Özal döneminde, kötü gidişat zamanında bu isimde bir kitap yazmış ve sormuştum: “Türkiye nereye gidiyor”. O zaman Erdoğan partiye bu kitaptan alıp dağıtıyordu.
Bugün bu kitap elinde olanlar, o kitabı yeniden bugünü düşünerek okuyabilirler. O zaman benim dava konusu olan “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazımdaki “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler” ifadesinin ne anlama geldiğini daha iyi anlayacaklardır.
Bu kitabın yayınlandığı tarihte, bugün bana dava açan 81 ildeki o il başkanlarının büyük çoğunluğu bu kitabı okuyup anlayacak yaşta değillerdi.
Akif ne diyordu: “Geçmişten adam hisse kaparmış.. Ne masal şey! / Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? / ‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?..”
Bakıyorum da birileri artık AK Parti’yi bıraktı, Erdoğan’a saldırıyor. Sadece Erdoğan’a değil, Erdoğan’a yaklaşan herkese veya Erdoğan’ın yaklaştığı herkese saldırıyorlar.
CHP’de de durum çok da farklı değil. Diğerlerine de bakın, hemen hepsi benzer hastalıklarla maluller. Hemen hepsi nerdeyse “Tek adam”cı!
Görünen o ki, derin bir el sermayeyi ve siyaseti yeniden dizayn etmeye çalışıyor.
Bütün darbeleri yaşadım. 60 darbesinde 12 yaşındaydım. Millet Partisi, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Milli Nizam Partisi geleneğinden gelen bir ailenin çocuğuyum. 12 Mart sonrası gazeteci ve sanık olarak darbe süreçlerini sıcak bir şekilde yaşadım. Darbeler hep davul çalarak geldi. Siyasiler herkesin gördüğü gerçeği görmedi, görmek istemediler, uyarıları dikkate almadılar. Çevreleri yalakalarla, menfaat çeteleri ile kuşatılmıştı. Uluslararası sistem “tavşana kaç-tazıya tut” politikası izliyordu. Yani herkese mavi boncuk dağıtıyorlardı. Siyasiler de bu “kontrollü bunalım stratejisi”ne kolayca kanıyorlardı. Yeteri kadar dürüst, cesur ve bilgili değillerdi. Köşeye sıkışınca panikliyorlar ve günü kurtarmaya yönelik politikalarla vakit geçiriyorlardı.
Darbenin arkasındaki ihanet çetesi ve onların yerli işbirlikçileri bu işi tüm dünyadaki tecrübeleri ile pekiştirmişlerdi. Bu ihanet çeteleri sadece siyaset değil, STK’ları da, iktisadı, bürokrasiyi, Media’yı, akademiyi de kontrol ediyorlardı.
Kuşkusuz bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. Amenna ve saddakna.
Aynı zamanda bir başka uyarı daha var: “İçimizdeki beyinsizler”.
Bir uyarı daha var “Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden..”.
Bir uyarı daha var, işi ehline vermek.
Başka uyarılar da var, “Cahillere ve zalimlere yardım etmeyin, onlarla beraber olmayın” diye. Çünkü onlar Allah’ın yardımının bize ulaşmasını engellerler. Allah da o zaman işlerimizi sarp dağlara sardırır ve üstümüze pislik yağdırır.
Bir başka gerçek, Allah mallarımızı, canlarımızı ve sevdiklerimizi kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Göklerin hazinesinin anahtarı kimsenin elinde değil. Ve unutmayalım ki, “gideceği yeri bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz. Hakkın rızası dışına çıkılırsa ve halkla inatlaşılırsa varılacak yer bellidir..
2025’e varmadan, sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada iktidar yapıları, toplum düzeni, iktisat maliye, hukuk, her şey değişecek. İster Great Resetçi, Starlink çetesi, 5G çetesi, CoVID çetesi kazansın ya da kaybetsin, değişim kaçınılmaz. Eski hal muhal artık. İyi ya da kötü mutlaka bir değişim gerçekleşecek ama bu hal bu şekilde devam etmeyecek. Sınırlar, rejimler, iktidar yapıları değişecek. Hep söylüyorum, 19.YY sonunda, Kapitalizmin, Komünizmin, Faşizmin, Siyonizmin gölgesinde şekillenen kavram ve kurumlarla 21.YY’ı açıklayamazsınız. Yeni bir dünya kuruluyor. Hayat tarzı da değişecek, din algısı da. O kişiye bağlı ideolojiler döneminin de sonuna geldik.
Fani kişiler ve fikirler uğruna ömrümüzü heba etmeyelim. Baki olan yalnız Allah’tır. Allah’ın ipine tutunanlar, “Beka”yı bir sorun olarak görmezler. Ve bilirler ki, Allah onları malları, canları ve sevdikleri ile kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Onlar Allah’ın rızasını gözetirler. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmak isterler. Bu dünyada yaptıkları ve yapmaları gerekirken yapmadıkları her şeyden bir gün hesaba çekileceklerini bilirler. Ne adam kayırırlar, ne de ihaleye fesat karıştırırlar. Yalan söylemezler, söz verdiklerinde sözlerinde dururlar. Adaletten ayrılmazlar. Sabırlıdırlar, insanları güzel söz ve hikmetle hayra çağırırlar. Bir topluluğa olan öfkeleri onları adaletsizliğe sevk etmez. El emindirler. Başkalarına öğütledikleri şeyleri, önce kendi nefislerine tatbik ederler.
Türkiye’ye, ya da İslam dünyasına dönecek olursak, doğru bir yöneliş için “yeniden Müslüman olmak”tan başka çözüm yok. Allah’ın dini, yeri göğü, ölümü ve hayatı açıklar. Genelde bizim yaşadığımız din, karı-koca, gelin-kaynana kavgasını bile çözemez! Yeniden Mekke döneminden başlayarak, imani noktada ayağımızı sabit kıldıktan sonra “Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti” olmak anlayışı ile kendimize yeni bir yol haritası çizmemiz gerek. Önce, “Cahillerden olduğumuzu, Allah’ın ipini bıraktığımız” için “zalimlerden olduğumuz”u itiraf edelim. Tevbe edelim ki, istikamet kazanalım. Geçmişle övünmek ya da dövünmenin kimseye bir faydası yok. Tv dizilerinden ve “Talk Show” programlarından din ve tarih öğrenerek varılacak yerin dibine vardık. Allah’ı, resulü, kitabı tartışmayı bırakalım. Mü’min’lerin, tek bir millet ve tek bir ümmet olduklarını, aralarında işlerin istişare ve şûra ile olduğunu sadece lafzen değil, kalben tasdik ve fiilen icra edelim. Müminlerin “ihvan” olduklarını kabul edelim. Onlarla “Müttehid” olmamız gerektiğini kabul edelim.
Yeryüzündeki bütün erdemli insanlar ve mazlumlarla “Müttefik” olalım. Onları “Müellefetül Gulub” olarak görüp, İslam’ın müjdesini onlara güzel söz ve hikmetle anlatıp, onlar için güzel örnek olalım.
Benzer şekilde, başkalarının 5 temel haklarına yönelik açık ve yakın bir tehdit oluşturmayan herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı “İtilaf”lar gerçekleştirelim. Bu Şeytani saldırılara karşı evrensel bir insanlık cephesi oluşturalım. Selâm ve dua ile.