Allah’a ve Resulüne iman etmiş kişiye Mümin, bunlara teslim olan kişiye de Müslüman denir.
Mümin kişi, İslam’ın esaslarını benimseyip kabul etmesiyle bir kimlik kazanır. Bunun adı da Müslüman’dır.
O halde Müslüman, Allah’a şirk(eş) koşmaz. Bunun manası ise; Allah’ın zatına(kendisine) ve sıfatlarına karşı ve buna taalluk eden Peygamberlerine, Kitaplarına (dört Kutsal kitap ve sahifeler), Meleklerine, Kadere ve İslam’la alakalı Allah’ın bize öğrettiği değerlerin bütününe, yakışıksız isnatlarda ve teşbihlerde(benzetme) bulunmamak, tecessüme(cisimleştirme), istihzaya(alay), tahkire(aşağılama), adavete(düşmanlık), inkâr ve küfre (ima yoluyla dahi olsa) tevessül etmemektir.
Zaman zaman bu ve buna benzer galiz(çirkin) olaylara şahit oluyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun cahilanece sarf ettiği “statükocunun Allah’ı” benzetmesini başka ne ile izah edeceksiniz?
Her şey bir usul, bir kaide üzerinde yükselir. Siz bir “yanlışı, yanlışla düzeltmeye kalkarsanız” sonuç yine yanlış olur. Bazen yanlışla kalmaz, durum vahim olur.
Van’daki “ucube heykel” meselesinde de böyle oldu. Üzerinde fazlaca tartışmalar yapıldı. Tartışma mecrasından çıktı. Gerçek şu ki, bu heykel, halkın duygu dünyasını yansıtmamaktadır. Van halkına sorulsaydı, bu heykelin ucube olup olmadığı anlaşılırdı. Burada eleştiri konusu sanata ve sanatçıya bağlı bir durum değildir. Zira sanat izafi bir kavramdır. Yani sanatın göreceliği, kişiden kişiye, halklardan halklara değişir. Vanlılara göre hoş olmayan bir şey, Ermenileri memnun edebilmektedir. Hatta bu manada Ermenistan cenahından da karşı tavırlar olmadı değil! Bu meselenin diğer boyutudur.
Asıl mesele şudur. Bir resim sergisinde “Ucubeyi” bir camiye ve minarelerine uyarlamak veya bunun yanında İslam’ın “tesettür” emrini iç çamaşırıyla aşağılamak…
Müslümanlık ve Müslümanların değerlerine alenen saldırmak, kin ve düşmanlık beslemek, istihza(alay) etmek gibi karşı tavır sergilemek kimsenin haddine değildir.
Müslüman, ulûhiyete(tanrısallığa) taalluk eden bu konularda ima yoluyla bile olsa bu tür galizliklere bulaşmaz. Eğer “kendilerine ilim verilmeden önce” böyle bir şeye tevessül etmişlerse, bu konuların cahilidirler ve derhal özür dileyip tövbe etsinler. Zira özür dileyemeyen Allah’a tövbe edemez. Tıpkı şükürde olduğu gibi! “İnsanlara teşekkür edemeyen Allah’a şükredemez” (Hadis) Bu hadisin mantıktaki mefhumu muhalifi(anlaşılanın tersi) “insanlardan özür dileyemeyen, Allah’a karşı tövbe edemez, bağışlanma isteyemez” olmasıdır.
Bu tür galiz benzetmeleri sehven değil de bilinçli bir şekilde yapan varsa, Şanı Yüce Kuran’ın “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” öğretisini yüzlerine okuruz.