Günümüzde tıbbın babası olarak kabul edilen ve doktorluk mesleğini icra etmeden edilen Hipokrat yemininin yazarı olduğu kabul edilen Hipokrat, M.Ö. 460 yılında doğmuş M.Ö. 377 yılında ölmüştür. Hipokrat yeminin daha sonra yazıldığı ve tıp sanatını geliştirdiği için O'nun ilkeleri çerçevesinde öğrencilerince yazıldığı da düşünülmektedir.
Yaşadığı dönemde hekimlik babadan oğula geçen bir sistem içerisinde idi ve doğal olarak kendisinin de babası hekimdi. O dönemde kadınlar hekim olamıyordu. Bu nedenle hem kendi kızkardeşi hem de kız çocukları hekim olamamışken oğulları ismini devam ettirmişlerdir.
Hekimlik hayatı boyunca Trakya, Anadolu, Mısır, Eski Yunanistan ve Makedonya'ya kadar geniş bir bölgede hekimliğini icra etmiştir. Yakın zamanda Mısır'da kendisine ait olduğu düşünülen reçetesi de bulunmuştur. O zaman ki hekimler Asklepios soyunda gelmekte idi. Bergama'da kurulan ilk hastane olarak kabul edilen yerin adı da buna istinaden Asklepion olarak adlandırılmıştı.
Tıbbın bir sanat olduğu gerçeğini ortaya koyan Hipokrat, yaşadığı dönemde o zaman ki inanışların aksine hastalıkların olağanüstü güçlerden ve tanrıların gazabından kaynaklanmadığını her hastalığın fiziksel ve bilimsel bir nedeninin olduğunu düşünmüştür. Gözlemsel ve deneyimsel bilgilerle değerlendirerek akılcılık üzerine tıbbı yeniden inşa etmiştir. Şimdiki adı Kos olan İstanköy adasında ilk tıp okulunu kurmuştur. Hipokrat külliyatı da denilen bir dizi kitabı 18. yüzyıla kadar bir çok tıp okulunda okutulmuştur. Kendi gözlemlerine dayanarak birçok tanı koymuş ve tedaviler uygulamıştır. Kendi döneminde yayılan vebanın Demirci ustalarında olmadığını fark ederek hastalığın önemini ve yayılmasının önünü almayı sağlamıştır. Ayrıca atomu ilk tanımlayan ama o dönem bu yüzden akıl hastası olarak kabul edilen Demokritos'un çok önemli bir bilim adamı olduğunu özel görüşme yöntemleri ile göstermiştir. Düşünce ve duyguların kalpten değil beyinden kaynaklandığını söyleyen ilk hekimdir. O dönemlerde yanlış beslenmenin hastalıklara sebep olabileceğini belirtmiş, bunun yanında iklim, atasal geçmiş, mizaç gibi bir çok nedenin de hastalıkları ortaya çıkardığını savunmuştur. O zaman söylediklerinin bugün de ne kadar geçerli olduğunu tekrar belirtmeden geçemeyeciğim.
En önemlisi ilkelerinin başında gelen "Önce hastaya zarar verme" ve "hastalık yoktur hasta vardır" ilkeleri tıp fakültesi yıllarımda Değerli Hocalarım tarafından bir çok kez dile getirilmiştir.
Kendisinin söylediği "hayat kısa, sanat uzun, olay ani, tedavi riskli, kayıp ağırdır" sözü bence bir yerde hayatın anlamını daha iyi yorumlamamızı sağlayacak güzel bir sözdür.
Sağlıklı günler dilerim.