O plan çöktü, ‘iç işgalciler’ yenildi
“İç işgal” projelerinin tamamı çöktü.
Türkiye'ye yönelik acımasız saldırı planlarının hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Erdoğan ve AK Parti yönetimlerini devirmeye, Türkiye'yi yeni yüzyıla hazırlayan kadroları tasfiye etmeye, yeni nesil vesayet sistemi oluşturmaya dönük bütün girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı.
Sokak terörü üzerinden, dış istihbarat konsorsiyumu üzerinden, sistem içi darbe girişimi üzerinden, eskinin iktidar belirleyici oligarkları üzerinden, entelektüel terör üzerinden, bütün bunları tek bir cephe haline getirip sahaya sürme hesapları üzerinden, Türkiye'nin yüzyıllarını belirleyen o ana omurgayı parçalama siyaseti üzerinden, tarih yapıcı kadroları birbirine düşürmeye dönük fitne-fesat üzerinden yürütülen bütün teşebbüsler hezimetle sonuçlandı.
İntihar bombacısı gibi Türkiye'ye saldırdılar
Bu projelere yatırım yapanlar nerede? Bu hesaplara göre cephe seçen siyasi partiler, örgütler, yazar-çizerler, sermaye çevreleri nerede? Hepsi kaybetti.. Her başarısız proje sonrası onlara yeni formüller sundular, cesaret verdiler, yeniden sahaya sürdüler, “Bu sefer olacak” diye ikna ettiler.
Bu çevrelerin öyle hırsları, intikam arzuları, öfkeleri vardı ki, önlerine konulan her senaryoya büyük bir hevesle sarıldılar. İntihar edercesine, birer intihar bombacısı gibi gözü kara bir şekilde Türkiye karşıtı her plana sarıldılar.
Gezi'de sokak terörüyle hükümet devirecek, Başbakana kelepçe takacaklardı. Burayı Ukrayna sandılar. Bir-iki güne hükümet düşüyor, darbe yapılacak söylentilerine inandılar. İnanılmaz vandallık, çirkinlik örnekleri sergilediler. O ana damar ülkeye sahip çıktı. Hepsi darmadağın oldu.
17 Aralık'ta “muhafazakar görünümlü” bir yapı, devlet içinden, sistem içinden harekete geçirildi. Hükümet düşürülecek, Erdoğan ve ekibi tasfiye edilecek ardından Mısır'da olduğu gibi Türkiye'de idam mahkemeleri, meydanlara darağaçları kurulacak, binlerce insan içeri alınıp o ana omurgaya öncülük eden herkes tasfiye edilecekti. Türkiye'yi Mısır zannettiler. Hepsi darmadağın oldu, kendilerini besleyen o istihbarat örgütlerine sığındılar.
İç işgalciler için çok acı bir son
İkinci fiyaskodan sonra terör ve etnik ayrışma yeniden sahneye sürüldü. Ama bu sefer bir terör değil, iç işgal girişimi olarak. Ülkenin güneyinde bazı ilçelerde PKK üzerinden işgal başlatıldı. İstanbul'daki sermaye ve medya karargahları, gazete köşecileri bu işgale övgü düzüyor, Gezi ve 17 Aralık fiyaskolarının öfkesiyle Türkiye'ye saldırıyorlardı.
Vatan hainliği, ihanet yeniden konuşulur kavramlar haline geldi. Sınırın Suriye tarafında PYD/YPG üzerinden, içeride de PKK üzerinden Türkiye çevrelenecek hem de parçalanacaktı. Selahattin Demirtaş'ı gazetelerinde, televizyonlarında pazarlayanlar bu iç işgal girişiminin ortaklarıydı. Tarihte örneğine çok az rastlanır ihanet örnekleri sergileniyordu. 1 Kasım'da o tarih yapıcı ana omurga ülke yönetimine el koydu. Yüzyılların mirası ve ferasetiyle ülkeyi koruma refleksi harekete geçmişti. “İç işgalciler” için çok acı bir son hazırlandı. Onlar da darmadağın oldular.
HDP ve PKK'ya intihar tuzağı
Geride PKK'nın şehir eşkıyaları kalmıştı. Onları da çoktan gözden çıkarmışlardı. İlçelere sıkışan bu kişiler, onları sahaya sürülenler tarafından ölüme terkedildi. Bölge insanı onlara zaten sahip çıkmıyordu, imdat çığlıklarını duyan yoktu. Birileri ölümleri üzerinden bir oyun kurmuştu. Hem onlar kaybetti hem de oyunu kuranlar. Yürütülen operasyonlardaki kararlılık ortada. Şehir işgalleri, efendilerinin vadettiği gibi olmadı. Kaybettiler. Hatta ölüm tuzağına çekildiler.
Demirtaş'ın son Rusya ziyareti, PKK'nın şehir timlerinin akıbetini HDP'ye yaşattı. Siyasi olarak bittiler. Artık HDP üzerinden bir çözüm ya da deneme mümkün görünmüyor. Siyasi olgunluk sınavından geçemeyen HDP, tükenişin kapılarını araladı. Hem PKK hem de HDP intihara sürüklendi, kendilerine kurulan tuzağa düştü. “İç işgalciler”in kendileri üzerinden tezgahladığı son senaryo bu sefer onları harcamıştı çünkü.
Hiç mi yüzünüz kızarmaz sizin!
İç işgalciler ise öylece orada duruyor. Artık yeni denemelere mecalleri kalmadı. Öyle bir pozisyon değiştirdiler ki, sanki iki ay önce, beş ay önce, bir ya da iki yıl önce bu olaylar yaşanmamış gibi, o kirli senaryolarda yer almamışlar gibi kendilerini aklama derdine düştüler.
Siyasi tarih, böylesine bir kıvırmaya, böylesine bir yüzsüzlüğe tanık olmamıştır. Yahu madem böyle yapacaktınız, üç yıldır neden kan üzerinden, darbe üzerinden, terör üzerinden bu ülkeye saldırıp durdunuz? Dün Demirtaş'ı pazarlayanlar, PKK'ya terör bile demeyenler bugün Demirtaş “yüzsüzmüş, bizi aldatmış” diyor! Beraber olduğunuz herkesi intihara sürüklediniz. Şimdi hiç sıkılmadan “onlarla hiçbir alakamız yok” diyorsunuz! Hiç mi yüzünüz kızarmaz sizin!
Unutmayın, bu milletin hafızasında o kirli geçmiş temizlenmez! Üç yıldır bu ülkenin çektiği bütün sıkıntılarda imzanız var, bu imza silinmez.
İç işgalcilerin senaryoları çöktü. Bu senaryolara karşı verilen mücadele, o acımasız direniş, bundan sonra önleyici tedbirler şeklinde devam edecektir. Kötülüğün sonu yoktur, bugün af dileyenler önlerine sürülen yeni senaryolara da tam destek verecektir.
Büyük savaş Türkiye, hala anlamadınız mı?
Türkiye içeriyi temizlemeden çevresine bakamaz. Bunu bildikleri için hep içeriden vuruldu. Hem de o af dileyenler üzerinden. Çevreden kuşatılırken, içeriden bunlar üzerinden felç edildi. Öyleyse Cizre ve Silopi'deki işgal girişimleri kadar, Demirtaş'ın Moskova ihaneti kadar onlar da ihanet içindedir ve aynı cürmü işlemişlerdir.
Bundan sonra iç işgal değil, dışarıdan işgale, çevrelemeye ve kuşatmaya karşı mücadele verilecektir.
Hala anlamadınız mı?
Asıl savaşın Türkiye ile olduğunu, Türkiye'yi durdurmak için Doğu'nun ve Batı'nın güçlerinin ortak hareket ettiğini, ülkemizin adım adım çevrelendiğini, bütün zaaf alanlarımıza müdahale edildiğini, sınırlarımız dışında hassasiyet gösterdiğimiz bütün bölgelere özellikle müdahale edildiğini anlamadınız mı?
Mesele Suriye değil, mesele Türkiye'yi durdurmak.
Bunun için içeride ve dışarıda tam bir koalisyon var. Birbiriyle kavgalı olanlar bile beraber hareket ediyor. Türkiye'de sıradan bir gazeteci ile dışarıdaki devasa ülkeler aynı dürtü ya da korku ile hareket ediyor. PKK'yı sahaya sürenler, Demirtaş'ı silahlı bir kişiliğe dönüştürenler, Kuzey Suriye Koridoru ile Türkiye'yi sıkıştıranlar, Tahran-Moskova üzerinden baskı kuranlar, YPG'yi sınırlarımıza salanlar, bölgenin yeni haritalarını çizenler hep aynı çevreler, aynı küresel koalisyon, görmüyor musunuz?
Musul da direniş hattımız Halep de..
Terörle, PKK ile gözlerimiz kör edilirken etrafımıza kalın duvarlar örülüyor. Türkiye'den yüz yıllık meydan okumanın intikamı alınıyor, hafızamız yeniden Anadolu içlerine sıkıştırılıyor, anlamadınız mı? Bütün bu gelişmelerin üst okuması, büyük resmi budur. 21. yüzyılın en büyük oyunu Türkiye'ye karşı oynanmaktadır.
Öyleyse biz de oyunu buna göre oynayacağız. 'Acımasız Direniş'i Türkiye'yi savunma üzerine kuracağız. Etnik kavgaya düşmeden, mezhep/kimlik ayrışmasına kapılmadan, içerideki hasarımızı tamir ederek dışarıya, bize yönelen kuşatmaya, çevrelemeye yöneleceğiz.
İşte asıl savaş budur. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük hesaplaşma budur. Yeni Büyük Oyun'un mağduru değil, oyun kurucusu olacağız. Bize sürpriz hazırlayanlar, kendileri büyük bir sürprizle karşı karşıya kalacak.
Bölgenin yeni haritasını çizerken, iç işgal üzerinden Türkiye'nin de haritasını çizmeye yeltenenler, bin yıldır bu coğrafyanın haritasının büyük oranda Anadolu üzerinden şekillendiğini görecekler. Öyleyse acımasız direniş artık Türkiye için değil, bütün coğrafya içindir.
Gazze de direniş hattımızdır Musul da, Halep de..
İç işgal projesi çöktü. Kuşatma yarılacak, dış tehdit projesi de çökecek. Biz bu büyük hesaplaşmaya varız. Gerisini onlar düşünsün.