Modern dünya üstüne kurulacak en kışkırtıcı cümlelerden biri şu olabilir belki de: Bilimin dünyası, dünyanın bilimi.
Yıllar önce, Yeni Şafak’ın fikir gazetesi olarak çıkmaya başladığı ilk yıllarda, -sanırım 1995 yılıydı- bu başlığı taşıyan teorik vaatleri yüksek bir yazı yazmıştım. O yazı kayıp şimdi.
MODERN BİLİM: HAKİKATİ ARAMA ÇABASI MI, HÂKİMİYET KURMA KAYGISI MI?
Modern bilim, hakikatin izini süren bir çaba değildir. Hakikat fikri, sorunludur modern bilimin. Modern bilimin kaygısı, hâkimiyet kurma çabasıdır. Modern bilimin sorunu, hakikat değil hâkimiyet sorunudur.
Modern bilim, hakikati, bir şeyin, olgunun hakikatini araştırmaz. Bir şeye, olguya, duruma, dünyaya, insana ve hatta Tanrı’ya nasıl hâkim olunabileceği sorusunun izini sürer.
Niçin peki?
Modern bilimi geliştiren insan, ontolojik güvensizlik sorunu yaşadığı için. Ontolojik güvensizlik sorunu yaşayan insan, kendine güveni olmayan insandır. Boşlukta olan bir nesne gibidir. O yüzden kendine güveni tesis edebilmesi için sahip olma, hâkim olma biçimleri geliştirmelidir. Eşyaya, bilgiye ve dünyaya önce sahip olma, sonra da hâkim olma ve tahakküm kurma biçimleri.
Sahip olma ve hâkim olma kaygısı, Tanrı fikrini yitiren ya da Tanrı’yı bir kenara iterek hayatını idame ettirme çabası gösteren modern insanın kendine olan güvenini geçici olarak ve de ayartıcı bir şekilde tesis edebilir yalnızca.
O yüzden Francis Bacon’ın “bilgi güçtür” mottosu, Descartes’ın “dünyanın efendileri ve sâhipleri olacağız” Kartezyen “buyruğu”yla birleşince, modern dünyanın, dünyanın bilimi üzerine inşa edilen, bilme çabasını sekülerleştiren seküler bilimin dünyası olduğu yakıcı gerçeğini görmek kolaylaşıyor.
Ontolojik güvensizlik sorunu’nu aşmanın yolu, öncelikle bilgi’den geçiyor ama bilgi’yi hakikatin izini sürme yolculuğunun bir imkânı değil, dünyaya hâkim olma çabasının bir aracı olarak konumlandırmak demek olan epistemolojik güvenlik alanları inşa etmekten yani.
YENİ BİR ANLAM KRİZİNE DOĞRU VE ÇIKIŞ YOLU...
Başka bir ifadeyle, bilgi, daha önceleri de defalarca yazdığım üzere, insanın varlıkla, tabiatla, hakikatle ilgi’sini ve ilişki’sini kopardığı ruhsuz bir nesneye, tahakküm aracına dönüşüyor.
O yüzden seküler modern bilimin ruhu yoktur; seküler bilim, ruhun varlığını kabul etmez zaten. O yüzden modern bilim, ruhsuz bir makina gibidir: İnsanı ruhsuzlaştırır, hayatı makinalaştırır ve güçlü olanın haklı ve hâkim olduğu evrimci, darwinci bir hayat-dünya, sosyal-darwinci bir dünya tasavvuru sunar bize.
Bilimin dünyası, dünyanın bilimidir; ruhuzlaştırılmış, örneğin Weber’in çok iyi gördüğü ve analiz ettiği üzere, büyüleyici özelliklerinden arındırılmış, kaskatı, taş gibi dünyanın, kaskatı, ruhsuz, taş gibi bir bilme yolculuğudur.
Modern bilimin dünyası, dünyayı ruhsuzlaştırmış, insanı makinalaştırmış, hayatı çölleştirmiştir. Kaçınılmazdı bu.
Bilim, objektif bir araştırma çabası değildir. Değişik medeniyetlerin aynı bilim dallarına bakışları ve aynı bilim dallarında ortaya koydukları çok farklıdır. Bilim, kültürel ve entelektüel çevreden hatta Kuhn’un sarsıcı bir şekilde gösterdiği gibi, belli bir epistemik cemaat’ten bağımsız gelişmez.
Kültürel çevre veya epistemik cemaat değişince aynı bilim dalı bambaşka özellikler kazanır. Modern dünyayı kuran en temel bilim dalı olan fizik biliminin kısa modern tarihi bile söylediklerimizin doğruluğunu ispat etmeye yeter.
Newton fiziği, modernliğin kapalı dünyasının, dünyaya hâkim olma güdüsünün eseri olan bir fizik bilimiydi. Einstein’ın fiziği, modernliğin, katı, kapalı fizik bilimini yerle bir etti; fiziğin izafiyet ilkelerine göre işlediğini gösterdi.
Modern / seküler bilim, Tanrı’ya, tabiata, insana hâkim olma güdüsünün eseri ve esiridir. İslâm bilimi (ve Çin, Hint, Latin Amerika gibi diğer medeniyetlerin bilim fikri ve pratiği) Yaratıcı’ya, tabiata ve insana hâdim olma kaygısıyla hareket eder; o yüzden özgürleştiricidir.
Şimdi ben bunları niçin yazdım? Şunun için: Modern Batı uygarlığı tarihindeki üçüncü büyük bilimsel devrimin eşliğinden geçiyoruz ve bunun sonuçları çok derin, sarsıcı olacak: Önce dinlerin varlık nedenleri sorgulanacak, deizm ve ateizm biçimlerinde küre ölçeğinde bir patlama yaşanacak (ki, bu süreç çoktan başladı); sonra, insanlık, dinlerin sahte ve sahici formlarda yeniden ve daha bir güçlenerek gelişine tanık olacak, dinlerde patlama yaşanacak...
Ama bu süreç çok zorlu olacak, çok büyük felsefî yıkımlara yol açacak...
O yüzden ülkenin ve dünyanın sorunlarının kökünden, en temelinden kavranabilmesi ve hâl yoluna konulabilmesi için içinden geçtiğimiz modern tarihteki üçüncü büyük bilimsel devrimi, imkânlarını ve yıkımlarını çok iyi görmemiz şart.
Sonraki yazıda modern tarihte yaşanan ve bizi gelinen noktada ontolojik bir çıkmaz sokağa,anlam krizinin eşiğine fırlatan üç bilimsel devrimi ve felsefî sonuçlarını tartışacağım.