Suriye’de ülkemizin güvenliğini tehdit eden bir iç savaş yaşanıyor.
Irak’ta da Saddam-sonrası süreçte taşlar rayına oturmadı hiç bir zaman. Oturmasını beklemek olacak iş değildi elbet.
İSRAİL’İ BÖLGENİN EN GÜÇLÜ AKTÖRÜ YAPACAK TEHLİKELİ ADIM!
Irak parçalandı. Suriye parçalandı parçalanacak... Adı konulmadı bu parçalanmanın ve parçaların. Belki de hiç konulmayacak!
Ama Türkiye’nin güneyinde bir terör devleti kurulacak her tür hazırlık tamamlandı! Yahudilerin güdümünde, bölgeyi karıştıracak ve Türkiye’yi her dâim köşeye sıkıştıracak ikinci israil, ikinci çıbanbaşı.
Birinci İsrail’den tehlikeli olacak bu. İsrail’in ne olduğu belli ama bu ikinci İsrail’in ne olduğu belli değil; belli olan bölgeyi karıştıracak, İsrail’in çıkarlarını sonuna kadar koruyacak, daha da vahimi, İsrail’in bölgeye jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik ve teopolitik açıdan hâkim olmasını sağlayacak bir çıbanbaşı olacak bu!
Kürtlerle Türklerin geleceği dün olduğu gibi yarın da birbirlerine omuz vermelerinde yatıyor; birbirlerine omuz vurmalarında değil. Kürt etnisitesi üzerine kurulacak bir devlet, sadece kukla devlet olacak, böyle bir devleti kurduracak olanlar tarafından tepe tepe kullanılacak.
Özetle... kurulacak terör devleti, hem bölgenin istikrarsızlaştırılmasında hem de İsrail’in bölge üzerindeki hâkimiyetini sağlamasında ve sağlama almasında kilit rol oynayacak!
TÜRKİYE’NİN DIŞARIDAN KUŞATILMASI...
Irak’tan ve Suriye’den gelen kuşatma henüz yarılmadı, yarılamadı.
Ama bu arada Türkiye de boş durmadı: Askerî operasyonlarla bölgede inisiyatifi eline almayı başardı. Şu an durum kontrolümüz altında. Eğer Türkiye’nin içinde bir kaos çıkmazsa (Allah korusun tabii) ya da başka dış politika alanlarında sarsıcı bir “yıkım” olmazsa, Türkiye duruma hâkim ve hâkim olmayı da sürdürecek bölgede.
Libya’nın Türkiye’yi çağırması ve Münhasır Ekonomik Alanlar Anlaşması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’den emperyalistler tarafından karşı karşıya bırakıldığı kuşatmayı yarmasını kolaylaştırdı. Doğu Akdeniz’de Türkiye’den habersiz bir adım atılamayacağını kabul ettirdi taraf ülkelere.
Sonra Yunanistan’ın adalar üzerinden üzerimize salınması tezgahı geldi ama Türkiye burada proaktif bir strateji izleyince bu tezgâh tutmadı, püskürtüldü, en azından şimdilik.
Son olarak Ermenistan’ın Azerbaycan üzerine salınması, sivil yerleşim bölgelerini bombalaması... Bütün bunlar, Türkiye’nin bu kez Kafkaslardan kuşatılması anlamına geliyor.
Türkiye, Azerbaycan’a yapılan saldırı Türkiye’ye yapılmış bir saldırıdır, diyerek her bakımdan Azerbaycan’ın yanında olduğunu gösterdi. Türkiye’nin önce eğittiği sonra da Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hacıyev’in Habertürk’e yaptığı açıklamada ifade ettiği üzere, sonra da ordusunun da kurulmasına katkıda bulunduğu Azerbaycan ordusu, son otuz yıldan bu yana çok güçlendiğini gösterdi ve yine Hacıyev’in ifadesiyle “Ermenistan’ın askerî yapılanmasını çökertti.”
İÇ CEPHENİN ZAYIFLATILMASI OPERASYONLARINA DİKKAT!
Geleceğim nokta kritik: Türkiye güneyden kuzeye, Doğu Akdeniz’den Kafkaslar’a kadar belki de tarihin en büyük kuşatmasıyla karşı karşıya. Ama son iki asır içinde ilk kez bu kadar güçlü hissediyor kendini, özellikle savunma sanayiinde yaptığı devrim niteliğinde büyük atılım sebebiyle.
Türkiye’nin dört bir taraftan kuşatıldığı bir zaman diliminde tekil olaylar üzerinden cemaatlerin, tarikatların yine hedef tahtasına yatırılması son derece tehlikeli.
Türkiye’nin iç cephesini çökertmeye dönük bir operasyon bu.
Art arda operasyon yiyoruz; tekil olaylar üzerinden ülkenin hem iç cephesi parçalanmaya, direnç noktaları kırılmaya çalışılıyor hem de tarikatlar, cemaatler bir şekilde Ak Parti’nin doğal tabanı olduğu için, AK Parti’nin doğal tabanıyla ilişkisi kopartılmaya çalışılıyor.
Salgın süreci, bütün dünyanın ekonomilerini vurdu. Salgın sonrası süreçte dünya ekonomik krizin, belki de beklendik savaşların, yıkımların eşiğine sürüklenecek...
Söylemek istediğim şey şu: Türkiye, dört bir taraftan kuşatılırken, içeri, iç cephe yapay ve tekil hadiseler üzerinden laik-antilaik bölünmesinin ve çatışmasının eşiğine sürüklenmeye çalışılıyor!
Elbette ki, tarikatların ve cemaatlerin devletin içinde örgütlenmelerine karşı gereken yapılmalı. İyi de, Türkiye’nin kanını emen 350 aileden oluşan küreselcilerin çıkarlarını koruyan laik ekonomik tarikatların üzerine neden gidilemez bu ülkede!
28 Şubat sürecinde bu laik ekonomik tarikat, ülkenin içini boşaltmadı mı!
Sözün özü: Dürüst olacaksınız. İdeolojik, sınıfsal önkabullerinizi ülkenin çıkarlarının önüne geçirip, dindarları, İslâmî kesimleri devletten uzaklaştıracak operasyonlara çanak tutmayacaksınız.
Bütün toplum kesimleri, ister laik ister İslâmî olsun, aslâ kendi çıkarlarını öne çıkarmamalı. Bütün farklı kesimler, ülkenin çıkarlarını öne çıkaracak ve Türkiye’nin dışarıdan fena hâlde kuşatıldığı bir zaman diliminde, iç cepheyi güçlendirecek şekilde hareket etmek zorunda. Yoksa operasyon üstüne operasyon yeriz -şimdiye kadar olduğu gibi. Operasyon yedikten sonra da ne olduğunu anlamak için birbirimizi yer bitiririz!
Benden uyarması!