Ortadoğu, bütün hesapların bir gecede sıfırlanabildiği bir yerdir. Bir gecede cephelerin kurulduğu, bir gecede o cephelerin yok sayılabildiği yerdir. Ortadoğu, dünyanın merkezidir, bütün güçlerin hesaplaşma alanıdır.
Bu yüzden kimsenin hesabı tam tutmaz, güvencede olmaz. Bir sabah kalkarsınız, dün var olan bütün ittifaklar dağılmış, yeni ittifaklar kurulmuş. Dünkü düşmanlar dost, dostlar düşman olmuş.
KIZILDENİZ-BASRA KÖRFEZİ ARASINDA 30 YIL SAVAŞLARI
Ortadoğu’da; bırakın savaşları, aşiret kavgalarını bile on yılda çözemezsiniz. Kalıcı ittifakları bir yıldan fazla sürdüremezsiniz. Bu; bölge ülkelerinin, insanların zorluğundan kaynaklanmaz.
Dünyanın merkez güçlerinin tamamının, bu bölgeye sürekli müdahil olmalarındandır. Hiçbir ülkenin, hiçbir milletin özgürce kendi varlığını ortaya koyamamasından, buna müsaade edilmemesinden kaynaklanır.
Son otuz yılda, dünyadaki savaşların neredeyse tamamı bu coğrafyada yaşanmıştır. Bu bile belirsizliği anlatmaya tek başına yeter. Kızıldeniz-Basra Körfezi arasında bütün ülkeler bu savaşlarla yüzleşmiştir.
ERDOĞAN’IN BAE ZİYARETİ: OYUN ELLERİNDE PATLADI. ÇETELER SAHAYA SÜRÜLDÜ.
Ortadoğu kendi iç savaşını veriyor gibi görünür ama aslında merkez güçlerin hâkimiyet savaşlarının bedeli ödenmektedir. Bu yüzden küçük laflarla, sığ düşüncelerle algılanabilecek, ilişki yürütülebilecek bir dünya değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyareti üzerinden akılsız, anlamsız, kötülük dolu bir tartışma yürütülmektedir. Türkiye’nin bölge ile çatışmasına göre oyun kurançevreler, bu imkân elinden alındığı için çetelerini sahaya sürmüş, sağa-sola saldırmaktadır.
Irak işgalinde 1 milyondan fazla insan öldü. Irak-İran savaşından bu yana büyük savaşlar, milyonlarca can kaybı, çöken ülkeler, yok olan şehirler gördük. Tarihin en acımasız, en kanlı dönemlerinden biri bu bölgede yaşandı.
PEKİ, NASIL OLDU DA BU AŞAMAYA GELDİK?
Belki ilk kez, bu savaşlar Ortadoğu dışına, Avrupa sınırlarına, başka bölgelere taşınır oldu. Coğrafyayı rahatlatacak bir imkân doğdu. Türkiye olarak bunu beslemek, desteklemek, coğrafya içi ittifak halkalarını güçlendirmek herkesin siyasi hesaplarının, kişisel düşüncelerinin ötesinde bir gerçektir.
Peki, bu aşamaya nereden geldik? Ne oldu da bu fırsat oluştu? İki-üç yıl önce düşman olan ülkeler, birbiriyle dolaylı savaş yürüten ülkeler şimdi niye yakınlaşıyor? Dünyada ne değişti? Coğrafyada ne değişti?
TÜRKİYE KARŞITI ARAP CEPHESİ’Nİ KİM KURDU? 15 TEMMUZ YERİNE İKAME EDİLDİ…
Hatırlayalım:
ABD, İsrail ve BAE daha birkaç yıl önce Türkiye karşıtı bir Arap Cephesi kurdu. S. Arabistan, Bahreyn ve Mısır da bu cepheye katıldı. İran tehdidine karşı yakınlaşma olarak pazarlandı ama hedefi Erdoğan’ı devirip Türkiye’yi durdurmaktı.
15 Temmuz’dan hemen sonra başlatılan bu çalışma, içeride kurulan siyasi cephe ve terör cephesiyle koordinasyon içindeydi. Aslında 15 Temmuz’un yerine ikame edilmiş bir stratejiydi.
Yine terörle vuracaklardı, yine iç siyasi cephe ile vuracaklardı ama ayrıca bu sefer bölgeden çok güçlü bir cephe ile vuracaklardı.
BU CEPHE TÜRKİYE’YE NELER YAPTI? BAKALIM…
Bu cephe; Libya’da, Karabağ’da, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye ile savaştı. Ege ve Akdeniz’de ABD, Fransa, Yunanistan ve İsrail’le çalıştı. Askeri anlaşmalar, enerji anlaşmaları, ortak tatbikatlar yaptı.
Bu cephe; Sudan’da darbeyi destekledi, Somali’de Türkiye’yi vurmaya çalıştı, Afrika’daki Türkiye varlığı ile mücadele etti. Türkiye dostu Katar’ı işgale kalkıştı.
İçeride muhalefeti, medyayı, terör örgütlerini destekledi. Lobi ve finans kaynakları ile Türkiye’ye karşı finansal savaşlar yürüttü. ABD ve İsrail, bu cephe ile Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırma yoluna gitti. Bunu hiç gizlemediler.
BU CEPHEYİ BEN AÇIK ETTİM, KESKİN YAZILAR YAZDIM. HEPSİ DOĞRUYDU.
BAE, Muhammed bin Zayed, bu cephe, bölgede olanlar, içeride olanlarla ilgili en keskin yazıları yazdım. Hatta bu cepheyi ilk kez ilan ettim. Takip ettim ve her gelişmeyi yazdım. Hepsi doğruydu, hepsi yaşandı, daha da fazlası vardı.
Bütün bunlar olurken Türkiye dik durdu. Onların yaptıklarına göre hareket etme yerine kendi jeopolitik hesaplarını öne çıkardı ve inanılmaz bir güç alanı inşa etti. Türkiye; “durdurulamaz” olduğunu bütün dünyaya kanıtladı.
İŞTE TAM O AN CEPHE ÇÖKTÜ. BİRDEN VE SESSİZCE ÇÖKTÜ.
Peki, sonra ne oldu?
ABD’nin Afganistan’dan apar topar çekilmesi, kendisine güvenenlerin uçak kanatlarından yere çakılması, Ortadoğu’daki gücünü azaltıp Pasifik bölgesine yoğunlaşması, Avrupa sınırlarının tehlikeli hale gelmesi, bölge ülkelerini panikletti.
Bir güç boşluğu oluşmaya başladı. Çin-Rusya ve Asya güçleri öne çıkıyor. Batı’nın etkisi küresel ölçekte zayıflıyordu. Yeni bir okuma yapmak, yeni pozisyon belirlemek zorunlu hale gelmişti.
İşte tam o zaman o cephe çöktü. Birden çöktü. Sessizce çöktü. Cephe ülkeleri Türkiye’ye yöneldi. Türkiye, onların hırçınlığına karşı soğukkanlı ve sabırlı bir duruş sergilemiş, işbirliği alanlarını hep açık tutmuştu. Sonucunu da aldı.
‘U DÖNÜŞÜ’ YAPAN BİZ DEĞİL, ONLAR OLDU. VE BU ÇOK İYİ OLDU.
Pozisyonunu değiştiren Türkiye olmadı. “U dönüşü” yapan biz olmadık.
Türkiye hep durduğu yerde, uzun soluklu bir gelecek tasavvuruna göre hareket etti. Karşısında kurulan cephe işte bu sağlam duruşa dayanamadı. Dağıldı. O ülkeler pozisyonunu değiştirdi. Onlar gerçeği gördü.
Ardı ardına Türkiye’ye sıcak mesajlar göndermeye başladı. Dün her cephede Türkiye’ye saldıranlar, ittifaklar kurup onu etkisizleştirmeye çalışanlar şimdi Türkiye’nin yükselen gücüne yatırım yapmaya yöneldi.
Bu, bütün bölge için son derece sağlıklı, olması gereken bir durumdur. Düşmanlıklar azaltılır, çatışma alanları daraltılır. Ülkeler birbirinin gücünden faydalanır, bölgesel bir güç alanı oluşur. Herkesin çıkarı sadece buradadır.
KÖTÜ OLANI ELEŞTİRİR, İYİ OLANI DESTEKLERİZ. PEKİ, SİZ NİYE ÖFKELİSİNİZ?
Dün, Türkiye’ye kötülük yapanları hırçınlıkla eleştirdiğimiz gibi, Türkiye ile yakınlaşanları da aynı şevkle destekleyeceğiz. Yarın yine aynı düşmanlık olursa yine karşı duracağız.
Çünkü biz ortak iyiliğe inanıyoruz. Kötülük ve düşmanlığın bütün coğrafyaya yıkım getirdiğini biliyoruz. Bunun onlarca örneğine, çok trajik görüntülerine tanık olduk.
İçeride ve Batı’da, bölgesel çatışma alanlarından faydalananlar bu yakınlaşmalara bayrak açtı. Şimdi çok öfkeliler. Bu gerçekler varken Türkiye’ye saldırıyorlar. Bir dış tehdit gibi. Bir düşman gibi.
BİZLER ‘TÜRKİYE EKSENİ’YİZ VE HEP BURADA OLACAĞIZ..
En önemli soru şu? Niye bu kadar öfkelisiniz? Çünkü en önemli silah ellerinden alınmış oldu. Erdoğan’a ve Türkiye’ye saldırmak için bir cepheyi daha kaybettiler.
Bunun en büyük yansımalarını içeride göreceğiz. En önemli finansal, siyasi ve lobicilik kaynaklarını kaybettiler.
Bizler durduğumuz yerdeyiz. Hep orada olacağız.
Çünkü bizler Türkiye Ekseni’ndeyiz. Türkiye’ye, bölgeye, dünyaya buradan bakarız. Terör ekseninde, Avrupa başkentlerinde, ABD-İsrail aksında, Doğu ya da Batı kapılarında değiliz.
Çünkü biz, yüzyılların siyasi genetiğiyiz. Hem Türkiye hem coğrafyayız.