1957 seçimlerine “sandıklar kapanmadan sonuçlar radyodan ilân edildi” iddiasıyla CHP’den seçime itirazlar oldu. Ama hiçbir zaman bunu belgeleyemediler. İtirazlar değer bulmadı ve mahkemece reddedildi…
Menderes’in üst üste zaferini hazmedemeyenler, “sivil darbetörlerin de desteğiyle” çareyi 27 Mayıs 1960 Darbesi’ni yapmakta buldular. Ardından cunta yönetimi 17 Eylül 1961’de Başbakan Adnan Menderes’i asarak idam etti…
Sorun, hazımsızlık…
12 Eylül referandumunda da aynı hazımsızlığı yaşattılar. Nicelik ayrı olsa da nitelik hep aynı olmuştur…
Millet iradesi hâkim olmaya başladığı an, hemen bir kılıf buluverirler. Referandumda “28 Şubat’ı niçin yargılamıyorsunuz” diye “şecaat” arz ettiler. Oya 28 Şubat sürecinde “post modern darbetörlere” çok yönlü desteği onlar vermişlerdi…
Yine referandum sürecinde “12 Eylül Darbesini yapanlar yargılayamazsınız, buna gücünüz yetmez” propagandasını yürüttüler. Şimdi yargılandıklarında ise suspus oldular...
Çok yakın geçmişte 12 Haziran seçimleri oldu. AK Parti’nin % 50’lik seçim zaferine karşı “nasıl yıpratırız” hesabına yeni yöntemlere başvuruyorlar. YSK’nın tutarsız hükümlerinin bir sonucu olarak, tutuklu vekillerle ilgili “vekil olurlar ancak tahliye edilemez” kararını AK Parti’ye fatura edip Meclis’i boykot ediyorlar. “Millet iradesine saygıyı” öne sürüyorlar…
Erbakan Hoca ve partisi kapatılırken, Merve Kavakçı Meclis’ten tard edilirken bu milli irade tatile mi çıkmıştı?
O gün Millet iradesine takoz koymak isteyenler, şimdi milletin merhametine sığınıyorlar, ilginç…
12 Haziran seçimleri Türkiye’de bir dönüm noktası olmuştur. AK Parti muarızları, hazımsızlıklarını dışa vurdular. Milletin iktidarını hazmedemeyenler, fertlerin iktidarını gerekçe göstererek milleti feda ediyorlar. Hapisten adam kaçırma hesabına “Daltonlar” siyasetini güdüyorlar. Aldıkları oylarla kendilerini Silivri’ye mahkûm ettiler…
“Hadi BDP’yi anladık, bu CHP’ye ne oluyor” diye hiç şaşırmayın. Bunların genlerinde “hazımsızlık” var dedik ya…
Biz bu filmi ezberledik. Halk, artık bu çok yüzlü, çok karakterli ve çok boyutlu senaryoların filminde oynamak istemiyor. Halk artık usandı…
Cumhuriyet tarihinde müspet yönde “en”lerin en çok olduğu 12 Haziran seçimini geride bıraktık. % 87’lik bir katılım ve % 95’lik temsil oranına sahip, Cumhuriyet tarihinin en şeffaf seçimini gölgelemek istiyorlar. Bütün dünyanın övgüsünü almış bir seçimden bahsediyoruz. Belki size komik gelebilir ama seçmen sandığının dahi şeffaf olduğu ilk seçimdi bu!
Halk kaos çıkarılsın diye sandığa koşmadı! Seçmen, en az seçilenler kadar önemli bir görevi ifa etti ve vekillerini Ankara’ya gönderdi. Bunlar; “hayır biz Meclis’in kapısına geldik ama yemin etmezuk” diyorlar…
“Biz bu vekâletin ağır yükünü kaldıramıyoruz” diye desenize! Halk soruyor; madem bu yükü kaldıramayacaktınız, neden aday oldunuz, sizin niyetiniz nedir, demokrasi size bir numara büyük mü geliyor?
Aklı başında bir insana “devletin yargı kanadını yürütmeye devretsek nasıl olurdu” diye sorulsa “böyle şey olur mu, o zaman devlet olmanın, kuvvetler ayrılığı ilkesinin ne anlamı var” derdi, değil mi?
İnanın bunların talepleri bundan farksız değil, talep aynı talep. Hukuku baypas etmek istiyorlar. Yargının yerini yürütmeye devrederek AK Parti’nin şahsında millete kumpas kuruyorlar…
Eee, ondan sonra; “hapisteki vekiller çıktıkları takdirde Meclis’e girip yeminlerini edeceklermiş” öyle mi?
Devleti yönetme talebinde olan bir partinin böyle bir mantığı, böyle bir pazarlığı, böyle bir talebi olur mu?
Yargı, yanlış bir karar verse dahi, siz bu kararı yargının elinden alıp “AK Parti bu işi düzeltsin” diyemezsiniz. “Ancak o takdirde Meclis’te yeminlerimizi ederiz” şartını öne süremezsiniz. Meclise girmeden önce seçim sürecinde seçmene dönük böyle bir deklarasyonunuz oldu mu?
Yok böyle bir şey!
Yargının yanlış kararları varsa, kanunlar değiştirilir ve yargıda ona göre karar alır. AK Parti’nin yargı kararlarını tashih etme gibi bir görevi yoktur. Bunu bilmek için hukuk adamı olma şartı da yoktur. Meclisin görevi yasama ve yürütmedir...
İnanın CHP siyasetinde “akıl durgunluğu” yaşanmakta, ama kimse “kral çıplak” diyememektedir. Siyasi çözümün idrakine erişmek bir yana çözümsüzlüğün basitliğine sığınıyorlar. Bana öyle geliyor ki, CHP içinde aklıselim biri çıkıp siyasetteki bu “akıl tutulmasına” son verecek ve “kral çıplak” diyecektir…