Başbakan Erdoğan dün “Kimse endişe etmesin Uludere ve Dink cinayeti Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmaz” dedi.
Güzel bir söz.
Bana, ünlü bir yazarın, kendisine romanını gönderen genç bir yazara yazdığı mektubu hatırlattı, “Romanınızda güzel ve doğru şeyler var ama güzel olanlar doğru değil, doğru olanlar da güzel değil”.
Başkan Obama, yeryüzünde en çok güvendiği beş liderin arasında Başbakan Erdoğan’ın da adını saydı, verdiği sözleri tutan biri olduğunu söyledi.
Gurur verici bir açıklama.
Keşke aynı güven bizde de olsaydı, keşke Erdoğan kendini desteleyenlere de aynı güveni verebilseydi, “sözünü mutlaka tutar” inancını yerleştirseydi.
Ama özelikle Hrant ve Uludere konularında Başbakan’a güvenmek o kadar kolay değil.
Hrant Dink öldürüleli beş yıl oldu.
Beş koca yıl.
Bu cinayetin azmettiricileriyle ilgili bütün bilgiler, kanıtlar Başbakan Erdoğan’ın iktidarında “Ankara dehlizlerinde” kayboldu.
Bugün bizim gazetenin sürmanşetinde göreceksiniz Dink’in avukatının açıklamasını, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in cinayetten önceki iki yıl boyunca dinlenen konuşmalarının kayıtları polis tarafından cinayetten hemen sonra silinmiş.
Erdoğan o polislerle ilgili ne yaptı, o kayıtların kimin emriyle silindiğini sordu mu, o emri vereni yakalayıp ortaya çıkardı mı?
Hayır.
Niye?
“Ankara’nın dehlizlerinde kaybolmaz ama Trabzon’un dehlizlerinde mi kaybolur bu yeni Türkiye’de bilgilerle belgeler” diye mi düşündü?
Başbakan Erdoğan, Dink’i vali yardımcısının yanında tehdit eden ve cinayet sürecinin başlangıç fişeğini yakan MİT görevlisi için ne yaptı?
Terfi ettirdi.