Büyük felaket ve AKP'nin çıkmazı

Büyük felaket ve AKP'nin çıkmazı

O günlerde krizcilere pek iyi gözle bakılmazdı; ama geleceğin ekonomi politikalarının yerleşmesi açısından bu öngörüler çok önemli ipuçlarıydı.


Bugün bulunduğumuz hassas kriz noktası yine benzer bir dengeyi ifade ediyor. Krizin ana şiddet dalgası finansal piyasalarda büyük çöküş yaşatmış olmasına rağmen, acaba bu kadar mıydı diye de sormak lazım.


Bizim finansal piyasalar olsun gelişmiş ülkelerin finansal piyasaları olsun zaten benzer düşüş oranlarını eski sıradan kriz dalgalarında da zaten yaşamışlardı. Bu kriz 1929 buhranı ile eş değerde düşünülüyorsa o zaman finansal piyasaların daha da düşmesi gerekmiyor mu? Ben henüz yolumuzun bitmediğini düşünen tarafta yer aldığımı bir kez daha maalesef belirtmez zorundayım.


Ama zamanlama görüşümde bir kritik dönemde olduğumu da yeniden ifade etmem gerekiyor. ABD borsasında DOW endeksinin üç aya yakın süren yatay hareketinin önce yukarı kırılarak bir ara refah dönemi yaşatmasını bekliyordum. Bu geçici refah döneminin ardından gerçek büyük çöküşe olasılık veriyordum.


Geçen hafta DOW endeksi 8 binlerin altına sarkarak hassas nokta olan 7 bin 800'lere indi. Eğer bu hassas dengede tutunamaz ise o kara günler yükseliş yaşanmadan şimdiden başlayabilir. Açıkçası bu kara tablodan dünya adına ve ülkem açısından oldukça tedirginim.


Finansal fiyatları neden yakından izlemek gerekiyor? Çünkü kriz üç aşamalı bir hareket sergiliyor. Önce finansal fiyatları çökertiyor, ardından finansal kuruluşlar etkileniyor ve son aşamada reel sektör çöküyor. Hatırlarsak 2008 ortasında “ne krizi” demeçleri veren ülkemiz ekonomi yönetiminin bu zincirleme hareketi iyi kavrayamadığını görmüştük.


Benim gerçekleşmeyen bir başka beklentimin önemi de yine bu krizde ortaya çıkıverdi. Şirketlerin finansman modelleri arasında olan ortaklık, birleşme veya halka açılma seçenekleri AKP döneminde oldukça gerilerde kaldı. Oysa ben yıllarca asıl bu piyasaların patlayacağını bekleyenlerdendim.


AKP döneminde en hızlı büyüyen piyasanın faize dayalı bankacılık sektörünün olduğunu gördük. Hükümetin kurulduğu dönemde kredi kullanım oranı milli gelirin yüzde 13'lerindeyken bugün bu oran yüzde 38'lere fırlamıştır. Bu dönemde ise borsamız yılların enflasyonuna rağmen hâla 2000 yılına dönebildi.


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahi son açıklamalarında şirketlere sermaye piyasalarından faydalanmalarını salık veriyor. Bugün krizin kritik aşamasındayız ama piyasalarımızdan sadece bankalara ne kadar güvendiğimizi konuşabiliyoruz. Yine tek çare ve kurtuluş yolunun bankalarımızda olduğunu öğüt veriyoruz.


Yazık değil mi bu kıt tercihe mahkûm olmuş bir ekonomik düzende yaşamaya. Yazık değil mi tek çıkışı faiz düzenine bırakmaya. Yazık değil mi yıllarca söylenen reel kaynak piyasalarını çalıştırmaya.


Nasıl krizde kritik aşamadaysak alternatif piyasaları açmada da o kritik aşamadayız. İş Başbakan ve Bakanlar Kurulu'nda bekliyor. Bir imza esarete devamı yoksa “faiz düzenine son” mu kararını verebilecektir.


Karar sizin!



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi