İslâm dünyasının toparlanmaya, Fas’tan Malezya’ya kadar İslâmî hareketlerin ve söylemlerin her alanda İslâm dünyasındaki en güçlü söylemler ve hareketler olarak öne çıkmaya başlaması üzerine küresel sistem, 1991 yılında Soğuk Savaş’ın bitirilmesine karar verdi: İslâm›ın yükselişi durdurul-malı’ydı, yoksa İslâm’ın yeni bir medeniyet sıçraması geliştirmesinin önü alınamaz’dı. Bu da, Batı uygarlığının küresel hegemonyasının büyük sarsıntı geçirmesine yol açabilir’di.
TERÖRİZMLE SAVAŞ BAHANE, HEDEF İSLÂM’LA POSTMODERN YÖNTEMLERLE SAVAŞ
Küresel sistemin lordları, NATO bünyesinde bir İslâm’la savaş stratejisi geliştirdiler: Terör örgütleri icat edildi, o terör örgütleriyle savaşıyormuş gibi yapılarak İslâm terörle özdeşleştirildi.
NATO Genel Sekreteri Willy Cleas, “teörizmle savaş”ı, NATO’nun temel savaş stratejisi olarak belirlediklerini ilan etti, üstelik de “küresel sistemin önündeki en büyük tehdit İslâm’dır” diyerek açık açık!
Modern, ağır silahlı ordularla yapılan konvansiyonel savaş biçimi tarih oluyor, yerini postmodern asimetrik savaş yöntemi olan vekâlet savaşları alıyor’du: Hem terörle savaşıyormuş gibi yapılarak İslâm’la savaşılıyor, kitleler İslâm’dan uzaklaştırılıyor; hem de terör örgütleri kullanılarak İslâm dünyası, özellikle de Türkiye’nin merkezinde bulunduğu Doğu Akdeniz coğrafyası işgal ediliyor, kan gölüne çevriliyor, böylelikle Türkiye dört bir taraftan kuşatılıyor’du…
Türkiye’nin nasıl kuşatıldığını görüyoruz. Ayrıca terörle savaş stratejisiyle esas itibariyle kuklalar, kukla terör örgütleri kullanılarak Türkiye gibi ülkeler istikrarsızlığa sürüklenmek isteniyor’du.
Türkiye, tuzağı gördü, kendisine karşı kullanılan DEAŞ gibi terör örgütlerini yerle bir etti, emperyalistleri buraya geldiklerine bin pişman etti. Bu noktada Fırat Kalkanı süreci, bir milat olarak tarihe geçti!
TERÖR’LE SAVAŞ’IN İKİ TÜRÜ
Terör’le savaş ifadesiyle iki şeyi kastediyorum: Birincisi, terörle mücadele etmek. İkincisi, terörü bir savaş yöntemi olarak kullanmak.
Terörle mücadele konusu çokça işlendi her yerde, medyada, akademyada vesaire. Terörü bir savaş yöntemi olarak kullanma stratejisi üzerine yeterince düşünce üretilemedi.
Terörün felsefesini yapmak gerekiyor terörü bir savaş yöntemi olarak kullanmanın ne anlama geldiğini, görünür görünmez boyutlarını kavrayabilmek için.
Terörün bir savaş yöntemi olarak iki şekilde kullanıldığını görüyorum: Öncelikle bizzat savaş yöntemi olarak teröre başvurulması.
İkinci olarak, terörün başka alanlara da taşınması ve örneğin medyada medya terörü olarak kullanılması.
Birincisi, hayatımızı, hayat-dünyamızı kontrol ve kolonize etmeyi hedeflerken; ikincisi, zihnimizi, zihin-dünyamızıkontrol ve kolonize etmeyi amaçlıyor.
Birinci tür terörle savaş biçiminde, doğrudan, alçakça bir saldırı ve açık şiddet sözkonusu.
İkinci terör biçiminde yani medya terörü’nde ise dolaylı bir saldırı ve örtük şiddet geçer akçe.
Burada gözden kaçan iki yakıcı noktaya dikkat çekmekte yarar görüyorum: Her şeyden önce, terör, varlığını ve meşrûiyetini medyaya borçlu. Bu meseleyi pazartesi günkü yazımda işleyeceğim.
İkincisi de, örtük şiddet, açık şiddet›ten daha sinsi, daha ayartıcı ve daha tehlikeli. Bunu söylemek bile gerekmiyor, elbette ki.
Bu yazıda savaş yöntemi olarak terörü anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştım. Sonraki yazılarda bir terör felsefesi geliştirmeye, ardından da medya terörü olarak adlandırdığım, fiilî terör’den daha tehlikeli, daha sinsi ve daha alçakça bir savaş yöntemi olarak gördüğüm zihnî terör, zihnî savaş yöntemi olarak adlandıracağım medya terörünü mercek altına almaya ve tartışmaya çalışacağım.
HİSSİZ BİR SAVAŞ
İstiklal Caddesi, kana bulandı yine. Masum insanlar katledildi, halk, acaba seriyal bir terör saldırısının ilk örneği mi bu terör saldırısı diye sormaya başladı.
Burada terörle savaş yürütme biçiminin ilginç bir örneği ile karşı karşıyayız: Emperyalistler de, orta ölçekli güçler de, hatta sıradan, küçük ölçekli ülkeler de, savaş yöntemi olarak terörü, terör örgütlerini kullanıyorlar artık: Her ülkenin bir uydu terör örgütü var! Vekâlet savaşları deniyor buna malumunuz olduğu üzere: Asimetrik bir savaş biçimi bu. Gerilla savaşlarının yeni versiyonu da diyebiliriz buna. Ama daha acımasızca, daha alçakça, daha ürpertici bir savaş biçimi.
Sadece terör örgütlerini değil, başka ülkelerin özel eğitilmiş paralı askerlerini kiralayarak da sürdürülüyor bu vekâlet savaşları aynı zamanda.
Postmodern savaş bu. Modern veya klasik savaşlar gibi, büyük ordular karşı karşıya gelmiyor. Teknolojik olarak iyi donatılmış asker-mühendis-yazılımcıların dijital oyun oynar gibi yönettikleri plastik ama daha ölümcül, daha hissiz, daha robotça sürdürülen ayartıcı bir savaş var karşımızda.
Hissin öldüğü, bir düğmeye basarak yığınla insanın katledildiği, şehirlerin anında cehennemi andıran bir manzaranın ardından harabelere döndüğü dehşet duygusunu yok eden plastik, estetize yöntemlerle sürdürülen mekanik bir savaş: Ne kadar ürpertici, değil mi? İnsanın kanı donuyor bu hissizlik, ruhsuzluk ve robotlaşma karşısında!
ÇOK TEHLİKELİ BİR KIVILCIMIN FİTİLİ!
İstiklal Caddesi›ndeki terör hâdisesini YPG / PKK militanı Suriyeli bir Arap›ın gerçekleştirmesi, soru işaretlerinin artmasına yol açtı haklı olarak. Sunulan imaj ve verilen mesaj, Suriyeli birinin İstanbul’un göbeğinde terör eylemi gerçekleştirmesi, Türkiye’deki Suriyelilerle Türk halkı arasında patlak verecek ucu iç çatışmalara kadar gidebilecek bir gerilimin ilk ürpertici fitilini çakmak olabilir.
Suriyelilerle Türk halkı arasında iç çatışmaların alt yapısını oluşturmaya dönük bir eylem olabilir bu eylem. Ülkeyi, adım adım hazırlanan yeni bir iç çatışmanın eşiğine sürükleme potansiyeli taşıyan bir eylem yani.
Çok tehlikeli bir sürecin kıvılcımı olabilir bu! O yüzden üzerine hassasiyetle gidilmeli ve tekerrür etmemesi için her tür tedbir alınmalı.
Vesselâm.