Tarihi direnenler yazar. Başkasının gölgesine sığınan, ondan medet uman, onun merhametiyle yaşamaya çalışanlar değil. Sadece kahramanlar hatırlanır, öncüler, yol göstericiler, fedakârca bir büyük dava uğruna yürüyenler hatırlanır. Fırsatçılar, kişisel hesapları için ülkelerini ve değerlerini satanlar, işbirlikçiler, daha büyük güçlerle ortaklık kuranlar bir süre sonra tamamen unutulur. Hatırlanan tek şey; onlar adına duyulan utançtır, kötülüktür, kişiliksizliktir. Gelecek nesiller kahramanlar üzerinden tarih okurken, kahramanlar üzerinden bir kimlik oluştururken, bu utanç örneklerini de lânetlerler.
Coğrafyayı direnenler, mücadele edenler biçimlendirir. Vatanı için, milleti için, ülkesi için, şehirleri için mücadele edenlerin coğrafyasında yaşıyoruz bugün. Birileri yüz yıl önce masalarda onlarca harita çizdi, uyguladı, zihinlerimizi kalın duvarlar ördü. Osmanlı siyasi haritasını paramparça etti. Hepimize küçük garnizonlar bıraktı, vesayet altında rejimler bıraktı, uydurma siyasal kimlikler bıraktı. O zamanın işbirlikçileri, bırakın coğrafya inşa etmeyi vatanlarını kaybetti. Mandacılığı hayatta kalmak, ayakta kalmak zannetti. Hem kendileri kaybetti hem de bu coğrafyaya, bu ülkeye çok ağır bedeller ödettiler.
Yüz yıl sonra yine aynı oyun aynı yöntem, aynı ortaklıklar..
103 yıl önce Çanakkale’de vatan savunması yapıyorduk, bugün de Afrin’de, Suriye’nin kuzeyinde, İran sınırından Akdeniz’e kadar olan kuşakta vatan savunması yapıyoruz. Yüz yıl önce Gazze savaşlarında, Kanal savaşında, Yemen savaşında, Medine savunmasında karşımızda kimler varsa, bugün yine aynı ülkeler, aynı güçler var.
Yüz yıl önce, o devletlerin içeride, bizim coğrafyada ne kadar ortakları varsa, tetikçileri varsa, işbirlikçileri varsa bugün de terör örgütleri var, sivil kuruluşları var, her kesimden tuhaf ortakları var. Yüz yıl önce Kudüs düştüğünde, Filistin cephesi çöktüğünde, Şam düştüğünde Anadolu’nun da düştüğünü gördük, Anadolu’nun da savunulamayacağını gördük, coğrafyanın bittiğini gördük.
Kimse İslâmcılığı, muhafazakârlığı bir ‘kamuflaj’ olarak kullanmasın!
Bugün de Şam düştüğünde, Bağdat düştüğünde birilerinin “Türkiye Cephesi” açma hazırlıkları olduğunu gördük, “içeriden işgal” hazırlıkları olduğunu gördük. Basra Körfezi’nden Akdeniz’e kadar olan bütün bölgenin talan edildiğini, Türkiye öncülüğünde bir coğrafya inşası ihtimaline karşı batı dünyasının teyakkuza geçtiğini, hem kendileri, hem terör örgütleri hem de bölgedeki ortakları üzerinden Türkiye’yi vurmaya başladıklarını gördük.
FETÖ üzerinden, PKK üzerinden, PYD üzerinden, içerideki PYD kriptoları üzerinden, Barzani istihbaratı üzerinden, muhafazakâr kimliğe bürünmüş PKK kriptoluğu üzerinden, İslâmcılığı kalkan, kamuflaj olarak kullanan PKK faşizmi üzerinden senaryoların servis edildiğini gördük.
Çok büyük mücadele var..
İşte Türkiye, bütün bunları gördüğü için, 15 Temmuz saldırısını gördüğü için, Suriye ve Irak’ın kuzeyinden çevrelendiğini gördüğü için çok büyük bir meydan okumaya girişti. Ya var olacağız, büyüyeceğiz, coğrafya inşa edeceğiz ya da teslim olup küçüleceğiz, coğrafyanın tamamen talan erilmesine, lime lime edilmesine izin vereceğiz ve 21. Yüzyılı kaybedeceğiz..
Çok büyük bir mücadele var. Biz Afrin’den kuşatmayı yararken onlar Doğu Akdeniz’den, Ege’den saldırmaya çalışıyorlar. Suriye’nin kuzeyindeki koridoru dağıtmaya çalışırken Irak’ın kuzeyinden vuruyorlar. İçerideki PKK’lıları ezmeye çalışırken yanı başımızda terör üsleri kuruyorlar. ABD, İngiltere, İsrail ve Avrupa hep birlikte “Türkiye’yi durdurma” savaşı yürütüyor.
Onların en büyük hedefleri Türkiye’yi durdurmaktır..
Biz Afrin’e girmekle bu çokuluslu planlara ağır darbe indirdik. Biz Fırat Kalkanı ile aynısını yaptık. Biz Münbiç’te de durmayacağız. İran sınırına kadar, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde ne kadar terör örgütü varsa, ne kadar yabancı unsur varsa temizlenene kadar devam etmek zorundayız. Türkiye harekete geçince S. Arabistan’da darbe yaptılar, yeni bir yönetim kurdular. Birleşik Arap Emirliği (BAE)-Suud ortaklığında, ABD ve İsrail aklıyla yeni bir cephe açtılar. İran’ı hedef gösterdiler, Türkiye’yi vurmaya başladılar. Kimse şunu unutmasın, onların hedefi İran değil: Coğrafyaya yönelen küresel müdahalenin tek hedefi vardır, Türkiye!
Çünkü Türkiye varken, bugünkü milli devlet aklı varken, o büyük yürüyüş ve yükseliş varken bu bölgede hiçbir projeyi uygulayamayacaklar, biliyorlar..
Neden Muhafazakâr muhalefet? Herkes, aklını aşına almalı durduğu yeri kontrol etmeli..
Öyleyse herkes aklını başına almalı. Herkes tarihin direnenler sayfasında yerini almalı. Kimse, FETÖ’den boşalan yerlere yığılıp çokuluslu senaryolarda pazarlık kartı elde etmeyi düşünmemeli. Hangi siyasi çevreden, etnik kimlikten olursa olsun, hiç kimse yeni bir “içeriden operasyon” ihalesine talip olmamalı. En önemlisi de masum muhalefet görüntüsü altında, kökleri dışarıda bir iç muhalefet üzerinden Türkiye’yi durdurmaya teşebbüs etmemeli.
Bir süredir, ‘Muhafazakâr Muhalefet’ ve ‘Muhafazakâr Müdahale’ diye iki konu üzerinde yoğun olarak duruyoruz. Bir tehlikeyi fark ettik, uyarmaya çalışıyoruz. Büyük Türkiye idealinin ana omurgasını çatlatmaya dönük bir çokuluslu hesaptan söz ediyoruz. Bir sinsi operasyondan, bir iyi niyet katlinden, bir Müslüman kimliğiyle örtülmüş dış tehditten, iç operasyon girişiminden söz ediyoruz.
Neden hep bir ‘büyük güce’ sığınma ihtiyacı hissediliyor?
Bugünkü Gerçek Hayat dergisinden özetlediğim notları buraya da alacağım. Yirminci yüzyılın başlarından bu yana, emperyal müdahale konusunda “muhafazakâr/İslâmî” çevre ve kişilerin, Batı karşısında duruşu her zaman bizim için en esaslı konulardan biri oldu.
Tarihe, coğrafyaya, ülkemize ve dünyaya özgürlükçü bir söylem üretme, bir şeyler söyleme, güçlü bir duruş belirleme, Müslüman dünya için Batı himayesi dışında bir gelecek biçimlendirme konularında hep bir tereddüt yaşandı.
2. Abdülhamit gibi, devleti korumaya ayarlı büyük mücadele adamlarına karşı, bütün çevreleri harekete geçirenler yer yer muhafazakâr çevreleri de etkiledi ve devletin mücadelesinin dışına itmeyi başardı.
20. Yüzyılın başlarında İngilizci olma, mandacı olma tartışması vardı. Biz bunu hep sorguladık. 21. Yüzyılın başlarındayız ve bu sefer Amerikancı olma, ABD vesayetini devam ettirme, “bir büyük güce sığınma” psikolojisini bir kez daha sorguluyoruz.
Erdoğan’ı durduramıyorsan etrafını boşalt, yalnızlaştır!
O dönem, Abdülhamit’i durduramıyorsan, etrafını boşalt, yalnızlaştır planını uygulayanlar, bugün “Erdoğan’ı durduramıyorsan muhafazakârları kontrol et, etrafını boşat, ona güç veren toplumsal kesimin kafasını karıştır, tereddütlerini artır, onu yalnızlaştır” plânını uyguluyor.
O zaman Abdülhamit’i devirerek imparatorluğun çöküşünü hızlandırmaya çalışanlar, bugün Erdoğan’ı devirerek Türkiye’nin yükselişini durdurmaya çalışıyor. Bu, bu kadar net… O zaman, bütün Ortadoğu’da aşiretleri, bazı İslâmî çevreleri, bazı tarikat çevrelerini kullananlar, bugün yine aynı taktiği uyguluyor. Artık müdahale araçları tükendi, geriye sadece muhafazakârlar kaldı. Türkiye’nin yerli duruşunu, yüz yıl sonraki özgürlük yürüyüşünü, yeni bir yükseliş tarihi başlatmasını, bu mücadelenin bel kemiğini oluşturan çevreleri şaşkınlaştırarak engellemek istiyorlar.
Türkiye’yi bölgede, Erdoğan’ı içeride..
15 Temmuz “içeriden müdahale” başarısız oldu. Terör koridoru ile “yakın çevreden” çevreleyerek müdahale planı Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonu ile başarısızlığa uğradı. Şimdi daha güneyden yeni bir cephe kuruldu. BAE ve Suudi Arabistan üzerinden, ABD, İngiliz ve İsrail projesi bir eksen kuruldu. Bu bir cephedir. Bu, Türkiye’yi hedef alan yeni bir cephedir.
Türkiye’yi bölgede, Erdoğan’ı içeride yalnızlaştırmaya ayarlı bir cephe bu. Devletten devlete müdahale edemeyecekleri için kullanabilecekleri son kozu masaya sürüyorlar. Bazı muhafazakâr çevreleri, “masum muhalefet” adı altında yakınlaştırıp bir blok oluşturma girişimi yürütüyorlar. Elbette herkesin bir siyasi pozisyon alma hakkı var. Bu sorgulanamaz bile. Ama tartışmamız bu değil. Yapılmak istenen iç muhalefetten çok bir “çokuluslu müdahale” plânıdır.
Müslümanlıkla hiçbir ilgisi yok
Muhafazakâr çevreler dikkatli olmalı. Türkiye’nin büyük tarih yürüyüşünün en büyük destekçileri dikkatli olmalı. BAE-S. Arabistan üzerinden bir operasyon yürütülüyor. Bunun Müslümanlıkla bir ilgisi yok. Organizasyon da, fon da bu kaynaklardan aktarılıyor. ABD, İngiltere ve İsrail, İslâmî söylem üzerinden Türkiye’ye yeni bir müdahaleye hazırlanıyor. Küçük hesaplar yapmasın kimse. Bu, yüz yıllık mücadele ve bazılarının örtük projelerine kurban edilmesin. Altında Kürtçülük olan, emperyal parçalama plânı olan bir “İslâmcılık” bütün coğrafyaya ihanet olacaktır.
Kardeşlerimizi uyarıyoruz. Bu bir çağrıdır. Tarihe geçin, büyük tarih sıçramasına omuz verin. Yeniden manda, vesayet, himaye, örtük operasyonlara kendinizi kurban etmeyin. O amaçla yola çıkanlarla yolunuzu ayırın. Selçuklu’dan bu yana devam eden siyasi genetiğe bağlı kalın. Türkiye de, coğrafya da ancak böyle kurtulur.
Başka hiçbir yolu yok.