Türkiye Şehitlerine Ağlıyor

Burhan OKUTAN

Evet, acımız çok büyük…

 Kelimeler acımızı anlatmaya kifayetsiz...

Soma’da yetimlerin, dulların, kardeşlerin, evladım evladım diye feryadı figan eden  anaların ve babaların göz yaşı var…

Bu yükselen feryadı milletimiz iliklerine kadar hissediyor ve acılarını paylaşıyor...  

Onlar bizim şehitlerimiz.  Camilerimizden “sala” sesleri yükseliyor.  Maveraya dönük tek tesellimiz bu olsa gerek!

Üç günlük milli yas ilan edilmesi ise sadece simgesel bir anlam taşıyor.  

Devlet acılı ailelere sonuna kadar sahip çıkacaktır. Acılarını belki teskin etmeyecek ama varsa bir ihmal, bu ihmalin üzerine gidilecektir. Devletimize güvenmek zorundayız.  Güvenmeyip de ne yapalım?

Birileri gibi hükümeti topa mı tutalım , “biz demiştik” deyip yangına körükle gidelim diyemiyoruz.

Çünkü;

Türkiye’de söylenmeyen, ikaz edilmeyen bir konu, bir kurum yok ki?  

Ben bir iş güvenliği uzmanı değilim. Ancak gözlemlerimiz var. Haber izliyor, medyayı takip ediyoruz. Bunun dışında  İhmal ve tedbirsizliğe her gün şahit oluyoruz. 

Mesela inşaatlarda kaç tane baret takan işçi ve mühendis görüyoruz?

 Başta bizim mühendislerimiz kurala uymuyor, işçi ne yapsın!

Müteahhitler bu işleri angarya mı görüyorlar ne!

Kanun var nizam yok!

Mühendislerimiz takım elbiseleriyle, cilalı ayakkabılarıyla veya spor kıyafetleriyle görev yapıyor, işin doğrusu havalarından da geçilmiyor. İş kıyafetiymiş, ne gezer…

Neymiş efendim;  mühendis…

Masa başı mühendislik kolay, at imzayı yürüsün maslahat!

Ama aynı işçi veya mühendis yurt dışına çalışmaya gittiği zaman eksiksiz bir şekilde kurallara uyuyor ve bir sorun da çıkmıyor.  Orada kanun var nizam da var!

Türkiye’ye döndüklerinde de bu tavizsiz uygulamaları bir özeleştiri olarak anlatırlar…

Palyatif tedbirlerle işi götürme alışkanlığımız var.  İş güvenliğini sadece yazılı metinlerde, uyarı levhalarında kalıyor.  “Önce tedbir sonra tevekkül” inancı bizde tersine işliyor maalesef…

 Bir şeyi de dile getirmek lazım. Mevcudu eleştirirken insafı da elden bırakmamak lazım!

Nerden nereye geldik, öncesini ve sonrasını görüp meseleyi ele almak, bu çok önemli?

Biz de şöyle bir hastalık ta var; efendim Türkiye’de sel olur, can ve mal kaybı olur, tüm sorumluluk mevcut yerel yönetim veya hükümet eleştirilir. Ama aynı afat Amerika’da olunca, onlarca can ve milyarlarca dolar maddi kayıp vardır ve “vay be, demek ki tedbirlerde yetersiz kalıyormuş” türünden bir yaklaşımımız var.

Bir çürük hasırları yanmasını istemeyen ama kendilerinden başka her şey afat olsun diyenler de var. Sosyal medyada insan müsveddelerine rastlamışızdır.

Mesela İstanbul’da Marmara Denizinin altında inşa edilen tünelin bir kazaya mahal durumunu temenni edenler olmuştu.  İnsanlar ölecek, analar ağlayacak, umurlarında mı?

 Aynı anlayış yine sahnede!

Bunlar;  Soma’da yaralı işçinin “çizmelerimi çıkarayım, sedye kirlenmesin” hissiyatını anlayamayacak kadar duygusuz, devletini küçük düşürecek kadar haindirler!

Şeytanla işbirliği içinde sahneye çıkarlar. Mesela; Soma’da kaza olduğu gece pankartlar hazırlatıp acıların üstünden nasıl bir rant devşiririz, devletimizi nasıl zora sokarız diye gayretin içine girdiler. Neymiş efendim; Soma’daki cinayetlerin hesabını soracaklarmış!

 Bu devletin hâkimi savcısı yok ve bu çapulcular hesap soracak öyle mi?

Peeee…

Önce bir taziyede bulunun, acılı ailelerin yanında saf tut, elinden gelen bir şey varsa ortaya koy, destek olun, darda kalanlara dua et!

Bizim örfümüz, inancımız bunu emreder.

Yazıklar olsun, tüh olsun ervahınıza...  

Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Yaralılara ve kurtarılmayı bekleyenlere dua ediyoruz.

Milletimizin başı sağ olsun.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.