Türkiye ne zaman iyi bir şey yapsa; ne zaman gücünü ve etkisini artırsa, ne zaman insanlığın yardımına koşsa, ne zaman ekonomisini düzeltse, ne zaman siyasi olarak öne çıksa karşısına bir “kötülük ordusu” dikilir.
Ne zaman bölgesel ve küresel aktör olma yolunda daha büyük adımlar atsa, ne zaman ciddi bir başarı öyküsü yazsa, ne zaman öncü ülke haline gelse, karşısına bölgesel ve küresel ölçekte iyi organize olmuş bir koalisyon, konsorsiyum dikilir.
‘İç işgalciler’i yine sahaya sürdüler..
ABD harekete geçer, Avrupa harekete geçer, Suud-BAE harekete geçer, Batı medyası harekete geçer, onlarla birlikte hareket eden, onlar tarafından yönetilen “iç işgal cephesi” harekete geçirilir.
Önce “mantıklı” çıkışlarla engel olmaya çalışırlar. Olmadı, uyarmaya başlarlar. Olmadı, tehdit etmeye başlarlar. O da olmadı, küçümsemeye, alay etmeye, sulandırmaya başlarlar. İşe tam bu noktada “iç işgalciler”i sahaya sürerler.
Dışarıdan baskı, tehdit eskide kaldı, artık işe yaramıyor çünkü. Artık ABD’nin ne dediğini, Avrupa başkentlerinde neler söylendiğini bu ülkede kimse umursamıyor, ciddiye almıyor. FETÖ gibi, PKK gibi konvansiyonel yatırımlar da bir işe yaramıyor.
Güçlü silahları içeriye yığdılar, bir vesayetçi cephe kurdular.
Bu yüzden en güçlü silahı içeriye kurdular. En güçlü silahları içerideki cephedir. Evin içinden, kalenin içinden saldırıyorlar. PKK’sından CHP’sine, milliyetçisinden muhafazakârına, İslâmcısından liberaline ve solcusuna kadar, Türkiye’nin hiç tanık olmadığı yeni tür bir iç ittifak, iç cephe, koalisyon, vesayetçi mekanizma inşa ettiler.
COVID-19 salgını dünyayı felâkete sürüklerken, dünyanın patronları çaresizlik içinde kıvranırken, kötü yönetilirken, acizliğini gizleyemez hale gelirken Türkiye yeni bir başarı hikâyesi yazdı.
Türkiye dünyanın en iyisi. Müthiş başarı hikâyesi bu.
Sağlam ve başarılı bir tedavi uyguladı. Toplumsal direncini ve denetimini sağlam tuttu. Sağlık altyapısında dünyanın en iyisi olduğunu gösterdi.
Dünyaya yardımlar yağdırdı. ABD, İngiltere ve Avrupa’dan Ortadoğu ve Afrika’ya, Güney Asya’dan Orta Asya ve Balkanlar’a kadar her yerde Türkiye vardı.
Salgını kontrol altına aldı. ABD, İngiltere, Fransa ve bütün Avrupa kırılırken, insanlar ölüme terkedilirken, o, bir kişi yaşatmak için destansı bir mücadele sergiledi.
Dünyanın her yerinden vatandaşını tahliye etti. Bir hasta için uzak ülkelere uçak gönderdi, ambulans uçaklar gönderdi.
“Şefkat operasyonu”: Türkiye dünyanın merkezine yürüyor.
Devlet vatandaşının evlerine kadar gidiyor, müthiş bir şefkat operasyonu yürütülüyor, ülkeler maske dilenirken, maskeler evlere dağıtılıyordu.
Hiçbir ülke bunları yapmadı, yapamadı. Hasta olan ölsün, kurtulalım hesabı yaptı. Ölüm istatistikleri için öngörüler yayınlayıp durdu.
Türkiye, salgın sonrasının yeni küresel düzeninin merkezine yürüyordu. Küresel aktör olarak yeni dönemin altyapısını oluşturuyordu. Sağlam adımlarla, akıllıca gidiyor, son derece kararlı ve yeterli görünüyordu.
CHP, PKK, FETÖ, Canan, Özgür, Ekrem, Zarakolu hemen sahaya sürüldü.
Kıskançlık ve hazımsızlık hemen patladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, ekibinin başarısı, organizasyon yeteneği onları deli ediyordu. Türkiye’de zerre bir zaaf belirtisi ortaya çıkmamıştı.
Hemen harekete geçtiler. Libya’daki başarıya karşı Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Fransa harekete geçti.
Onlarla aynı anda içeride CHP, PKK, kripto HDP’liler, örtülü FETÖ’cüler, Canan’lar, Özgür Özel’ler, Ekrem İmamoğlu’lar, Ragıp Zarakolu’lar harekete geçirildi.
Binlerce hesap, onlarca yalan, çok kirli bir oyun. “Erdoğan’a idam” ha!..
Türkiye’yi gölgelemek, başarıyı sulandırmak, itibarsızlaştırmak için ardı ardına yalanlar ürettiler, bu yalanları pazarladılar.
Sosyal medya üzerinden geniş bir ortaklıkla hareket ettiler, on binlerce hesabı devreye aldılar, insanların zihinlerini bulandırmaya çalıştılar.
Çok kirli bir senaryo uygulanıyor, nefret pompalanıyor, vandallık örnekleri sergileniyordu.
Tuhaf biçimde darbe tartışmaları başlatıldı. Daha önceki FETÖ’cülerin cümleleri dillendiriliyor; “Seçim olmasa başka yollarla” gibi ifadeler kullanılıyor, Erdoğan için idam imalarında bulunuluyordu.
O pis oyun yeniden sahneleniyordu.
Patronları “ekonomik terör saldırısı” ile Londra’dan ses verdi.
Ama biz bunlara değil, patronlarına, efendilerine bakıyorduk. Onlar ne yapıyor, ne diyor görmeye çalışıyorduk. Önceki akşam zirveye çıkan dolar operasyonuyla bunun ilk perdesini gördük.
Londra merkezli finansal kuruluşlar, Türkiye’den TL ile döviz alıyor, doları yükseltiyor, Türkiye’ye karşı ekonomik terör saldırıları yapıyordu.
Darbe tantanasının Londra ayağı harekete geçmişti. Türkiye hemen karşı önlem aldı, bu operasyonu çökertti. Citibank, BNP Paribas SA ve UBS AG gibi üç bankaya işlem yasağı getirildi.
Berat Albayrak’a saldırıları kim, neden planlıyor? Kimler üzerinden servis ediliyor?
Bu korsan bankalar, ekonomik saldırı ile içeridekilerin işlerini kolaylaştırmaya çalışıyordu. Özgür’den Canan’a kadar, kimlerin kimlerle hareket ettiği bir kez daha ortaya çıkıyordu. Ama bunlar sadece basit tetikçilerdi.
Benzer operasyonlar 2018 ve 2019’da da yapılmıştı. TL ile Türkiye’den döviz toplamışlar, ancak TL karşılığını bulamadıkları için de ağır zarar etmişler. Yüzde bin faizle TL almak zorunda kalmışlar.
Bu zararın bedeli ne olmuş? Londra üzerinden Türkiye’deki finans çevrelerine, onlar üzerinden siyasilere ve sosyal medya hesaplarına ulaşan bir ağ, Berat Albayrak’a karşı müthiş bir saldırı kampanyası başlatmıştı.
20 yıldır Erdoğan’a vuranlar bir kez daha harekete geçti: Tezgâh aynı, tetikçiler aynı…
Bakıyorum da tezgâh aynı, yöntem aynı, kullanılan tetikçiler aynı, içerideki ortaklık aynı, pislik aynı.
Yirmi yıldır Erdoğan’a vuranlar önceki gün Londra’dan, haftalardır içeriden yeniden saldırıya geçti. Bu sefer Suud-BAE ekseni de işin içinde. Onların özellikle muhafazakâr çevrelerdeki uzantıları da.
Her darbe, her darbe girişimi bir dış müdahaledir.
Her oyun ellerinde patladı, bu da patlayacak. Ama devam ediyorlar.
Londra da görecek, Abu Dabi de. Şanlı sahneler henüz açılmadı..
Biz de devam ediyoruz…
Erdoğan’ı ve Türkiye’yi vurmak için var güçleriyle çalışıyorlar.
Ama tarih tersine döndü demiştik. On yıldır bunu izliyoruz. Üstelik şanlı sahneleri daha yeni açılacak.
Türkiye’yi durdurmak artık mümkün değil. Bunu öğrenecekler.
Londra’dakiler, Paris’tekiler, Tel Aviv’dekiler, Abu Dabi’dekiler de, içerideki “işgal cephesi” de öğrenecek.