Gazetede yazı yazan biri için en tatsız gün yılın son günüdür.
Yazıyı erken isterler, yazdığın yazının ertesi gün “yılbaşı yorgunu” insanlar tarafından pek de okunmayacağını bilirsin, ne söyleyeceğini bilemezsin.
Doğrusu ya ben de ne halt edeceğimi bilmiyorum.
Havai bir şeyler yazsam, Uludere’deki katliam kurbanlarının daha cenazesi soğumadı, “ağır” bir şey yazsam yılın ilk günü insanlara gerçekten de “ağır” gelir.
Biraz önce NTV’de ünlü İtalyan tenor Bocelli’nin Amerika’da verdiği “yeni yıl” konseri vardı.
Şarkılar belki de pek iyi değildi ama bir görüntü çok hoşuma gitti.
“Ünlü tenor”, Muppet Show’un kukla kahramanlarıyla birlikte “Jingle Bell” şarkısını söyledi.
Miss Piggy, tenora abayı yaktı.
Diğerleri Bocelli’nin şarkı söyleme biçimiyle dalga geçti.
Sanırım en çok bunu özledim.
Bu hafifliği.
Bu kendinle dalga geçebilme becerisini.
Bunun bir hayat tarzı olabilmesini, toplumun şakayı, espriyi, ciddiyete hiç olmazsa arada bir omuz silken dalgacılığı benimsemesini, bununla eğlenmesini.
Neticede, minicik bir gezegende yaşayan minicik yaratıklarız hepimiz.
Düşünsenize, bir “yıldız” bile değil bizim dünyamız.
“Güneş” dediğimiz bir yıldızın, ışığını o yıldızdan alan “sönmüş” bir gezegeniyiz biz.
Bizim güneşin içinde yer aldığı Samanyolu galaksisinde yaklaşık 400 milyar tane böyle güneş bulunuyor.
Ve, uzayda 500 milyar galaksi bulunduğu hesap ediliyor.