Önceki gün Mısır'la ilgili çok endişe verici bir haber yayıldı. “Müslüman Kardeşler'in isyan çağrısı yaptığı, silahlı mücadele başlatacağı" iddia edildi. Bir anda herkes bunu kabullendi, neredeyse Mısır'da iç savaş başlatıldı bile.
İddiayı besleyecek psikolojik ortam hazırdı çünkü.
Tarihin en büyük demokrasi mücadelesi askeri darbe ile bastırılmış, binlerce masum insan öldürülmüş, seçilmiş Cumhurbaşkanı hapse atılıp idama mahkum edilmiş, önceki gün Sina'da 17 asker öldürülmüş, buna misilleme gibi darbe yönetimi İhvan'ın yöneticilerine suikastlere başlamıştı.
Öfke ve adaletsizlik tahammül edilebilir gibi değildi. Böyle bir ortamda İhvan'ın, kendi liderlerine yönelik suikastlere karşı isyan çağrısı yapması, kitlesel tepki istemesi normaldi. Ama İhvan'ın silahlı mücadeleye başlayacağı iddiası doğru değildi. Çok geçmeden kendileri yalanladı zaten ve iddia ortadan kalktı.
Mısır iç savaşını kim başlatacak
Ama mesele bitmedi. Mısır'da İhvan üzerinden iç savaş çıkarmaya dönük işaretler kendini belli etti. İhvan bunu yapmayacak. Yapısı, siyasi kimliği buna karşı. Çünkü o, neredeyse yüz yıldır şiddete bulaşmamış, bu özelliği ile de Sudan'dan Suriye'ye bölgenin en güçlü ve tek alternatif muhalefet hareketi olmayı başarmış bir yapıdır.
Kendisinden ayrılan gruplar silahlı mücadeleler başlattılar, Mısır'daki korkunç zulümlere direnmeye çalıştılar ancak başarılı olamadılar. Nasır'dan Enver Sedat'a ve Hüsnü Mübarek'e kadar Mısır hapishaneleri hep İhvan üyeleriyle dolu olmuştur.
Sisi bunların hepsinin ötesinde bir cinayet figürü, bir faşist olarak öne çıkacak gibi. Ne kadar tahrik olursa olsun İhvan kendi söylemi üzerinden mücadeleye devam edecektir. Ancak bu süre içinde bazı yeni gruplar oluşacak ve bunlar askeri yönetimle savaşa girecektir.
Bu durum, İhvan üyelerine yönelik geniş çaplı bir kıyımın gerekçesi olarak kullanılabilir. Ya da Mısır, Cunta yönetiminin de kontrol edemeyeceği bir iç savaşa sürüklenebilir. İşte asıl bundan sonrası çok önemli.
Örgütlerin küreselleşmesi, zengin monarşilerin sonu
Şiddetin küreselleştirildiği, örgütler üzerinden coğrafya tasarımlarının uygulandığı, örgütlerin devletlerin yerine ikame edilmek istendiği, alanlarının hızla genişletilip ülkeleri ve bölgeleri aşan bir şiddet kimliği olarak kurgulandığı gerçeğini yaşıyoruz.
11 Eylül saldırılarından hemen sonra El Kaide vardı. Şiddet ve korku olarak bütün dünyaya pazarlandı. Şimdi IŞİD ülkeleri, sınırları, bölgeleri aşan bir güce dönüştürülüyor. Tunus'tan Suriye'ye, Afganistan'dan Irak'a kadar her ülkede örgütleniyor, güç kazanıyor, yeni bir korku ve şiddet kimliği olarak dünyaya servis ediliyor.
Sina İsrail işgaline hazır hale gelecek
Bu örgütler üzerinden ülkeler iç savaşlara sürükleniyor, etnik ve mezhep çatışmaları ihale ediliyor. Suriye artık böyle bir savaşa teslim olmuştur. Irak da öyle. Sırada Lübnan ve Ürdün olacaktır.
Bir iki yıla kadar mezhep kimliği üzerinden ve yine örgütler vasıtasıyla Basra Körfezi'nin zengin monarşileri sarsılacaktır.
Sina yarımadası istikrarsızlaştırılıp belki İsrail işgaline hazır hale getirilecektir. Zira önceki günkü saldırıları IŞİD üstlendi. IŞİD oradan vurdu, rejim içeride 9 muhalif yöneticiyi katletti. Tıpkı Suriye'de IŞİD'i kamuflaj yapıp PYD ve rejim üzerinden operasyon çekilmesi gibi. Tahmin ediyorum kısa bir süre sonra Doğu Türkistan'da bile IŞİD göreceğiz.
O harita ve İslam iç savaşı
Bir harita var ve hep bu harita üzerindeki operasyonlara dikkat çekmeye çalışıyorum: Orta Kuşak haritası.
Atlas Okyanusu'ndan başlıyor, Kuzey ve Orta Afrika, Ortadoğu, Anadolu, Kafkaslar, Orta Asya, Güney Asya ve Güneydoğu Asya, yani Pasifik kıyılarına kadar olan bölge. Bizim bölgemiz, bizim yurdumuz, bizim tarihimizin geçtiği coğrafya.
İşte ellerindeki harita bu. Örgütleri de, askeri hesaplarını da, güvenlik planlarını da, yeni sömürge projelerini de bu haritaya göre hazırlıyorlar. Bu coğrafyası susturup diz çöktürmeye çalışıyorlar.
Şiddet üzerinden bir İslam imajı inşa eden ve bunu pazarlayan, örgütler üzerinden ülkeleri parçalayan, etnik çatışmaların yerine mezhep çatışmalarını ikame eden, çatışmaları İslam'ın sınırlarından kalbine taşıyan ve büyük bir İslam iç savaşı hazırlığı yapan irade Mısır askeri darbesinin arkasındaydı.
Kuzey Irak'tan Akdeniz'e ulaştırılmaya çalışılan stratejik koridorun da arkasında onlar var. Bu sadece petrol koridoru değil, Arap-Türk dünyasını birbirinden yalıtmayı, muhtemel bir dayanışmayı önlemeyi, Türkiye'yi buradan boğmayı, inisiyatifi tamamen vekalet savaşı veren PYD tarzı örgütlere vermeyi hedefliyorlar.
O 'ağlak' açıklamanın sahipleri de işin içinde
Türkiye içinde “ağlak" basın açıklamaları yayınlayıp duran grup da bu projenin içinde. Hem koridorun, hem PYD üzerinden Türkiye'nin çevrelenmesinin, hem PKK' sözcülüğü üzerinden iç politik dizayn projesinin içinde. Türkiye'ye yönelik Gezi, 17 Aralık ve son siyasi mühendislik çalışmalarının Türkiye ayağını da bunlar yürütüyor.
Bir tehlikeye dikkat çekiyorum. Türkiye dahil bütün ülkeleri, örgütler üzerinden dizayn etmeye çalışan bir iradeye, onun Türkiye ve bölgedeki taşeronlarına, büyük bir harita çalışmasına, yeni ülkelerin istikrarsızlaştırılıp parçalanacağına dikkat çekiyorum.
İşte tam bu sırada örgütlere çok dikkat edin. Örgütlerin birer Truva Atı olarak kullanıldığı çok büyük bir plan bu. Hepimiz, her ülke, bölgemiz, sözünü ettiğim Orta Kuşak, işte bu saldırı dalgalarının hedefinde.
Hepimiz bir şekilde İstiklal Savaşı veriyoruz.