Yanlış soru: Neden yüzde 47 değil? Doğru soru: Neden yüzde 70 değil?

Pazar günü yapılan seçimin sonuçlarını herhalde biliyorsunuz: Ak Parti'nin oyu yüzde 40'ın altında kaldı; diğerleri yüzde 100'den geri kalanı kaba hatlarıyla şöyle paylaştı: CHP 23, MHP 16, DTP 5.5 ve SP 5... İktidar partisinin bir önceki yerel seçime (28 Mart 2004) göre 3.5, bir önceki genel seçime (22 Temmuz 2007) göre ise yüzde 8 civarında bir oy kaybı var.


Daha da önemlisi, Antalya'yı kaybetti Ak Parti, İstanbul'da sıcak takip altındaydı, Ankara oylarında ciddi bir gerileme yaşadı... Ne yönden bakarsanız bakınız, kan kaybı yaşıyor iktidar...


Böyle durumlarda “Neden?” sorusuna cevap aranır. Bu sorunun bir tek cevabı yok. İlk sonuçların alındığı dakikalardan itibaren bizim de katkıda bulunduğumuz tartışmalar önümüzdeki günlerde de devam edecektir. Bunu da doğal karşılamak gerekiyor: Kolay değil, kurulduğu yıl iktidara taşınan Ak Parti, girdiği her seçimde oyunu biraz daha artırarak bugüne gelmiş bir parti; oylarda gerilemeyi ilk kez yaşıyor.


Ak Parti'nin oyunu sürekli artırarak bugünlere gelmesi kuruluş kadrosu ve felsefesiyle yakından ilişkiliydi: Ak Parti bir kadro hareketiydi ve toplumun büyük çoğunluğunun ortak payda kabul ettiği değerlerin bütününe sahip çıkmaktaydı. Böyle bir partinin toplumda bulabileceği yankı yüzde 70'e karşılık verir. Kendini toplumun ortak değerlerini sahiplenen yüzde 70 içerisinde görmeyenlerin korkusu da, her seçimde biraz daha serpilip büyüyen Ak Parti'nin 'tek ve egemen' bir parti haline dönüşmesiydi.


'Gizli gündemi'ni uygulamak üzere...


Geride bıraktığımız seçim, böyle düşünenlerin korkusunu bayağı azaltmış olmalı. Ak Parti de oy kaybedebiliyor; diğer partilerde daha önce yaşandığı gibi, seçmen Ak Parti'ye de krediyi karşılıksız açmış değil... Bir yıl önce her on kişiden yaklaşık beşi oyunu vermişti Ak Parti'ye; o on kişiden biri son seçimde fikir değiştirmiş görünüyor. Yaptığı yanlışlar neyse onları yapmaya devam ederse, önümüzdeki seçimlerde daha da kan (oy) kaybedebilir Ak Parti...


Büyü bozuldu sayılabilir; ama zaten galiba büyünün bozulması gerekiyordu.


“Neden?” sorusuna cevap bulmak üzere kapsamlı bir çalışmayı 'arkadaşları ile birlikte' gerçekleştireceğini açıkladı seçim gecesi Başbakan Tayyip Erdoğan; böyle bir samimi çalışmaya ihtiyaç olduğu kesin. Kuruluş günlerinde bir 'kadro hareketi' olarak tasarladıkları partinin 'kadrosu' olarak sıkça biraraya gelir ve başarı getirecek konuları masaya yatırırlardı; şimdi de ihtiyaçları olan gaz kaçağının sebepleri üzerinde benzer bir samimi çalışmadır.


Öyle bir çalışma, sonuçta dişe dokunur bir 'kaza raporu' ortaya çıkarmasa bile -ki çıkarabilir-, kazanın konuşuluyor olması dahi başarılı geçmeyen seçimin bir kazanıma dönüşmesini getirebilir.


Türkiye önemli bir dönemin eşiğinde. Dikkatlerin üzerinde toplandığı bir ülke ülkemiz. Böyle bir ülkeyi yönetenlerin dışarıda etki artırırken içeride de güçlü olması şarttır; içeride kendini güvende hissetmeyen bir iktidar dışarıya yanlış bir izlenim verir.


Bunu önlemenin yolu, seçimden kan kaybıyla çıkan iktidar partisinin aldırmaz ve umursamaz bir görüntü vermesi değil, tam tersine, daha büyük bir ihtiyatla yoluna devam etmesidir. Partiyi yeniden 2002 ruhuna kavuşturarak, iktidarını taze unsurlarla takviye ederek... Bu arada, “Neden?” sorusuna ve-rilen cevapların hiçbirini önyargılı saymamasını, en önyargılı gerekçede bile haklı bir yön bulunabileceğini düşünmesini tavsiye ederim Ak Parti kadrosuna...


Geçmişte bu tür tavsiyelerimiz 'husumet eseri' sayılabildi; “Öyle sayıldığı için böyle oldu” diyecek değilim, ama bundan böyle daha fazla hoşgörüye hakkımız olduğunu sanıyorum.