İmkan ölçüsünde bu 10 günde Zilhicce ile bağlantılı yazılar yazmaya çalışacağım.
Bu yazı onların ilki olacak inşallah.
Bugün Hicri takvime göre yılın son ayı olan Zilhicce ayına girdik. Zihicce “Hac ayı” ya da “Hac sahibi” gibi anlamlara geliyor. Zilhicce, Hicri takvime göre yılın 12. ve sonuncu ayıdır. Haram aylardan olan Zilhicce ayı, İslam'ın 5 şartından biri olan hac ibadetinin yapıldığı, iki bayramdan biri olan Kurban Bayramı'nın kutlandığı ay olmasıyla kutsal olarak kabul edilir. Zilhicce ayından önceki ay Zilkade, sonraki ay ise yeni yılın ilk ayı Muharrem ayıdır. Bu ay boyunca dünyanın her yerinden Müslüman hacılar Kabe'yi ziyaret etmek için Mekke'de toplanır. Hac ibadeti bu ayın 8. 9. ve 10. günlerinde yapılır. Bu ayın 9. günü aynı zamanda arefe günüdür ve 10'unda sabah namazı vaktinden sonra Kurban Bayramı başlar, 13'üncü günün ikindi namazı vaktinde sona erer. Mübarek Aylar'ın ikincisidir. Ayrıca haccın bir parçası ve tamamlayıcısı olan kurban kesme ibadeti de bu ayda yapılır. İslam aleminde bu gün Kurban Bayramı olarak kutlanır.
İslam’da günlük ibadetler güneşin hareketine, yıllık ibadetler Ay’ın hareketlerine göre yapılır. Onun için Güneş takvimine “Şemsi”, Ay takvimine “Kameri” denir. Hicri/Kameri aylar: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce.
Bunlardan Recep, Zilkade, Zihicce ve Muharrem “Haram aylar / Eşhhuru hurum” olarak tanımlanır.
Zilkade kelime anlamı olarak “oturmak (Durmak, savaşa gitmemek)” ve “Barışa sahiplik eden” anlamlarına geliyor.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de “Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: "O ayda savaş büyük bir günahtır..." (Bakara, 217).
Bir diğer ayette şöyle denilmektedir: "Şüphesiz Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu Allah'ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah'a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir." (Tevbe, 36). (Tevbe 37)de de Haram ayları ertelemek, yasaklanmaktadır: "Haram ayları ertelemek, ancak inkarda daha da ileri gitmektir ki bununla inkar edenler saptırılır. Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah'ın haram kıldığını helal kılmak için Haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah inkarcı toplumu doğru yola iletmez."
Bu aylarda savaşın haram kılınması, işlenen sevap veya günahlara başka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükâfat veya ceza verilmesi, yılın diğer aylarından farklı bir saygınlığa sahip bulunmalarındandır. Bu konuda Diyanet İslam Ansiklopedisinde ayrıntılı bilgiler mevcut.
Özetle, bu uygulamayı Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil’in şeriatından alan Câhiliye devri Arapları, haram aylar girdiği zaman bunların kutsallığına karşı gösterilmesi gereken saygının bir işareti olarak savaştan ve her türlü saldırıdan kaçınırlardı; hatta bir kişi babasının veya kardeşinin katiline dahi rastlasa ona saldırmaz, kötü bir söz bile söylemezdi. Bu gelenek “Nesî aylar” dönemine kadar sürdü. Bazı Arab kabileleri, kendilerine göre ayların yerini, süresini değiştirerek kendilerine göre farklı uygulamalar başlattılar. Bu değiştirilmiş aylara “Nesî aylar” diyoruz. Her türlü çatışmanın haram olduğu bu aylarda meydana gelen savaşlara dinî yasaklar çiğnendiği için “ficâr savaşları” denilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de, gökler ve yeryüzü yaratıldığı zaman Allah katında ayların sayısının on iki ve bunlardan dördünün haram ay olduğu açıklanıp insanların o aylar içinde Allah’ın koyduğu yasağı çiğneyerek kendilerine zulmetmemeleri istenmiş (et-Tevbe 36), ayrıca haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu (el-Bakara 217), bu aya karşı saygısızlık edilmemesi gerektiği (el-Mâide 2) ve saygıya lâyık bir mâbed olan Kâbe ile birlikte haram ayın da insanların iyiliği için bir sebep kılındığı (el-Mâide 97) belirtilmiştir. Tefsir ve tarih kitaplarında, haram aylarla ilgili hükümlerin hac ibadetiyle birlikte Hz. İbrâhim zamanında teşrî‘ kılındığı, insanların bu aylarda sağlanan güven ortamı içinde hac ibadetini rahatça yaptıkları, belirtilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, Câhiliye Arapları’nın “Nesî” denilen bu uygulamaları kötülenmekte, kâinatın yaratılışından itibaren mevcut olan on iki ayın yerlerinin aynen korunması gerektiği hatırlatılarak yapılan bu işlemin küfürde ileri gitmek olduğu ifade edilmekte ve Allah’ın helâl kıldığını haram, haram kıldığını helâl saymaktan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır (et-Tevbe 37). Hz. Peygamber’in haccı, ayların kendi zaman dilimlerine yeniden döndüğü bir yılda (10/632) vuku bulmuş ve Resûl-i Ekrem, Mina’daki hutbesinde zamanın Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü vaziyetine döndüğünü söyleyerek buna işaret etmiştir. Resûl-i Ekrem, kendisine karşı savaş açılmadığı sürece haram aylarda savaşa girişmemiş, bir sefere çıktıktan sonra haram aya girildiğinde de ayın geçmesini beklemiştir.
Bugün bunları yazıyorum da, asıl beni endişelendiren şey, bu ve diğer ayetlerin bizim hayatımızdaki karşılıkları ile ilgilidir.
Bizim askerlerimiz MSB’sı, TSK’sı, MGK’sı Jandarma’sı, MİT’i’, Askerimiz, Polisimiz, İstihbaratçımız, Korucumuz bu konuda ne düşünüyor ve karar verirken bu konularla ilgili “Allahın rızası”, Allah’ın rahmeti”, “Allah’ın yardımı”, “Allah’ın Gazabı”, “Din günü / Ahiret hayatı”, “Hesab günü” bir hassasiyetleri, bir endişeleri var mı? Bu ayetler bizim için “İkonografik bir meta”dan öte bir anlaş taşımıyor mu yoksa. İlgili kurumların yöneticileri “Havf Fıkhı” hakkında bir bilgi sahibiler mi?
“Şehid cenaze törenleri” muhteşem de, “şehadet”in temelindeki “şahidlik” konusundaki durumumuz ne?
“Şehidlik” dini bir unvan biliyorsunuz!
Onu da “onur payesi” gibi bir rütbe’ye, statüye, dini ritüele dönüştürdük.
Onun da resmi anlamda seküler bir seramonisi var artık.
Neyse bu günlerde bayram sonuna kadar Zilhicceyi yazayım istiyorum.
Selam ve dua ile...