Ramazan ile Koronayı Tokalaştırmak
Bizler tokalaşamıyoruz fakat onun yerine Ramazan ayı ile Koronayı tokalaştırmaya çalışacağız. Hani dilimizde çok güzel bir söz var ya, her işte bir hayır vardır diye… Şahsen diyorum ki, bazı işlerde bir değil birçok hayır vardır.
Cenab-ı Hak ayet-i kerimelerde, sizin kötü gördüğünüz şeylerde hayırlar, güzel gördüğünüz şeylerde şerler vardır, buyurmuyor mu? Bizler işlerin ve olayların sonuçlarını ve ne gibi meyveler vereceklerini göremiyoruz ki…
Çarık ile ayakkabının hikayesini bilirsiniz! Günün birinde çoban şehre iner ve ayağındaki çarıklar, vitrinlerde nazlı nazlı ışıkların altında duran ayakkabıları görünce söylemiş onlara: “Sende deridensin, bende! Ben dağlarda parçalanırken, sen vitrinlerdesin” ayakkabı cevap vermiş: “Sen benim gibi kesilip biçildin mi!? Makinelerden geçirilip delik deşik oldun mu!?” diye.
Kıssadan hisse, dünyada bizim için aynısı değil mi? Sınavımız ne kadar zor ve ağır geçerse, mükafatı da o nispette değerli olacağı kesindir.
George Sand’ın dediği gibi: “Istırap çekmemiş bir ruh, saadetten ne anlar!” Demek ki bizim saadetimiz olan Cennet bile burada(dünya) süsleniyor!
Onun için aziz dostlar, sınav meydanımız olan şu dünyada, sıkıntılar ve zorluklar olmaz ise, o zaman tedirgin olmalıyız diye düşünüyorum.
Şöyle bir sonuca varabilir miyiz? Biz Müslümanların dünyada ki gıdaları sıkıntı ve zorluklardır diye…
Bir müsteşrikin dediği gibi: “Dünya terzi dükkanı, ölçüyü veren gider.” Ölçümüzü nasıl veriyoruz acaba?
Gel gelelim Koronaya yine! Bu malum süreci Ramazan ayının girmesiyle birlikte artıya çevirmek işten bile değil. Normal günlerde zamansızlıktan ve malayani meşgalelerden cüz bile okuyamadığımız Ramazan ayları geçirmedik mi? Çok geçirdik!
Ya şimdi! Ne yapayım, zamanı nasıl doldurayım derdindeyiz. İmam-ı Şarani’nin zaman ile ilgili şu sözünü hiç unutmamalıyız: “Alelade bir insan, zamanı nasıl bitireceğini, akıllı bir insan ise, zamanı nasıl kullanacağını düşünür.”
Biliyoruz ki, Ramazanın son on günü itikafa çekilmek diye önemli bir sünnetimiz vardır. Yani o günlerde camii veya mescit gibi bir yerde adeta ‘manevi kamp’ gibi sadece ibadetle meşgul olmak demektir itikaf.
Şimdi bu itikafı, sadece on gün değil, Ramazan ayı boyunca uygulamak bizlerin elindedir. Şeytan vesvese verip, zaten evdesin, onun için böyle bir itikafın bir kıymeti olmaz, diyebilir bize... O vesveseye itibar etmeyelim. Cenab-ı Hak biz kullarını yapabileceğimiz işlerden sorumlu tutar.
Öyleyse haydi itikafa…
Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz buyurmuyor mu: “Ümmetim Ramazan-ı Şerifin feyzini ve yüksek şerefini bilmiş olsaydı, bütün senenin Ramazan olmasını isterdi.”
Korona sonrasına bakıyorum da, çok güzel ve hoş neticeler görüyorum. Birçok kişinin hayatı değişecek, dünyaya bakışı değişecek, insanların bakışı değişecek, acizliğimizi anladığımız derecede, ahiret hayatına meyil artacak. Dünya hayatının ne kadar kısa olduğu fikri canlanacak. Bu değişimlerin hepsinin müspet yönde olacağına inanıyorum.
Velhasıl, bu zor süreçten çıkacak olan mahsul, her halükarda güzel olacak.
Zaten Bediüzzaman Hazretleri de: “Her şey güzeldir, ya bizzat güzeldir ona hüsn-ü bizzat denir, ya da neticeleri itibarıyla güzeldir, ona da hüsn-ü bil gayr denir.
Hem dünya bizim için müvakkat kalacağımız bir misafirhane ve ticarethane değil mi? O halde ticaretini yap, yolculuğuna bak! Mahsulünü bekleme! Vadeli alacaksın.
Yolcu yolunda gerek!
Saygılarımla…