Şemdinli üstü az ayrılıkçı az ulusalcı karışım

Şemdinli üstü az ayrılıkçı az ulusalcı karışım

Biliyorsunuz, terör örgütü PKK özünde bir Marksist oluşumdur. Zamanla bölgede taban tutabilmek için ‘dini’ figürleri kullandığını biliyoruz. YAŞ kararıyla ordudan atılan eşi türbanlı subaylara ‘Bize katılın, burada daha özgür savaşırsınız’ çağrısında bile bulundular.


PKK’nın siyasi uzantısı DTP’nin yol haritası da farklı değildir. Kimi zaman teröristler için ‘şehit’ dediler, camilere gittiler, başörtülü annelerin ellerini öptüler, Ramazan yardımı yaptılar, bölgedeki tarikatlar ve cemaatlere sıcak mesajlar verdiler.

Fakat, türban tartışmasıyla birlikte ilginç bir gelişme yaşandı.

DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Radikal’in geçen Pazar ekindeki söyleyişinde ‘ Kemalist, sol, muhalif ve aydın çevreler’ olarak nitelediği kesimleri, ‘ gerici güçlere’ karşı işbirliğine çağırdı.

Bu çağrı, PKK/DTP ekseninde yeni bir konseptti.

Hayretle şu satırları okuduk: ‘...sol çevreler, laik, aydın ve Kemalist güçlerle demokratik Kürt siyasetine karşılıklı tanıma ve tanışma çağrısı yapmak gerekmiyor mu? Kemalistler, sol, muhalif ve aydın çevreler Kürtlerle uzlaşmanın kaçınılmazlığına inanıyorsa... modern aklın ve demokratik kültürün birbirini kabul eden zemininde buluşabilmelidir.’

İlginç bir koalisyon değil mi?

Düşünün; Veli Küçük ile Aysel Tuğluk, Tuncay Özkan ile Ahmet Türk el ele türban mitinglerine katılıyorlar! ‘ Veli Küçük cezaevinde, nasıl katılacak?’ diye endişelenenleri rahatlatmak için de ‘ iyi hal kağıdı’ düzenliyorlar!

Sonra hep birlikte slogan atıyorlar: ‘Türkiye laiktir, laik kalacak!’

Zaten ‘ iyi hali’nden şüphe duymadığımız ‘ iyi çocuk’ aralarında! Düzenekli karışımları iyi biliyor!

Türban mitingi için bir de Şemdinli’yi seçerlerse, tadından yenmez!

Şemdinli üstü az ayrılıkçı az ulusalcı karışım...


Laik yasak şeriatçı gerekçe


CHP Lideri Deniz Baykal, türban konusunda kendisine ‘ Sen ne anlarsın bu işten?’ diyen Başbakan Erdoğan’a nazire yaparcasına, dünkü meclis grup konuşmasında türbanın İslam dinindeki yerine ilişkin dini fetvalar verdi.

Önce, örtünmeyle ilgili İslami kesimdeki yorum farklılıklarını sıraladı. Sonra bunları derecelendirdi. Ardından ekledi: ‘ Şimdi bunlar İslami yorumlardan en radikalini tercih ediyorlar. Bu yorumun anayasa hükmü haline getirilmesi yanlıştır

Benzer bir yaklaşıma, geçen pazar gecesi Habertürk’te yayınlanan Melih Meriç’in sunduğu Basın Kulübü programında rastladım. Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın ve Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, bir ara türbanın İslam’da yeri olmadığını anlattı.

Üstelik, hocalarımızın, ‘ Ben bu işlerden anlamam ama...’ diye başlayarak fetva vermeye başlaması ise manidardı.

Bir yerde dayanamayıp devreye girdim; ‘ İslam’ın kesin emriyse üniversitelerde serbest bırakacak mısınız?’

Açıkçası, neyi ispat etmeye çalıştığımızı anlamış değilim. Bir taraftan, dini referanslarla kanunların değiştirilemeyeceğini söylüyoruz, aksi halde laikliğin zedeleneceğini ve rejimin büyük tehdit altında olacağından endişe duyuyoruz, diğer taraftan yasağın gerekçesini din içinde arıyoruz!

Anayasanın değiştirilemez hükümlerinden olan laiklik ilkesine aykırı görülen türbanın, üniversitelerde neden yasaklandığını anlatırken referans olarak İslam hukukuna başvurulmasının ne gibi akli gerekçesi olabilir?

Yani; Laik yasak, şeriatçı gerekçe...


Çene altı, nasıl girdi?


Türbanla ilgili düzenlemenin iki boyutu var: Birincisi anayasal, diğeri yasal değişiklik. Anayasadaki değişiklik teklifi, genel düzenleme içeriyor. Asıl tartışma, Yüksek Öğretim Kanunu’nun geçici 17. maddesine eklenen ‘ çene altı’ formülünden kaynaklanıyor.

MHP tarafından önerilen ve AK Parti tarafından kabul edilen bu değişiklik düşüncesi, türbana karşı olanlar kadar türban takanları da tatmin etmedi. Onun da ötesinde, baş bağlama şeklinin kanunla düzenlenmesi biraz garip geldi topluma.

Tartışma sürüyor.

Başbakan Erdoğan, sürecin durdurulmasını isteyen DSP Genel Başkanı Zeki Sezer’e şöyle diyor: ‘Anayasa değişikliğiyle ilgili süreç devam ediyor, geri çekmeyi düşünmüyoruz. Ama YÖK kanunuyla ilgili düzenleme için hala vakit var. Eğer bir katkıda bulunmayı düşünüyorsanız, kanun teklifinin görüşmeleri sırasında bunu yapabilirsiniz, biz de yardımcı oluruz.’

Yani, 17. maddeyle ilgili yeni tartışmanın özünde, başbakanın bu sözleri yatıyor. Bu konuda yeni bir mutabakat olur mu, olursa nasıl olur, bu konu hala muallakta.

Ancak, çok anlamlı bulmadığım ‘çene altı’ bağlama şekli üzerinde yeni mutabakat yolu açık gözüküyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi