Fakir paketi!
Tecrübe kriz dönemlerinde daha bir önem kazanıyor demek ki. Türkiye'nin krizden çıkış senaryolarında sıkça yaşadığımız eski krizler, tecrübe avantajı olarak değerlendiriliyor. Ama yönetimsel olarak kriz tecrübesi olmayan bir durumla ile karşı karşıyayız. Sevinmeli mi; yoksa üzülmeli miyiz?
Mevcut yönetim bir kriz sonrası geldi söylevini sadece 2001 krizi ile ilişkilendirmek büyük haksızlık olur. Bu hükümet 28 Şubat krizi ile de ilişkilidir. Hatta 1992 uygulamaları ile ateşlenen "erken emeklilik, kamu bankalarını sömürme" krizleri ile de ilişkilidir. Hükümeti Türkiye'ye 1992'li yıllardan başlayarak 2002'ye kadar on yıl kaybettiren siyasal süreçlerin tasfiyesi olarak görebiliriz.
Ama bugün krizleri defetme noktasında hükümeti ve hatta TC Devleti'ni bir bütün olarak anlık müdahalelerde tecrübe eksikliği ile de değerlendirebiliriz. Devlet olarak bağımsız kamu kurumlarını ve kurullarını da aynı kefenin içerisine alabiliriz.
Küresel krizin ilk adımlarında "refah kısıcı" para politikası kararlarını bağımsız bir kamu kurumu almadı mı? Oysa o kararlar esnasında ve sonrasında kamu kurumunun öngörü kapasitesi herhalde bir kez daha sorgulanabilirdi. Veya yıllardır reel sektörü sadece bankalara mahkûm eden bir "piyasa yönetimi" anlayışının çıkmazlarını şimdi net olarak görebiliyoruz.
Yiğidin hakkını verme noktasını da unutmayalım. Belki de bu krizde mevcut siyasal dağılımda en büyük şansımız şu anki yönetim olmalıdır. Aksini düşünmeye geçmiş yılların hafızası yardımcı olacaktır.
Türkiye'nin kaybedilen 10 yılını geri kazanma noktasında önemli adımlar atıldı. Özellikle sosyal güvenlik reformunun önemi herhalde yıllar sonra da anlaşılacaktır. Zaten bugün kriz var diyen 60 yaş altındaki emeklileri dinlemek bile kâbus gibi geliyor. Nedeninde katkısı olunan krizden şikâyetçi olmak çok zor olsa gerek. Tıpkı "aileyi batıran baba"dan kurtarıcı olarak yardım beklemek gibi bir durum.
Bugün yapılan uygulamalardan ziyade ek yapılması gerekenlerden de bahsedelim. Uzun vadede çözüm bekleyen reformlar yanında kısa vadeli yapılması gerekenlere de özel önem arz ediyor.
KRONİK İŞSİZLİK
Son haftalarda üzerine ısrarla titrediğim konuyu yeniden hatırlatmak istiyorum. Bugün Türkiye'nin yaşadığı işsizliğin önemli bir kısmı kroniktir.
Düz liselerde dümdüz yetişen mesleksiz gençlerimiz nasıl iş bulabilsin? Ekonominin en canlı olduğu yıllarda dahi işverenin uygun işçi bulamadığını biliyoruz. Hatta bir veya birkaç yıl öncesinde bile işsizlik oranımızın 2001 krizinin üzerinde olmasını nasıl izah edebiliriz. Kronik sorun çözülmediği sürece ekonomi canlansa bile işsizlik oranımız hep yüksek kalacaktır.
Kriz eğer fırsat ise Türkiye, 28 Şubat süreci ile oluşturduğu hiçbir mesleği olmayan işsizler ordusunun sorununu çözmelidir. İş artık tıkanmıştır. Bu işsizliğin ana kümesi 28 Şubat sürecinin uzun vadeli etkisinden başka bir şey değildir.
TRANSFER DEĞİL YATIRIM
Türkiye 2001 krizinde en fazla kamu ve banka sorunlarını yaşamıştı. Bu nedenle bankalarımızı reforma tâbi tutarken kamu ise adeta elini eteğini çekerek, borç öder duruma gelmişti.
Ülkemizin 90'lı yıllarda uygulanan şov politikalar ile yıllardır büyük altyapı yatırımları yapmadığını biliyoruz. Özel sektör odaklı yatırım hamlesi adeta 2002-2008 döneminde doygunluk noktasına vardı.
Artık sıra kamuda!
Hatta kamu yatırımlarında 2006 sonrasında başlaması beklenen büyük hamleler maalesef 2008'de bir kısım başlayabildi. GAP, KOP yatırımları buna çok güzel örneklerdir.
Türkiye krize karşı acil ihtiyaç haline gelen büyük altyapı yatırım hamlesini diğer bölgelere de yaymalıdır. Bugün güney bölgemizde kriz yok derecesinde bir hava vardır.
Türk milletini heyecanlandıracak büyük kamu yatırımları ile bütçe açık vererek ekonomik yapı desteklenmelidir.
FAKİR TEDBİRLERİ
Açıklanan son ekonomik paketi tek başına çözüm olarak değerlendiremeyiz. Öncelikle paket süre ile sınırlı ve kamu gelirlerinden feragat ediyor. Stok eritmeye yönelik bir paket. Oysa oto olsun konut olsun bu sektörler sıkıntıya rağmen krize karşı fiyat direnci gösteriyor. Siz kriz nedeni ile ciddi bir fiyat düşüşü yapan oto-emlak sektörü gördünüz mü?
Hükümetin vergi indirimleri tüketiciyi desteklerken aslında üreticinin krize karşı direnci artıyor. Oysa vergi indirimleri ile devletin geliri azalıyor, bütçe açığı artıyor. Bu nedenlerle önlemler paketi transfere dayalı fakir paketi olarak değerlendirilebilir.
Önlemler sadece bir öncü paket olarak düşünülürse çok iyi sonuçlar alınabilir. Kazanılan sürede adım adım gerçek paket devreye alınabilir. Mesela finans kesimi ile reel kesim arasında kopan bağlar yeniden bağlanabilir. Kamu yeni harcama politikalarını oluşturabilir, kamu bankalarını devreye alabilir.
Kısaca Türkiye alım gücünü indirimlerle artıracak önlemler yerine, gelirleri artıracak önlemlere ağırlık verebilir. İç talep kesilmesi aynı zamanda işsizliğin de bir türevi olarak düşünülürse gerçek çözümlere ulaşabiliriz.
Ormana bekçi almak yerine ormandan ürün üretecek istihdamı gerçekleştirmeliyiz. Yani paraları üretimden transfere değil, artırarak yeniden üretim sürecinin içine almalıyız.