YÖK’ün küçük ama önemli bir kararı

YÖK geçtiğimiz hafta ilk bakışta çok basit gibi duran ama önemli bir karar aldı.YÖK’ün kararı yurt dışından alınacak uzaktan öğretim diplomalarına belirli koşulları gerçekleştirmesi durumunda denklik verilmesine ilişkin.

Bugüne kadarki zihniyet ve uygulamalar yurtdışından alınan uzaktan öğretim diplomalarına denklik verilmemesi yönünde idi.

Uzun süredir üzerinde ısrar edilen bu eski kararın kökeninde ne vardı, bilmem mümkün değil ama sezgilerim bu eski kararın oluşmasında nitelik kaygısından öte bazı siyasal vehimlerin rol oynadığı yönünde.

Türkiye maalesef çok uzun senelerdir eğitim-öğretim sektörünün temel işlevini bireylere özgürlük ve beceri kazandırma olarak değil de bir sistemin yeniden üretilmesi, bireyleri bir yönde şekillendirme, bir ideolojinin benimsetilmesinin aracı olarak gördü.

Dünyanın tüm eğitim-öğretim sistemlerinde bir ölçüde resmi ideolojiyi yeniden üretme işlevi bir yerlerde saklıdır, vardır ama biz Türkiye’de bu işi çok ama çok fazla abarttık, eğitim-öğretim sektörünün evrensel rolünü adeta unuttuk ve işin suyunu çıkarttık.

Seneler önce İstanbul Üniversitesi’nde konuşma yapan eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı, ‘bize karaciğerin nerede olduğunu bilenden çok laikliğe sahip çıkacak doktorlar gerekir’ diyebilmiş idi.

Yurt dışından alınacak uzaktan eğitim-öğretim diplomalarına denklik verilmemesi meselesi de bir ölçüde aynı kafanın getirmiş olduğu bir yasak idi.

Türkiye’nin yabancı ülkelerde yükseköğretim gören yaklaşık on bin genci var ve Prof. Erdoğan Teziç döneminde bu gençlerin diplomalarına dahi denklik verilirken müfredata ve derslerin içeriğine bakılacağına ilişkin bir yönetmelik yayınlanmış idi; burada da söz konusu olan El Ezher değil, Harvard, Cambridge gibi üniversiteler idi ve örnek olarak da Atatürk ilkelerine aykırı (!!!) bir ders alan gence denklik verilmeyeceği ifade edilmiş idi.

Son iki, yani şimdiki Başkan’dan önceki iki YÖK başkanımız zaten, dönemlerinin de ruhuna uyarak, yükseköğretim kurumlarına topluma belirli bir yön verme aracı olarak baktılar ve bu konuda da epey mesafe aldılar; oysa, özellikle Kemal Gürüz, dünyadaki yükseköğretim süreçlerini ve yönünü çok iyi bilen ve kavramış biri idi ama mesela üniversitelerarası kurul toplantılarına bu konudaki gerçekten önemli bilgisini, deneyimini aktararak değil de zaten kendi seçtiği rektörlere ‘tek millet, tek bayrak ve hatta hukuken tümüyle yanlış TEK DİL’ sloganlarıyla başlamayı tercih ederdi.

Bir eğitimci, bir üniversite profesörü hiçbir şey bilmese dahi teknolojiyle kavga etmemesi gerektiğini bilmeli; yurt dışından alınmış uzaktan eğitim-öğretim diplomalarına denklik vermemenin değirmenlerle savaşmak gibi bir saçmalık olduğunu görmek gerekiyor idi.

Varsayalım ki bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı genç, yine varsayalım Harvard Üniversitesi’nin uzaktan öğretim diplomasını, bizim devletin, YÖK’ün onayı olmadan aldı; diploma jandarması devletimizin yapabileceği şeyler zaten çok sınırlı. Birincisi, şayet genç erkek ise, askerlikle ilgili bir mesele çıkartabilir, ikincisi ise devlet kapısında diplomasını tanımaz, o kadar.

Ama bu genç, mesela bir genç kızımız, Harvard’ın uzaktan eğitim diplomasıyla bir özel şirkette, bir yabancı şirkette anlı-şanlı bir türk üniversitesinin YÖK tarafından tanınan diplomalılarını sollayarak bir işe kabul edilirse, denklik veren ya da vermeyen kurumun tırnaklarını kemirmekten başka seçeneği kalmaz.

YÖK ilgili yönetmelikte bir değişiklik yaparak bu tuhaf meselede bir mesafe aldı ama hala teknolojiyle kavga etme isteğinin güçlü izleri sürüyor; yapılması gereken teknolojiye, özgürlüğe teslim olmak ve diploma, donanım ve beceri piyasasının iyiyi-kötüyü ayıklayacağını kabullenmek.