Zor zaman ilmihali

İbrahim KARAGÜL

Bizler tarihin yaşayan tanıklarıyız. Kim bilir belki de biz şimdi yeni bir dünya savaşına şahidlik ediyoruz.

Bütün zamanlar için tek bir gerçek var. İmtihan oluyoruz. Allah (cc) bizi “mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.”

Kader, rızık ve ecel değişmeyecek.. 

Düşünsenize, bütün bunlar olmasa nasıl imtihan oluruz. Birileri nasıl cennetin dibine yuvarlanır ve birileri nasıl cennetin zirvesine tırmanır..

Bütün bu olaylara bir de şu açıdan bakmayı denesek, şairin dediği gibi: “ey düşmanım sen benim ifadem  ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın..”

Rabbım bizi, sabreden, şükreden, direnenlerden eyle. Bize güç ve kuvvet ver. Bize yardım et. Bizim ellerimizle cezalandır zalimleri, bizim ellerimizle yardım et mazlumlara

Rabbim, gönlümüzü genişlet, sözlerimizi etkili, anlayışımızı güçlü ver. Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster. Hakta toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.

Bakın, Allah’a ve ahiret gününe iman edenler için zorluk yok..  Allah kadir-i mutlak, yani mutlak iktidar sahibidir. O, görür, duyar, bilir, hüküm sahibidir. “Ol” diyince olduran, “öl” diyince öldüren O’dur.. O zaman ne gam.

Değil mi ki Allah, tuzaklarını başlarına geçirecektir. Mekerallahu! Değil mi ki Allah, onların işlerini sarp dağlara sardıracaktır.. Değil mi ki, bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş olabilir..

Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmeyecektir.. Zulm ile abad olunmaz. Mazlumun ahı ile Allah arasında perde yoktur.

Biliyoruz ki, “zafer inananlarındır ve zafer yakındır”. Biliyoruz ki “Mahzun da olmayacağız”. Ve biz biliyoruz ki, “Herkes için yaptığının tam karşılığı” eksiksiz verilecektir..

Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah (cc) bizi yeryüzünün varisi kılmak istemektedir. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah, yeryüzünü bize mescid kılmak istemektedir. Tabii Yusuf’un önce olgunlaşması gerekiyor. Medrese-i Yusufiye bir çile mektebidir aslında..

Hz. Musa’yı hatırlayalım. Bir yanda denizin yarılması, kudret helvası, bıldırcın kebabı ve ardından 40 yıl süren Tih çölü imtihanı..

Hz. Süleyman’ı hatırlayalım.. Ya da Ebrehe’nin ordusunu. Ebabil kuşlarını..

Biz hâlâ bu mucizelerin içinden geçiyoruz. Tarih tekerrür ediyor.

Biladı Şam! Tarihte ilk cinayetin işlendiği ilk yerdir.. Hz. Adem’in iki oğlu, Habil ile Kabil arasındaki ilk kavgada ilk kardeş kanı burada döküldü.. Şam ile Necef/Kerbela arası 800 Km.. Türkiye’nin güney koridorunda 1100 Km kan gölü.. Osmanlı’dan koparıldığı günden bu yana kanayan bir coğrafya..

Bizim inanç dünyamızda, daha önce de ifade ettiğim gibi, Ebabil kuşları Fil ordularını yener.. Hüdhüdler bize düşmandan haber verir. Allah dilerse kafirler, bukalığı İblisler ve cinler eli ile bize yardım eder, İfrid birilerinin tahtını alır getirir bize.. Bakarsınız Hızır (as) ile buluşmuşuz..

Düşmanlarımızın apansız yakalanıp aciz bırakılması bizim için sürpriz olmaz.. Biz biliriz ki, zulmün kemali, zevalinin işaretidir.. Ve yine biliriz ki, karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır ve Allah’tan başka, hiçbir şey ebedi değildir..

Bakın Ecel bir yokoluş değil. Ya da Ecel erkene alınmaz ve ertelenmez. Akacak kan damarda durmaz. Şehidler için ölüm yoktur. Onlar Şahidliklerinin karşılığını eksiksiz bir şekilde cömertçe alacaklardır.. Bu şehadetin müsebbibleri için pişmanlık dolu, acı bir gelecek vardır..

Ecelimiz ömrümüzün kefilidir aslında. Eceli gelmeden kimse hiç kimseyi öldüremez.. Şehidlik ne kadar yüce bir makamsa, bu şehadetin müsebbibi ise o derece alçaktır.

Bu süreç çileli ve zor bir süreçtir.. Asırlar süren bir zulüm döneminin sonuna geldik. Asırlar süren makus talihimizin sonunda trajik tecrübelerin ardından esenlik dolu günler bizi bekliyor..

Hayat dağlar tepeler gibidir. Gece gündüz gibi olaylar acı-tatlı birbirini izler.. Bizim musibetler karşısında sabredenlerden olmamız, haksızlıklara, zulme karşı direnenlerden olmamız, nimetler karşısında şükreden ve infak edenlerden olmamız gerekiyor..

Bu süreçte adaletten ayrılmayacağız. Bileceğiz ki barış herkes için en iyi olanıdır.. Bir topluluğa olan düşmanlığımızın bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerek. Tefrikaya düşmeyeceğiz. İstişare ve şûradan ayrılmayacağız. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olacak.. “Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler” diyeceğiz.. Taife giden peygamber gibi olacağız. Yoksa nasıl veresetül enbiya olabiliriz ki!

Allah’tan başka hiç kimse bizim İlahımız ve Rabbimiz değil. Ve biz kimsenin İlah’ı ve Rabbi değiliz. Ne zulmederiz, ne zulme boyun eğeriz. Biz Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Sadece Müslümanlar için değil, sadece insanlık için de değil, kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, biz bundan kendi nefsimizi sorumlu tutarız. Yıkık bir köprüden geçerken ayağı sürçen bir keçinin sorumluluğu bize aittir. Hiçbir Müslüman dünyada olup bitenler görmezden, duymazdan, bilmeden gelme hakkına sahip değildir. Bütün insanlığı hayrına olmayan bir çözüm önerisi bizim önerimiz olmayacak.. Biz Hakk’ın ve halkın, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağız. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağız, zalim babamız da olsa mazlum düşmanımız da olsa. Ve işi ehline vereceğiz. Bileceğiz ki, ehliyet ve liyakat imandan önce gelecek. Kendi özel ve tüzel nefsimizi başkalarından haksız bir şekilde üstün tutmayacak, bu yolda hileye başvurmayacak, yalan söylemeyeceğiz. Zor bir döneme giriyoruz.. Vel Asr!.. Muhakkak ki, insanlar hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih amel sahipleri, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna. “Sabredenleri müjdele ki, onlara bir bela eriştiği zaman: ‘Biz Allah içiniz ve biz ona döneceğiz’ derler. İşte Rab’lerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara, 2/155-157) Sabır, sabır.. “Sabrın sonu selamettir”. Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın. Selâm, sabır ve dua ile..

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.