Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldı. Bu karar aslında Brexit kadar önemli. Bu ayrılığın sadece Türkiye için değil, sadece taraf ülkeler için de değil, dünyaya karşı çok önemli sembolik bir adı var.
Doğru yönde ileri doğru atılan bir adımla, önce İstanbul’umuzun adını temizledik. Hem de çok önemli bir günde. Bugün bu sözleşmeye dayanılarak çıkartılan 6284 sayılı kanunun Resmi Gazete’de yayınlandığı bir gün. Şimdi sırada bu yasanın değiştirilmesi var. Yeni yasa sadece kanayan yaraların tedavisi değil, daha ve mutlu bir ailenin temellerinin atılması yönünde titiz bir çalışmayla mümkün olacaktır. Bu süreçte, aslında dini kurumlar, mektep, vakıf, dernek, akademi, medya, herkesin üzerine düşeni yapması gerek.
Bu süreçte çaba gösteren herkesten Allah razı olsun. Şimdi, bir yanlışa karşı çıkarken gösterdiğimiz çabadan daha fazlasını bunun yerine inşa edeceğimiz adil, barışçı bir düzen için harcamalıyız ve şeytani güçlerin ifsat ve saldırılarına da hazır olmalıyız.
Daha sırada CEDAW da var. Lanzarotte de. Aslında bu AB miadını tamamladı. BRexit çözülmenin ilk adımı idi. Şimdi Fransa FRexit’i konuşuyor. Fransa da ayrılırsa tek başına Almanya tek başına bu bin bir başlı kartalı taşıyamaz. Zaten Almanya dediğin ABD, İngiltere, Fransa’nın işgali altında, İsrail ve Vatikan’ın gölgelediği bir ülke. Almanya kâmil bir ülke değil. Fransa, Kanada’da İngiltere’nin ortağı. ABD ve İngiltere, Almanya üzerinden AB’nin içinde. Bir de dünyanın başının püsküllü belası bir NATO var. Öte yandan, AET’den beri kapıda bekletilen bir ülke olarak Türkiye var. TRexit der ayrılırız. İngiltere ayrıldı ne oldu? Türkiye, İngiltere ile ikili ticaret anlaşması imzaladı. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi AB’de Türkiye’ye karşı VETO yetkisine sahip. 15 Temmuz darbecilerine, PKK ve PYD’ye arka çıkan bir AB’de ne işimiz var. HDP’yi kapatmaya hazırlanıyorsunuz ama AB’ye girmeye çalışıyorsunuz. Bunda bir çelişki yok mu?
Yunanistan’ın, ABD ile ortak tatbikatının arkasında Türkiye’ye gözdağı verme planları yatmıyor mu?
Avrupa’ya savaş ilan edelim demiyorum. İngiltere ayrıldı savaş ilan etmiş mi oldu. İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılır gibi, AB’den de ayrılırız. Tabi biz ayrılınca da zaten AB de fazla yaşamaz. Ayrılmasak da yeni dünya düzeninde AB yok. Zaten AB gerçekten miadını doldurmuş bir örgüt. Ayrılırsak Lanzarotte filan hepsi bir çırpıda bizim açımızdan hükümsüz kalır.
Bu CoVID’le perdelenen Great Reset belasına karşı da Türkiye yeni bir “Global Uyanış Hareketi”nin merkezi olabilir. Bu İstanbul Sözleşmesi ve CoVID’le başlatılan süreç arasında çok derin bağlar var. Bunu görelim artık. Bu topyekûn tehdit ve saldırıya karşı topyekûn bir savunma hattı oluşturmalıyız. İngiltere’nin, Fransa’nın, eski imparatorlukların hemen hepsinin sömürgeleri ile ilişkilerini örgütledikleri “Milletler toplulukları” var. Rusya bile, mesela Türki ülkelerden tümüyle geri çekilmedi. Peki, niye bir “Osmanlı Milletler Topluluğu” yok. Bu şemsiye, potansiyel olarak dünyadaki dört devletten 1’ini şemsiyesi altında toplar. Vatikan tüm Katoliklerin global temsili için hem dini, hem siyasi bir merkez. Sanırım Vatikan’ın 110 ülkede temsilcisi var. “Müslüman Halklar Topluluğu”nu örgütleseniz, bugün, dün bıraktığımız yerden başlayacak olsak bu sayıda ülkeyi kapsar şemsiyemiz.
Ya hu, hâlâ Doğuş ve Kıyamet kiliselerinin anahtarı bizde. Kudüs’teki Süryani patrikliğini Hz. Ömer kurdu. Ermeni Patrikliğini Fatih kurdu, Fatih aynı zamanda Rum Patrikliğinin başıydı. Daha sonra bir de Türk Ortodoks Patrikliği kuruldu. Pekâlâ, bir de Ortodoks birliği kurulabilir. Rusya’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Kafkaslara ayrı bir dünya. Hatta bu birlik kurulur kurulmaz yeni bir İznik Konsülü toplanır. Cizvit Papa, Globalistlere teslim oldu. Protestanlık atomize oldu ve Trump’la birlikte, Globalist çete tarafından yenilgiye uğratıldı. Ortodoksluk ruhani kimliği ile kendileri açısından yeni bir uyanışın merkezinde yer alabilirler.
Hatta neden bir Doğu Roma Halklar ve Milletler Meclisi oluşturulmasın. 1700 sonrası geni ile oynanan tarih bu şekilde yeniden asli temellerine dönebilir.
Yeni bir dünya inşa ediliyor. Türkiye “kökü mazide olan ati” anlayışı ile tarihin kalbinde bu büyük uyanışın “mihver ülke”si olabilir. Türkiye’de siyaset daha çok meta, ihale üzerinden, ekonomik ve siyasi dengeler üzerinde ayakta durmaya çalışan bir ülke görünümündeydi.
Ayasofya’nın açılma sürecinde bunları anlatmaya çalıştım ama, yeteri kadar bu mesajı ulaştıramadım.
Bizim “Aydın”larımız maalesef ne Yunan, ne Ermeni, ne Yunan ve ne de Bizans tarihini bilir. Bu toprağın tarihinden habersizdiler. Göbeklitepe’ye turistik bir seyahat yapmayı önemli bir iş zannederler. Edene/Adn’den, ya da “Dağdan Koşarak şehre inen” o adamdan, o “şehre gelen iki aziz ve bir de 3.’sünden” habersizdirler. Samandağı’nın gerçek adını bilmezler, “Gâvur dağı”, “Ahır dağı”nı da bilmezler. Hatay’dan, Urfa’dan, Diyarb(e)akır’dan, Mehleme-i Kübra’dan, Armageddon’dan, Amik ovasından, El Bab’dan habersizdirler. Sahi Eflatun ile Harran arasında nasıl bir ilgi var? Bunları ne mektep öğretir, ne cemaat, ne vakıflarımız ve ne de medya. Kaç kişi Yuhanna vahyinde, Ege’deki 7 kiliseyi anlatan kıyametin şifrelerinden haberdardır. Kur’an-ı Kerim’den habersiz insanlar İncil’den Yuhanna vahyini mi okuyacak..
Neyse, bugün yeni bir gün ve yeni başlangıç.. Şimdi her şeyi yeniden düşünmenin zamanıdır. Tövbe etme zamanıdır. Düşünelim, nasıl bu durumlara düştük. Unutmayalım ki, şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi olamaz. Karanlık, aydınlığın yokluğudur ve biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekildik. Evet, doğru yönde ileri doğru bir adım attık ve henüz yolun başındayız. Yapacak çok işimiz var. Uzun ve ince bir yoldayız. Ülkemiz, bölgemiz, dünya kaynıyor. “Kimle yapalım ne yapalım”dan önce bir zihniyet değişikliği gerek. Def-i mazarrat öncelikli olmalı. Zihniyet, kadro, yöntem konusunda taktiklerden önce stratejik bir karar vermek gerek. “Kem alat ile Kemalat olmaz.” Allah’ın yardımı için şart belli, kirli insan ve kirli fikirlerle, kirli bir istikametle bu iş olmaz. Mesele; kabine değişikliğini kongre öncesi mi, sonrası mı hesapları ile bu iş olmaz. Siyasilerin ne dediği kadar nasıl anlaşıldığı konusunda da dikkatli olması gerek. Yeni yanlış bir adım, bütün olumlu havayı tersyüz etmemeli. Riskli isimlerden uzak durulmalı ki toplum sükût-u hayale düşmesin. Hatta geçmiş dönemin riskli kararlarında sorumluluğu bulunan, şaibeli isimlerin de teşkilat ve idareden temizlenmesi gerek. Hem teşkilat, hem Başkan yardımcılıkları ve hem de kabine değişikliği konusunda aman ha dikkat, Selam ve dua ile.