğini şekillendirme kavgası veriyor. Birinci taraf, Batılıların uydusu olacak seküler bir Türkiye için savaşıyor: Bunun için Batılılardan her türlü lojistik ve stratejik destek alıyor.
İkinci tarafsa, Türkiye'nin istiklal ve istikbali için yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkma ve tarihin yeniden yapıldığı bir zaman diliminde tarihi yapacak bir aktör olma mücadelesi veriyor.
Birinci taraf, yani sekülerler, tıpkı İnönü gibi “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada -elbette ki, figüran olarak- yerini alır,” diyor; ama ortada Türkiye kalır mı, diye düşünmüyor, düşünemiyor; çünkü zihinsel olarak seküler-köle zaten.
İkinci tarafsa, yeni bir dünya kurulacak, Türkiye yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu bir aktör olacak, diyor.
Masal mı bu?
Bin yıllık dünya tarihini, yani tarihin yapıldığı üç kıtanın tarihini yapan birincil aktör olduğumuz gerçeği masalsa, bu da masaldır!
Elbette ki, bu iş kolay olmayacak. Ama zora talip olmazsak önünüzde tek seçenek kalacak: Önce bir süre daha Batılıların figüranı olmak ama sonra, tarihten silinip gitmek sonunda -Allah muhafaza.
Sözün özü: Yol ayrımının eşiğindeyiz: İyi hazırlanırsak tarihin akışını yine biz şekillendirebiliriz °.
Kavga bu.