Gülen’in son kehaneti de çözüldü. Yok, atıyor ama tutturamıyor.. Kehanetini update etmesi gerekecek.. “Yanıldım” demeyecek, yeni bir tarihe işaret edecek. Yeni tarih 16 Eylül olabilir. Bayramdan sonra ilk cuma..
Tabii bu arada boş durmayacak. Bu tür işaret ve kehanetlerle, imalarla uyuyan hücrelerini canlı tutuyor. Dua ve lanet seansları düzenleyerek varlıklarını korumaya çalışıyorlar.. Rüyalar, cifir hesapları, birtakım işaretler bekliyorlar.
Hani deprem olsa “hah” diyecekler. Ya “Amerika yer kabuğunun elektro manyetik alanını bozdu, depremi tetikledi“ diyecekler, ya da “Gülen’in laneti tuttu” diye yorumlayacaklar. Erdoğan hasta olsa, ölse bayram yapacaklar. Elektrikler kesilse, iletişim kilitlense çok mutlu olacaklar.. Dolar fırlasa piyasa dursa, o zaman değme keyiflerine.. Onlar bir avuç şizofren, megaloman, biyonik robot, halüsinasyon gören adam, bütün bir toplumu bir tiyatronun figüranı olarak görüyor..
Akil adamlar olarak bir grubla Doğu Anadolu’ya gitmiştik. Bir öğretim üyesi geldi, “Hocam burada öyle öğrenciler var ki, Türkçe’yi bile doğru düzgün bilmiyor, soru soruyorsunuz soruyu anlamıyor.. Liseyi bile bitirecek düzeyde olmayan bu kişiler, üniversite sınavlarında çok yüksek puanlarla gelmişler ve bölgedeki en iyi bölümlerde okuyorlar.. Sınavlarda hiçbir başarısı olmayan bu çocukların üniversite sınavlarında bu kadar yüksek puan almaları mutlaka araştırmalıdır” diyordu..
Şimdi ortaya çıkan gerçekler ışığında düşünüyorum da gerçek apaçık ortada. Paralel yapı soruları çalmış. Bu sorular ya PKK’nın ajanları tarafından ele geçirilerek, ya CIA-MOSSAD, Vatikan veya İngilizler üzerinden PKK’ya servis edilmiş, ya da PDY ile PKK arasında doğrudan bir ilişki var, onlar bu işi yapmışlar.. Hatta, MİT’e, Emniyete sızan PDY’liler HDP-PKK-PYD’ye de sızmış olabilirler. Bunlar insanların geleceklerini çaldılar. Lafa gelince “karıncaezmez”ler, çok “dürüst”ler (!) ama işledikleri cinayetler, yaptıkları vurgunlar ortada. Ama herkesin gördüğü bu gerçeği görmüyorlar işte. “Görmek istemeyenden daha kör kim olabilir ki!” Yukarıdaki iddianın araştırılması gerek.
“Is Fethullah Gulen Working fort he CIA?” başlıklı makalesinde Dr. Aland Mizell şu tesbitte bulunuyor: “Eğer CIA ajanları Gülen hareketi ile ilgili bir şey bilmiyorsa ABD dış politikası tehlikede demektir.” Sahi CIA ne iş yapar?.. Kendi istihbarat elemanları ve askeri şahısların, artı 7 düvelin içinde olduğu bir olaydan nasıl habersiz olabilir..
Gülen ile CIA arasındaki ilişki, WinWin “Kazan Kazan” ilişkisi.. Paralel örgüt ABD’nin bölgedeki taşeronu. Gülen CIA için çalışıyor, CIA da Gülen için. Her iki taraf da birbirini kullanıyor, birbirinin ameline hizmet ediyor..
1960’ların başından itibaren 1974’e kadar Türk derin devleti tarafından kullanıldı bu adam. 1974, 1978, 1980’den soğuk savaşın sonuna kadar da CIA ile dirsek teması, el ele, kol kola ve iç içe geçtiler.. Bu işi Fuller de bilir Stratfor da, Rand da, bu işle ilgili herkes bilir.. Yarım asra yaklaşan bir beraberlikleri var.. Buradaki “aileden” birine sorsunlar, beyaz Türkler de bilir, Koç da bunları. Türkiye’deki Yahudi dostlarına sorsunlar, Alatonlar da bilir, Mason dostları da.
CIA Gülencilerle ittifak kurarak, ABD açısından İslam radikalizmin önünü almakta ve eşzamanlı olarak Gülenciler de CIA ile kol kola girerek, CIA’yı arkasına alarak bu güçten her anlamda istifade etmektedirler.. Sadece CIA değil, MOSSAD, Vatikan İstihbaratı, İngiliz, Alman, Fransız istihbaratı, İtalyan istihbaratı da Gülen’e bu projede destek vermektedirler.. Darbe girişiminde NATO ve AB ülkelerinin sessizliği bu gerçeğin farkındalığından kaynaklanıyor. Gülen hareketi neyse, DAEŞ odur aslında.. Ilımlı İslam’ı, Demokrat İslam’ı örgütleyenler örgütledi DAEŞ’i. İslamifobia’yı örgütleyenler Gülen’in arkasındakiler. Buna kontrollü bunalım stratejisi diyorlar. Kendi rakiplerini de kendileri üretiyorlar..
Gülenciler böyle bir güç topluluğunu arkalarına almanın sarhoşluğu içindeydiler..
Gülen’in çöküşü, ikiz kulelerin çöküşüne benzeyecek gibi. Vurulduklarında dimdik ayaktaydılar. Sadece tepeden dumanlar yükseliyordu. Sonra aniden arkası arkasına kendi üstlerine çöktüler.. Bana kalırsa derin devlet ve Paralel devlet yapılanması aynı şekilde kendi üzerine çökecek. Onlar ve dostları için göreceksiniz, gelecek günler geçen günleri aratacak.
Gerçek biliniyor. Ama kimse gerçeklerle yüzleşmeye hazır değil.. Kendilerinden hesap sorulmasından korkuyorlar. Olayı geçiştirmeye çalışıyorlar, ama zaman aleyhlerine işliyor. Daha uzun bir süre bu gerçeği gizleyemeyecekler. Yeni bir hamlenin başarı şansı çok zayıf. Toplum oynanan kirli oyunun farkına vardı bir kere. Bu durumu bize ve dünyaya anlatamayacaklar. Kendi içlerinde bir hesaplaşma kaçınılmaz. Zaten şimdiden bazı sesler yükselmeye başladı.
Sakın Paralel yapı, bir virüs gibi ABD, NATO, AB ülkeleri, Vatikan, Almanya ve gittikleri ülkelerdeki sivil, siyasal, askeri, diplomatik, ekonomik kanallara da sızmış olmasın.. Bunu bilemezsiniz.. Bu hastalıklı kişilik, mikrobu üreten adama da bulaşabilir.
FETÖ’nün birtakım sermaye grubları ile ortaklıklar kurduğunu, bazı politikacıları, akademisyenleri, STK’ları, basın mensuplarını, bürokratları rüşvete boğduğunu, takibe alıp dinlediğini “Bal tuzağı” kurduklarını artık sağır sultan bile duydu.. Clinton ve Obama duymamış olabilir. Siz de onlara “Ahmak” diyebilirsiniz!
FETÖ’ye yönelik 17 Aralık kumpas iddianamesinde Rıza Sarraf’ın ABD’de tutuklanmasına atıf yapılarak, “FETÖ elemanlarının Zarrab aleyhindeki belgeleri Preet Bharara’ya verdikleri” belirtiliyor. Bharara Türkiye’de sanık durumuna düşebilecek bir isim. FETÖ’nün örgütlediği ve ilişki kurduğu biri. Daha da vahimi, FETÖ’nün Bharara’ya verdiği bilgi ve belgeler, Ergenekon davasını üreten “Fabrika”nın Baransel üzerinden Noktadergisini kullanarak servis ettiği bir ürün.. Bharara Zekeriya Öz’ün Amerikan versiyonu gibi duruyor bu senaryoda.
Selâm ve dua ile.