Kuyu!

Kuyu!

“Kuyunun suyunu içmeyin” demişler. Kimine göre, kuyuya ceset atılmış, üzerine çürüsün, kimlikleri belli olmasın diye asit dökülmüş.. Hem ceset var hem de asit. Başkaları da bunları içip ölmesin diye söylenmiş sanki..
Albay Uğur diye birinden söz ediliyor. “Ergenekon tutuklusu emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un ismi kayıtlara ‘PKK öldürdü’ şeklinde giren Albay Rıdvan Özden cinayetinde de geçmişti. ‘Fatih’ kod adlı PKK itirafçısı, Albay Özden’in dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un kurduğu ve kendisinin de içinde bulunduğu 9 kişilik ‘yetkileri sınırsız’ ekip tarafından öldürüldüğünü söyledi. Ergenekon tutuklusu Albay Uğur, Şener Eruygur’un Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde Jandarma İstihbarat Teknik Daire Başkanıydı.”
Tuncay Güney, Silopi’de öldürülerek asit çukurlarına atılan çok sayıda Kürt olduğunu öne sürmüştü. Güney, “Küçük’ün ekibi ve JİTEM’cilerin kullandığı mekanlar buralarıydı. Net adres olarak, Habur sınır kapısına giderken Mardin’in eski ilçesi Cizre’den sınıra yakın yerde solda karşına bir tesis çıkar, askerler koruyordur. Orayı kazarsan çok ceset çıkar. BOTAŞ’ın Diyarbakır, Batman, Adıyaman’da da işletmeleri var, oralara da bakılsın” diyordu..
Ceset fışkıracak toprağı sıksan!
Eğer asit kuyuları doğru ise, yeni bir skandalla karşı karşıya kalacağız demektir.. Bu, tarihe malolacak bir katliamın ortaya çıkması anlamına geliyor..
İddialar doğru ise Nazi subaylarının işkence ve cinayetlerinden ne farkı var bunun?.
Genelkurmay’ın Basın Sözcüsünün açıklamaları bu iddialar karşısında çok da inandırıcı gelmiyor..
Peki, mesela Albay Özden’in PKK tarafından değil de, Ergenekon tarafından infaz edildiği ortaya çıkarsa, o zaman bu açıklamayı yapanlar / yaptıranlar istifa edecekler mi? Sorumlulardan hesap sorulabilecek mi?
Bu işler olurken, zamanın Genelkurmay, ordu ve kuvvet komutanlarının bu işlerden hiç mi haberleri yoktu ya da vardı da susuyorlar mıydı, yoksa onlar da işin içinde miydiler?.
Ergenekon’da artık dönemin Genelkurmay başkanlarının adları da telaffuz edilmeye başlandı.. Karadayı, Kıvrıkoğlu, bazı kuvvet komutanları, Koman ve diğerleri.
Sahi Ergenekon’un muvazzaflar arasındaki uzantılarının hâlâ neden üzerine gidilmiyor?
Bu iddiaların en kısa zamanda araştırılarak gerçeğin ortaya çıkartılması gerek.
Daha ilk günden bulgular, ne yazık ki, iddiaların doğruluğunu gösteriyor..
Birini öldürüyorlar, sonra öldüreni de öldürüyorlar..
Bu işlerin vatanseverlikle ilgisi yok..
YÖK eski Başkanı Gürüz’ü ulusalcı bilirdik, Amerikancı çıktı..
Doğan Media da ulusalcılara destek veriyordu değil mi, Alex Springer gerçeği bize başka şeyler söylüyor..
Zaten bu çeteyi soğuk savaşta ABD, NATO kurmadı mı, onlar eğitmedi mi, parasını onlar vermedi mi? Aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdıran kimdi?
Tavşana kaç, tazıya tut! Sonuçta dostlar alışverişte görsün..
Nereyi kazsan bomba çıkıyor.
Günlerdir Gazze vesilesi ile Güneydoğu’dayım.. Mardin, Diyarbakır, Urfa, Batman, Bitlis, Midyat, Siverek... Vatandaşa soruyorum, “Bu haberlere ne diyorsunuz?” diye.. Herkes bu iddiaların on katı daha vahim en az 10 olay anlatıyor.. Daha sıra buralara gelmedi. “Şehirden kırsala doğru açıldıkça daha neler duyacaksınız” diyorlar..
Tuncay Güney’e göre öldürülenlerin kemiklerini bulamazlar. Çünkü önce plastik fıçılarda cesetleri eritip sonra kuyulara döküyorlarmış..
Belçikalılar Kongo’da Lumumba’ya yapmışlardı aynı şeyi.. Patrice Lumumba (2 Temmuz 1925 - 17 Ocak 1961), Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin ilk başbakanı idi. Belçika Kongosu'nun Kasavi bölgesinde doğdu. Kongoluların kurduğu bir misyoner okulunda eğitim gördü ve Leopoldville (Kinşasa) ve Stanleyville'de (Kisangani) rahip ve gazeteci olarak çalıştı. Ardından 1955'te Lumumba bir sendikanın başkanı seçildi ve Belçika Liberal Partisi'ne katıldı. 1958'de Kongo Ulusal Hareketi'ni kurdu. Beyazların eğittiği bir siyahtı. Ama onların dediği gibi yapmayınca önce iftiraya uğradı.. Malum media, aleyhinde yayın kampanyası başlattı. Tehdit edildi. Sonra da Lumumba iki arkadaşıyla birlikte muhtemelen 17 Ocak 1961 saat 9:40'la 9:43 arasında infaz edildi.. Şubat 2002'de Belçika hükümeti “Lumumba'nın öldürülmesinde sorumluluk sahibi olduğunu” kabul etti. Temmuz 2002'de ABD hükümeti ve CIA'in, Lumumba karşıtlarına para ve politik destek yardımında bulunarak ve Mobutu'ya silah ve askeri eğitim sağlayarak Lumumba'nın öldürülmesinde rol oynadığı ortaya çıktı.
Orada da halkın dili, şehir isimleriyle uğraşmışlar. Kıyafetleri ile, yedikleri, içtikleri ile.. Toplumu çağdaşlaştıracaklar ya! Dinleri ile uğraştılar.. Sonra da öldürdüler.. Fransa’nın Çad’da yaptığı farklı bir şey miydi? Ya da Hindistan’da, Çin’de yaptıkları? Amerikalıların Kızılderililere yaptığı.. Sonuçta çıkarları sözkonusu olunca ilkelerini unutuyorlar. “Bir damla kan, bir damla petrol” hesabı..
Bugün Gazze’de olanlar da dün olanlardan farklı değil..
Sahi bugün CHP’nin, ÇYDD’nin, ADD’nin, bazı vakıf, sermaye grubu, media grubunun yaptığı farklı bir şey mi?
Sonunda zalimler de tek bir ümmettir.. Bunun Türkü, Arabı, Kürdü, ya da Belçikalısı, İngilizi, Fransızı, Amerikalısı, Rusu olmuyor..
Hep aynı şey! Tarih tekerrür ediyor. “Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” der Akif!
Artık ders alsak iyi olacak..
Ergenekon gerçeğinin patenti belli.. Ulusalcılık, birileri için sadece ucuz bir makyaj malzemesi.. Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet arama peşinde.. Bu tuzağa düşmeyelim..
Ha! Bu arada Tolon paşamız da tahliye olmuş. Gözü aydın.. Önümüzdeki günlerde müşteki olduğu davanın yeni bir duruşması var, bekleriz efendim! Nereden nereye.. Hani derler ya “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” diye.. “Etme-bulma dünyası” burası.. Buradaki hesap burada bitmeyecek daha, bir de ahiret boyutu var.. Buradaki daha ne ki! O gün kimse belgeleri saklayamayacak ve ölüler dirilip gelecekler..
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi