İstanbul büyükşehir belediye başkan adaylarının eşleri, Dilek İmamoğlu ve Semiha Yıldırım’ın fotoğraflarını yan yana koyan sosyal medyada eşkıyaları kin kusmuşlar…
Güya bir hanımefendi “aydınlık” diğeri “karanlık” tarafı temsil ediyormuş bu terbiyesizlere göre.
Bu ülkede şu alçakça yaftalama tutkusu bitmedi gitti…
Bu alçaklığın bu ülkede ne çok müşterisi var…
İnsanları bölmek, ayrıştırmak, yaftalamak, düşmanlaştırmak isteyen ne çok insan var.
Bir hanımefendiyi başörtüsünden dolayı linç etmek için sabırsızlanıyor bazı densizler…
Bir hanımefendiyi başörtüsü takmadığı için linç etmek istiyor bazı ahlaksızlar…
En kötüsü, iki taraf da yaptığının doğru olduğunu düşünüyor.
Böyledir… Bu durum tıbben de doğrudur. Bazı insanlar, başka bazı insanlara veya mutluluğa duydukları nefrete ideolojilerin, siyasetin kimi zaman da dinin maskesini takarlar.
Yaptıklarını dinden dolayı, ideolojilerinden dolayı, siyasi tutumlarından dolayı yaptıklarını düşünerek nefretlerini rasyonalize etmeye çalışırlar…
Ama maskelerini indirirseniz meselenin dinle- imanla, siyasetle, ideolojiyle alakası olmadığını anlarsınız.
****
İşte bu insanlıktan nasibini almamış mahluklara Dilek hanım harika bir cevap vermiş…
“Bu tarz paylaşımların iyi niyetli olduğunu düşünmüyorum… Eğer bir aşağılama yaptıklarını sanıyorlarsa bilmeliler ki beni de aşağılıyorlar.Çünkü ben Sayın Semiha Yıldırım’ın fotoğrafına bakınca kendi annemi, kendi ablamı görüyorum.Benim annemin, ablamın tercihi de böyle.”
Dindarlık üzerinden toplumu kamplaştırmaya çalışanlara, dini kullanarak nüfuz alanı oluşturmak isteyenlere, seçim yaklaştığı için cami bahçelerinde dolaşanlara, insanların imanlarını ölçme gücü varmış gibi davrananlara kapak olsun bu sözler! Bu sözler, ayırt etmeksizin tüm siyasi partilerin kulağına küpe olsun…
Artık siyasetin, medyanın ve toplumun, dini bir cenk meydanı gibi hoyratça kullanan üslubu değişsin…
İnsanları din ile, başörtüsü ile namaz ile veya “çağdaşlık” ile bölmeyi bırakın artık. İnsanları din üzerinden ve de din namına ötekileştirmekten vazgeçin. İnsanları ideolojileriniz üzerinden bölmeyi de bırakın. İnsanları bölmeyi bırakın yahu…. Allah bu dini toplumları paramparça etsin, insanlar birbirinden nefret etsin diye göndermedi. Allah bu dini tepe tepe kullanın diye sizin uhdenize vermedi. Yaptığınız bu dine en büyük zararı veriyor. Siz “Çağdaş” olduğunu iddia edenler… Bir ideoloji sizi insanları anlamaya değil de düşman olmaya, onları aşağılamaya, yok saymaya, inanç özgürlüklerini ellerinden almaya mecbur ediyorsa adı ne olursa olsun o ideolojiden kurtulun.
Düşmanca tutum insanları dinden soğutuyor. Müsamahasızlık, kabalık, saygısızlık ne dindarlığa, ne çağdaşlığa yakışıyor. Bu ülkenin çatışmaya değil, bir birimize göstereceğimiz anlayışa, saygıya, nezakete, dayanışmaya ihtiyacı var. Allah’ın PeygamberiMedine’de Yahudi, Hristiyan ve müşriklerle bir sözleşme çerçevesinde bir arada yaşadı. Yurttaşlık sözleşmesi ihlal edilmediği müddetçe kimse ile de ilişkisini bozmadı… Bizler bu ülkede O’nun ümmeti olarak, üstelik aynı dini paylaştığımız insanlarla-farklılıklarımızla- bir arada yaşama konusunda hala şu ilkel düzeyden kurtulamadık. Artık toplum bu çirkin kayıkçı kavgasından yoruldu. Bırakın bu kavgayı… Bu toplumun eğitim gibi, yoksulluk gibi, ekonomik kriz gibi, cehalet gibi çok acil, çok hayati sorunları var. İlla konuşacaksanız, çözüm yollarını konuşun…Sorunları kamufle etmek, eski acılardan nemalanmak için tartışmaları alevlendirmeye çalışmayın… Toplum bunu yutmaz.
DİRİLİŞ ERTUĞRUL, BÖYLE GİTMEZ…
Demedi demeyin…
Diriliş Ertuğrul bu haliyle daha fazla gitmez, seyirciden tepki almaya başlar.
Evet dizi reytingleri bir miktar düşse de bir proje olarak hala başarılı. Zaten bu başarı onun planlanandan daha da çok uzamasına neden oldu. Fakat…
Gelen yorumlardan da anlıyorum ki dizinin senaryosu artık olması gerektiği gibi akmıyor. İnsanlar sürekli yaşanan kovalamacalardan, bolca ağır çekimlerden, vakit doldurmak için konulan sahnelerden, birbirinin benzeri kötü adam tiplemelerinden şikayetçi…
Bence başka bir neden daha var…
Ertuğrul tam bir Marvel Comics tarzı kurtarıcı- kahraman tipine dönüştürüldü.
Bunun psikopatolojik alt yapısını başka bir yazıda ele alacağım ama şimdilik şunu söyleyeyim…
Ertuğrul gibi mütevazı bir beyliğin liderine akıl almaz müşkülleri hallettirip, başbakanları bile bertaraf ettirip, koskoca Selçuklu sarayında sultanın hayatını kurtarmaya kadar işi vardırırsanız, sonra elbette deniz tükenir ve siz de anlatacak hikaye bulamazsınız. İnandırıcılığınızı kaybedersiniz. Monotonlaşırsınız gider…
Dolayısıyla Ertuğrul’un heyecandan yoksun, akmayan hikayesi sadece Diriliş Ertuğrul efsanesini bitirmez böyle giderse, ardından gelecek “Diriliş Osman” projesini de daha doğmadan öldürür…
Benden söylemesi…