İnsanlara karşı ihtiyaç arz etmeyip, insanların rabbine karşı ihtiyaç izhar eden adama krallar bile muhtaç olur.
Evliyaullahın bize vasiyetine göre tasavvuf ehli fakirlik ile zenginlik arasında bir tercih yapmak zorunda
kalırsa fakirliği tercih etmeli. Bu tercihten sonra da sabredip, rıza göstermeli. Evliyaullah “Fakirlikte hafiflik var” buyurarak hesabının kolay olacağını belirtmiştir.
Tasavvuf ehli her halükarda fakirliği zenginliğe tercih etmeli. Allah zenginlik verirse zorla da reddedemezsin ama fakirlik ile zenginlik arasında muhayyer kalsa fakirliği zenginliğe tercih etmeli. Fakirliği tercih ettikten sonra da sabredip rıza göstermeli.
Evliyaullah vasiyetlerinde “Fakirlikte hafiflik var” buyurmuşlar. Hafiflik, malın çok yok, hesabın az demek. Safa var. Malın çok olmayınca kalbinin meşguliyeti az olur. Ama bazı da öyle zengin var ki kalbini o işle meşgul etmez. Bazı da fakir var ki ufacık iğneyle, iplikle kalbini meşgul eder. O da ayrı bir dava.
YILANLARA HÜKMEDEN EVLİYA
Dünyanın azına kanaat et, nafakan elinin kazancından olsun. Abdülfettah Veli Hazretleri Kastamonu’ya gelmiş.
Bağdat’tan 1000 kişi gelmişler. Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin 4.torunu. O mübarek zatı önce orada istememişler. Sonra yılanların çok olduğu bir yer göstermişler.
Abdülfettah Veli Hazretleri yılanları toplamış ve bir bohça ile maruf yere götürüp, kaybolun demiş. Sonra o mübarek oraya yerleşmiş. İkram edenler, yemek getirenler olmuş. Abdülkadir Geylani Hazretleri o zatın rüyasına girmiş, “Evladım milletten gelen, gidenle olacak iş değil bu. Çalışman lazım” demiş. “Ne yapalım dedeciğim?” deyince “Bu topraklar kendire müsaittir. Kendir ek” demiş. O da ekmiş ve çok güzel mahsul almış. Sonra başkaları da ekmiş.
RIZKA ALLAH KEFİLDİR
Yani senin kazancın elinin kesbinden olsun. Davud (Aleyhisselam) da elinin kazancından yerdi. “Yarın ne olur ne olmaz diye stok yapma” deniyor. Siz biraz yapabilirsiniz ama tam tasavvufta stok olmaz. Ama haram değil yani stok yapmak. Mesela kurbandan ayırdığın eti kavurma yaptın, 5-6 ay yiyorsun.
Bazıları bir dahaki seneye kadar yiyor. Demek ki hiç misafir gelmiyor. Demek ki kimseye dağıtmamış. Neyse belki fazla kurban kesmiştir. Yani stok yapmak haram demek değil. Tasavvufta “Rızka Allah kefildir” diyor.
HANIMIN EVLİYA YAPABİLİR
“Ah hoca efendi evlenmeden deseydin bu lafı ben tam tasavvufa uyardım da bizim hanım mesakin rütbesini, fukara, derviş falan hiç tanımaz” diyenler olabilir.
Bazı kadınlar vardır öyle ama ekseriyeti öyle olmaz. Onun için evlenmeden önce de biraz kanaatkarları bulmak lazım. Hırslı tamahkarları alırsan yandığın gündür. Ama sen almadan önce ona bakmıyorsun ki.
Yüzü güzel mi, şurası nasıl, burası nasıl diye bakıyorsun. Ondan sonra da başına bela oluyor. Sen de şimdi tarikata girdin ama o hanım seni evliya yapar! Dayak yiyen evliyaullah da var. Kadından bir çift dayak yemeden hutbeye çıkmazdı bazı veliler.
Yahya Efendi dergahının son şeyhi Abdülhay Efendi öyleydi. Sonra zorla müritleri boşattırdılar hanımını. Mübarek zat kafa, göz darmadağın çıkıyormuş sohbetlere. Çok büyük veliymiş. Müridleri dayanamayınca zorla boşattırmışlar. Abdülhay Efendi “Beni boşattırdınız ama bütün manevi halim gitti. Ne feyzim vardı” demiş. Onun için böyle bir belaya düşenler varsa bazen tarikat dersinden kazanamayacağınız kadar evliyalık kazanabilirsiniz kadından dolayı. Sabretmenizi tavsiye ederim.
HAZRETİ FATİH KAPIDA BEKLEDİ
Yani “Allah yeter” diyeceksin. Allah ile müstağni olursan insanların avarızından emin olursun. İmam Gazali “Fakrını insanlara izhar eden, ‘Benim işim bozuk. Bana yardım et. Şöyle yap, böyle yap’ diyen rezaletten ayrılmaz. Ama insanlara karşı ihtiyaç arz etmeyip, insanların rabbine karşı ihtiyaç izhar eden adama krallar bile muhtaç olur” diyor.
Hakikaten öyle veliler var ki kralları kapılarından bekletmişler. Şeyh Vefa Hazretleri Hazreti Fatih’i almadı içeri. Hayattayken yüzünü bile göstermedi ona. Tabi onu tasavvufi başka bir nedenden yaptı onu.
Fatih tasavvufa tam girerse padişahlı bırakacak. Çünkü o zatı görse maneviyata dönünce devlet işlerini bırakır yani. Onun için “Sen devletin başına lazımsın, bizi görmen uygun değil” dedi. Demek ki sen insanların rabbine ihtiyacını arz edersen, herkesten gönlünü çekersen Mevla da seni kimseye muhtaç etmez ve böylece herkesi sana muhtaç eder.
TERCİH HAKKIMIZ OLMADI
Fakirliğin tercih edilmesi Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in sünnetine ittiba bakımından da uygundur. Ama biz zaten zenginliği tercih edecek durumda da olamıyoruz. Elhamdülillah diyelim. Bize hiç “Zengin mi, fakir mi olacaksın” diye bir tercih hakkı vermediler. Şu ana kadar bana pek gelmedi böyle bir tercih hakkı. Neyi seçerdim onu da bilmiyorum. Ben çok da fakir sayılmam.
Teliflerimi yiyorum başka da bir şeyim yok. Babamın fabrikaları iflas etti. Zenginlik dönemlerimiz vardı, onlar geçti. Teliflerimden geliyor, sohbetten ücret almıyorum. Onlarla da geçiniyorum elhamdülillah. Fakir sayılmam ama çok zengin de sayılmam. Dolayısıyla bir tercihe maruz kalmadım. Siz de kalmadınız. Rabbim bizler hakkında iki cihanda en hayırlısı neyse onu nasip eylesin.
ZENGİNLİK DUASI ALAMADIM
Efendi Hazretlerinden zenginlik duası istedim onu da alamadım, etmedi. O zaman “Muhtaç olmayayım” dedim. O, olsun dedi. Pazarlıklarımız böyle bizim. Herhalde muhtaç olmayacağım ama zengin olacak halim de yok yani. Gelen gidiyor, gelen gidiyor… Buna göre evliyaullah tercihte kalanlar “Fakirliği tercih etsin” diye vasiyet etti bize.
ALLAH’A ASi OLMAYIN
Elli dört farzdan yirmi beşinci farz “Allâh’a isyan etmekten kaçınıp Allâh’a itaat etmeye gitmek”tir.
Çünkü Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “(Habîbim! Kullarıma de ki:)
“O halde (İslâm’a sarılarak, İlâhî azaptan) Allâh(ın mükâfatın)a doğru kaçın!” (Zâriyât Sûresi:50)
“el-Muhtâr” kitabında şöyle zikredilmiştir.
“Geçmiş zamanlarda bir delikanlı yirmi sene Allâh-u Teâlâ’ya ibadet ile vakit geçirmiş. Şeytan (Aleyhilla‘ne) gelip: “Dünyanın lezzetlerinin ve şehvetlerinin terkine acele eyledin.
Yirmi senedir Allâh-u Teâlâ’ya ibadet
edersin. Gençliğin vardır dünyâdan hisseni al” demiş.
SANA MÜHLET VERDİK
Artık o yiğit de ibadetten yüz çevirip bazı şeylerde Allâh-u Teâlâ’ya âsi olmuş. Daha sonra kendisine pişmanlık gelip ağlayarak oturmuş ve kendisine: “Ne olaydı bileydim eğer yine Allâh-u Teâlâ’ya dönsem beni kabul eder mi?” demiş. Derken hâtifden: “Ey filan! Sen Bize itaat eyledin Biz senin itaatını kabul eyledik.
Daha sonra sen Bize isyan eyledin, Biz seni isyanınla sorumlu tutmayıp sana mühlet verdik. Eğer şimdi yine Bize dönmek istersen seni kabul ederiz.” diyen bir ses duyulmuş. (Salâhî Efendi, Elli dört farz şerhi, sh:28)