Bir “şaklaban”dan, bir palyaçodan soytarı kahraman icad eden siyonist bir Yahudi.
Medeniyet denilen maskeli mahluku görün, Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün..
Ne kadar çabuk unutuyor ve ne kadar çabuk dolduruşa geliyoruz. Birileri çıkıyor gençlerimize sizi Z kuşağı ilan ediyoruz, siz biyolojik insan türünün son örneklerisiniz sizi geçiş döneminde sosyal kobay yapacağız diyor, “hurra” ne çabuk uçuyoruz öyle.
Kasabından önce mezbahaya koşan koyunlar gibi. Bizim media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK, akademi, post modern cemaatler, siyaset ve servetin başlarını döndürdüğü cemaatler Bremen mızıkacıları gibi koro halinde, onlar da farklı dillerde aynı şarkıyı söylüyorlar.
Pedefolik satanist biri çıkıp bir şey söylüyor, bizden bir müftü ayetten delil söylüyor anında.
Birilerinin emperyalist planlarında bize rol biçiyorlar. Asker mi olacağız, köprü mü, ya da onların katarlarına vagon mu, işçi mi olacağız bahçıvan mı? Ucuz işgücüyüz ya, madenlerimiz, turizm, rakı ve şiş kebab, Türk lokumu(!).
Parra parra parra, ne iş olsa yaparız abi. Kobay da oluruz, asker de. Her kaba uyarız icabında. Araplarla mı olalım, Afrikalılarla mı?
Amerikan mandalığını mı seçelim, Ruslarla mı, Avrupalılarla mı yola devam diyelim. İngilizlerle mi beraber olalım, Çinlilerle mi, Yoksa Hindlilerle mi, Hindistan eski bir Türki devlet biliyorsunuz.
İslam’la mı? Hilafet mi?
İrtica ile ne işimiz olur Allah’ınızı severseniz ya! Allah korusun(!).
Sahi biz kimiz? Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz. Bizi biz yapan şeyler neler? Biz yolumuzu şaşırdık, yoksa yolların günahı yok. Rotamızı, pusulamızı kaybettik. Kendimizi kaybettik, para, makam, şehvet peşinde koşarken. Kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyoruz. Ah şu Allah’ın ipini bırakan insanlar! Ayet şöyle diyor: “İnsana nimet verdiğimiz zaman yüz çevirip yan çizer; başına bir kötülük gelince de hemen karamsarlığa düşer.” (İsrâ 83)
Karınıza, kızınıza bakın, onlar Haacer’e mi benziyor, Meryem’e mi, Asiye’ye mi, Hatice’ye mi, Fatıma’ya mı, Aişe’ye mi benziyorlar. Kocalarınıza oğullarınıza bakın, onlar Yusuf’a mı benziyor, İsmail’e mi, bir Peygamber duruşu mu var duruşlarında. Yoksa boya küpüne batırılmış mankenlere mi benziyorlar. Sahi biz kimiz! Yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimiz, kullandıklarımız. Ekmeğiniz nasıl bir ekmek öyle. Bu gidiş nereye? Fe eyne tezhebu!? Hani “Kum fe enzir” emrinin muhatapları olarak ayağa kalkacak ve uyaracaktık.
Unutmayın, biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek..
Birileri bugün War Maker’lik yapıyor. Yarın birileri Peace Maker’lik yapacak. İkisi de aynı ajansın elemanı olacak bunların. Ağuyu altın tas içre sunacaklar, bal da onun suç ortağı olacak. Havuç mu istersin, sopa mı diyecek soracaklar, “hangisini yersen” artık! Sirk maymunları ya da aslanları gibi, yanan halkadan atlarsan şeker verecekler, yoksa ensende kırbaç şaklatırlar. Servet ve iktidar bazı zaman ve zeminlerde, bazı kişilerin, niyet, söz ve eylemlerine göre dua ile istenen belaya dönüşebilir.
Bunlar, maşa varken ellerini ateşe uzatmazlar. Ne kadar çok maşaları varmış bunların içimizde!
Geçen gün, Murat Kekilli, 10 ay önce Pakistanlı bir gencin Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’ye söylediği sözleri hatırlattı. Pakistanlı genç, Gazzelilere karşı İsrail’i savunan Zelenski’ye “Rus uçakları Kiev, Kharkiv ve Odessa’yı bombaladığında bunun ne kadar acı verdiğini o zaman anlarsın!” demişti.
Şimdi Batı dünyası “Ukrayna’da insanlık ölüyor” diye bağırıyor. Evet insanlık ölmesin.
İnsanlık ölünce insan canavara dönüşür. Şimdi “Beyaz adam”a sormak gerek: Dünyada yaşayan dört ırktan biri olan ve dünyanın karasal büyüklüğünün üçte birinde yaşayan Kızılderilileri kim yok etti.
Kara derilileri kim köleleştirdi, sarı ırkı kim sömürdü.
Afganistan’da öldürülen 2.5 milyon insanın katilleri kimler?
Suriye’de 1.7 milyon, Irak’ta 1.2 milyon insanı kimler öldürdü.
Bosna Hersek’te Avrupa’nın gözü önünde öldürülen 1 milyon insanı kim öldürdü. Yemen’de öldürülen 950.000 insanın kanını dökenler kimlerdi. Sudanlı 700.000 insanı kim öldürdü.
Libya’da öldürülen 500.000 insanın hesabını kimden soracağız. Dünyadaki dört ırktan üçünü mahvedenler, onları öldürenler, sömürenler, sonra da bu kanlı serveti paylaşamadıkları için kendi aralarında 100 yıl savaşanlar kimlerdi!. Ulus devleti kuranlar ve yeni uluslararası düzeni kuranlar da bunlardı.
Kilise ile derebeyleri anlaştılar. Ulus devletler böyle kuruldu.
Yıl 1648 Westefelya süreci sonu. 1789’da kiliseye ve monarşiye kafa kaldıran “Ne Tanrıya, ne kırala boyun eğeceğim” diyen Fransızlar ve kilisenin vergilerine ve dayatmalarına karşı çıkan Fransızlar. Yıl 1789. Batıda Ulusal Dini mezhepler ve Ulusal kiliseler.
Sentetik bir din, artık Religio olarak BİREYsel planda vicdanlara, toplumsal planda mabedlere hapsedilecek, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda tecrit edilerek, kültürel bir aidiyete dönüştürülecek, ritüel, seremonik ve ikonografik bir folklor, tarihi bir hatıra olarak yaşatılacak!(idi). Bugün artık yeni Milenyumda, bu senaryo yeniden yazılacak. Bu anlamda Kemalizm, o eski dönemin son modernizasyon aracı idi. Kilisenin başına gelenler caminin de başına gelsin istediler. Radikal yöntemler de denendi, ılımlı ikna metotları, eğitim ve media da kullanıldı. Tek parti, çok parti, hepsi denendi. Ve bugünlere geldik. Servet ve iktidarla tanışmamız, urbalarımızı parlatsa da vicdanımızı köreltti. Beklenmedik bir şekilde kendi özümüze yabancılaştık.
Göze hoş gelen okullarımız, yurtlarımız var. Ama koridorlarında “ölücanlar” dolaşıyor. Şimdi her şeyi yeniden düşünme zamanı: “İçlerinden sana kulak verenler vardır. Akletmiyor olsalar da, sen mi sağırlara işittireceksin?” (Yûnus 42)
Moskof mezalimi, Yunan mezalimi derken, ateizm ve haçlı zihniyeti, siyonizm, faşizm belası derken, nerelere savrulduk.
Dünkü ulus devleti inşa eden emperyalistler bugün eski düzenlerini yenileyerek, cumhuriyet ve demokrasicilik oyununa son verip, laiklik ve sekülerizme gerek kalmadan din, ahlak, gelenekle birlikte Tanrı’yı ve parayı tedavülden kaldırarak, cinsiyetsiz BİREY’ler ve sınıfsız bir toplum hayali ile; faşizm, kapitalizm, komünizm, sosyalizm, siyonizm sonrası global ölçekli yeni dünya düzeni için, dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıklarına göre ülkeleri ve toplulukları atomize ederek, şirketler ve şehir ölçekli özerk bölgelerle dünyayı yönetmek için Glokalizm’le kapımıza dayandılar.
Sahi, bu Glokalizm’in arkasında kimler var aceba! Lokalizm ve Globalizm arası farklı bir akım. Bunun içinde mutlaka AB, İngiltere, ABD ve İsrail vardır. Peki ya bunların işbirlikçileri kimler?
Bakın bunların yeni siber cemaatleri bile hazırlanmış olmalı, siber orduları ile birlikte.
Bakın geleceği yalnız Allah bilir.
Şundan emin olabilirsiniz: Akacak kan damarda durmaz. Kimse ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek. Rızgımızdan, nasibimizden az ya da çok yemeyeceğiz, kaderimizden başka bir kaderimiz de yok.
Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadir-i mutlak bir Allah var! Daha anlatacak çok şey var aslında. Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım!
Selâm ve dua ile.