Başörtüsü
Ne anlamı var, ne zarafeti var, ne zekâsı var, tümüyle anlamsız, kaba, zekâdan yoksun bir yasak.
Askerî hastanelere başörtüsünü “türban” biçiminde bağlayan kadınları almıyorlarmış.
Hastanelerin girişlerinde “iğne kutuları” bulunuyormuş, “türbanlı” kadınların türbanlarını tutturmak için kullandıkları “iğneler” burada çıkartılıyor, örtüleri askerlerin istediği biçimde çene altından bağlanıyormuş.
Bir kadının saçlarını hangi biçimde örteceğinden askerlere ne?
“Çağdaş, modern” olduklarını sanan birçok insanın bu manasız yasağı desteklediğini de görüyoruz, bir de tam tersini düşünsünler; belediyelere ait kuruluşlara kadınların başının açık girmesi yasaklansa ne diyecekler?
Bir kadının “saçlarıyla” ilişkisi resmî otoritelerce belirlenebilirse, bunu “mantıklı” bulursanız, bir başka “resmî” otoritenin de “saçlarla” ilgili bir başka yasak koymasını da mantıklı bulmak zorundasınız.
“Açarsa haklı, kapatırsa haksız” diyemezsiniz.
Bir kadının saçlarını ne yapacağına karar verecek resmî bir merci yoktur.
Bir kadının saçlarını açmasını ya da kapamasını emretmek aynı şekilde mantıksız ve manasızdır.
İkisi de zorbalıktır.
İster açar, ister kapar, isterse başörtüsünü çenesinin altından bağlar, isterse türban biçimine sokar, kime ne?
Bir hastane ziyareti, nasıl olur da bir örtü nedeniyle yasaklanabilir?
“Türbanlı” kızları üniversitelere sokmuyorlar, “türbanlı” hanımları askerî hastanelere almıyorlar.
Ne olmuş, askerlerle bazı yargıçlar bundan hoşlanmıyorlarmış.
Bu ülkede insanların nasıl giyineceğine askerlerle yargıçlar mı karar verecek?
Askerlerle yargıçlar, bu ülkede yaşayan insanların “efendileri” mi?
Yaşama biçimlerimizi onların emirlerine ya da zevklerine göre mi ayarlayacağız?
Bir insan “inancından” dolayı böyle giyiniyorsa kimse onun inancına ya da giyimine müdahale edemez.
Askerî hastaneleri ziyaret edenler “asker” değil, oraya “orduya yazılmaya” gitmiyorlar, bir hastayı ziyarete geliyorlar, neden “askerî talimatnamelere” uygun giyinmek zorunda kalacaklar?
Asker mi onlar?
Bizim generallere bakarsanız bu ülkede “herkes asker”, herkes onların emirlerine uymak zorunda.
Bir ülkede, bir başbakanın eşi, sadece giyim biçiminden dolayı o ülkedeki bir askerî hastanede yatan bir sanatçıyı ziyaret edemiyorsa o ülkede bir “hastalık” var demektir.
Üstelik çok da kaba bir davranış bu.
Başbakan, “eşinin gözyaşlarını” görmek zorunda kalmış.
Nasıl acı çektiğini tahmin etmek zor değil.
Eşinin başı bağlı olan birçok erkeğin aynı şekilde “eşinin gözyaşlarına” şahit olup kahrolduğunu tahmin edebiliyorum.
Kimin böyle bir hakkı var, kim ne hakla bu insanlara ıstırap çektirebiliyor?
Bu zorbalığı bu ülkede sona erdirmek gerekiyor artık.
Eski moda bir diktatörlüğü bu çağda hâlâ sürdürme çabasından başka bir şey değil bunlar.
Bu zihniyet, “insanların Batılı gibi giyindiği Doğulu bir diktatörlük” peşinde, bunu da çağdaşlık sanıyorlar; çağdaşlık giyimle olmuyor, fikirle, yaratıcılıkla, özgürlükle oluyor.
Dindar kardeşlerimizin de bu yaşananlardan bir sonuç çıkarmaları gerekiyor, onlara inançlarından dolayı yapılanlardan daha beteri Kürtlere ırklarından ötürü yapılıyor, aynı tür acılara Aleviler de hedef oluyor.
Bu gizli diktatörlüğe sadece “kendi özgürlüğünü” sağlamak için karşı çıkmak bir sonuç getirmez, her türlü baskının ortadan kalkması gerekir; Kürtler, Aleviler, solcular, emekçiler, dindarlar hep birlikte “özgürlük” için dövüşürlerse bir sonuç alınır.
MHP’nin ikiyüzlülüğü son “hastane” tartışmasında ortaya çıktı, bir anda “askerleri” destekleyiverdiler, eğer başörtüsü için dövüşen dindarlar, Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin hakları için dövüşmezlerse MHP gibi olurlar.
MHP gibi olmak ister misiniz?
Beğendiniz mi onların yaptıklarını?
Dürüst bir insan, herkesin hakkı için mücadele eder.
“Eşinin ağladığını” gören Erdoğan’ın nasıl içinin acıdığını anlayabiliyorum, benim varlığımla yokluğumun hiçbir fark yaratmayacağını bilsem de sonuna kadar başbakanın ve eşinin yanındayım bu meselede ama başbakan da buna benzer acıların Kürtlerin, Alevilerin, işçilerin evlerinde nasıl yaşandığını bilip sonuna kadar onların yanında olmalı.
Zorbalığa bir bütün olarak karşı çıkmalıyız.
Kimsenin zorbalıklardan dolayı ağlamadığı bir ülke yaratmak bizim elimizde; kararlı bir şekilde zorbalığa karşı çıkar, sadece bize benzeyenleri değil bize benzemeyenleri de savunursak zorbalık da biter, gözyaşları da.
Hepimiz aynı zorbalığın kurbanıyız çünkü.