Suudi Veliaht Muhammed, Kabe’nin çatısında kime ne mesaj veriyordu?
Fırat’ın Doğu’suna “çokuluslu güç” yerleştirilirse Türkiye ne yapacak? Bir adım atma, o bölgede yükselen tehlike ile mücadele etme, ülkenin sınırlarını koruma imkânı kalacak mı? Çok acil bir şeyler düşünülmeli, çok acil harekete geçilmelidir.
Peki neden? Ne oluyor?
Fırat’ın Doğu’su Türkiye için bir gelecek meselesidir. Ülkemiz için en yakın ve en büyük tehdittir. Bu tehdidi ortadan kaldırmaya yönelik irade ve eylemi akamete uğratmak, bu yönde sinsiliklere başvurmak, bu amaçla bölgedeki bazı ülkelerle ve projenin mimarlarıyla iş tutmak da en az o kadar büyük bir tehdittir.
“Türkiye cephesi”ni dağıtmak açık bir istiklal mücadelesidir Asıl “bekâ meselesi” budur..
İran sınırından Akdeniz’e uzanan ve sistematik bir şekilde inşa edilen “Türkiye Cephesi” tehdidini hafife almak, sulandırmak, gözlerden uzak tutmak, Türkiye’yi bu tehditle mücadelede etkisizleştirmek, oyalamak, önümüze çok ağır faturalar koyacaktır.
Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonu ile Akdeniz kapısı kapatılan “koridor” projesi aynen orada durmaktadır. Doğu kapısı, boydan boya bütün o kuşak terör örgütleri ve bölge dışı güçlerin işgali altındadır. Niyetleri bellidir, hedefleri tartışmasız Türkiye’dir. Bugünkü bölgesel konjonktürde ülkenin savunması, geleceğinin güvence altına alınması bu kuşağın dağıtılmasıdır. Asıl bekâ meselesi budur.
Türkiye’yi yüz yıl sonra bir kez daha kuşatmak…
ABD’nin çekileceği taahhüdü sadece bir oyalamadır. Suriye savaşı aslında bu proje için çıkarılmış, Türkiye’nin Arap-İslâm dünyasıyla bütün bağlarını koparmak için planlanmış, Türkiye’nin boydan boya bütün güney bölgesinden “çevrelenmesi” esas alınmıştır. Bu, bir kuşatma planıdır. Yüz yıl önce karşımızda olan herkes şimdi bu kuşatmaya katılmaktadır.
Hal böyle iken, Fırat’ın Doğu’su ve bu bölgeden gelen, daha da artacak olan doğrudan ülkemizi hedef alan tehditle mücadele açık bir bekâ meselesidir.
Başından beri şu ilkeyi savundum: Bu kuşağa; “hiçbir bölge dışı gücün ya da hiçbir örgütün hâkim olamaması” şarttır. Bunun dışındaki bütün ihtimaller Türkiye için yıkım olacaktır.
Mesele terör meselesi değil. Büyük bir yıkım planı var..
Mesele PKK meselesi değildir. Mesele terör meselesi de değildir. Mesele etnik bir mesele hiç değildir. Bu kuşakta çokuluslu bir işgal vardır, bu işgal her geçen gün daha da güçlenecek ve müdahale edilemez hale getirilecektir.
İran sınırından Akdeniz’e uzanacak, zamanla Hazar’ı Basra Körfezi’ne bağlayacak, Doğu Karadeniz’e uzanacak çok büyük bir jeopolitik plan uygulanmaktadır.
Kızıldeniz-Basra Körfezi, Karadeniz-Akdeniz koridorları üzerinde ciddi kafa yormak lazımdır. Terörün ve çokuluslu işgalci güçlerin dikkatlerini hangi bölgelere, noktalara yoğunlaştırdığını çok iyi izlemek lazımdır.
Muhalefet cephesi ‘çokuluslu işgal’le iş tutuyor. Bu vahimdir!
Maalesef Türkiye’de bazı siyasi çevreler bu tehlikeyi gözden ırak tutmak için inanılmaz bir çaba sarfediyor. 31 Mart yerel seçimleri için kurulan muhalefet ittifakının böyle bir gündemi yoktur. Onların bu yaklaşımı ile çokuluslu işgal cephesinin ve onların içeride iş tuttuğu çevrelerin tutumları birbiriyle örtüşmektedir.
Türkiye, Afrin operasyonundan hemen sonra Fırat’ın Doğu’suna yönelmeliydi. Bedeli ne olursa olsun yönelmeliydi. Oyalama taktiklerine kulak asmamalıydı. Zor olduğunu, meselenin çok karmaşık olduğunu, Suriye krizinin bölgesel hatta küresel bir kriz olduğunu biliyoruz. Ama “zor oyunu bozar” dışında, “oyun sahada kurulur” dışında hiçbir seçeneğimizin olmadığını bilmeliyiz.
Hem dışarıdan hem içeriden oyalama taktiği: Zihnimiz net…
Her müdahale girişimi aynı merkezler, aynı çevreler tarafından fraklı farklı tekliflerle, önerilerle geciktirildi. Oyalama taktikleri hem dışarıdan hem içeriden yürütüldü. Bu konuda kimlerin ne yaptıklarına dair zihnim o kadar berrak ki.. Her şey gözlerimizin önünde oldu, oluyor.
Gecikmenin “ölümcül imkânsızlıklar doğuracağı” biliniyordu. Şimdi oraya doğru gidiyoruz. Ülkemizin geleceği için en büyük tehdidi ortadan kaldırmaya dönük acilen çok acilen bir girişim başlatılmalıdır. O zaman içerideki “karşıtlar” da nasıl net biçimde ortaya çıkacak, göreceksiniz.
7 ülkenin askeri Fırat’ın Doğu’suna gönderilecek. Peki, bunun anlamı ne?
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın bölgesel desteği, ABD’nin öncülüğü ile şimdi o kuşağa çokuluslu güç yerleştirme planı devreye alınıyor. İngiltere, Almanya, Fransa, Mısır ve Ürdün de asker gönderecek.
Washington’da DEAŞ’la mücadele toplantısı sırasında bu yedi ülke ayrı bir toplantı yaparak böyle bir karar aldı. Bunu da ABD Dışişleri üzerinden duyurdu. Eğer bu gerçekleşirse Fırat’ın Doğu’suna yedi ülkenin askeri yerleşirse Türkiye için asıl tehlike o zaman başlamış demektir.
Yakında terör saldırılarına, Türkiye’yi vurmaya başlarlar
Bu bölgeyi Suriye’ye asla bırakmayacaklar. Bu bölgeyi Türkiye’nin müdahalesine bırakmayacaklar. Burada korudukları öyle sanıldığı gibi PKK değil. Bir harita oluşturmada, bir çokuluslu işgalde son aşamaya geçilmiş olacak.
Şimdiye kadar ABD vardı şimdi yedi ülke olacak. Türkiye’nin eli kolu bağlanacak. Sonra ne olacak, biliyor musunuz? O “Cehphe”den Türkiye’yi istikrarsızlaştırma süreci başlatılacak.
Artık terör saldırıları mı dersiniz, iç politik müdahaleler mi dersiniz. Türkiye’yi sınırının sıfır noktasına hapsetme mi dersiniz, “Afrin’den çık” yaygaraları mı dersiniz…
Bedeli ne olursa olsun..
Yıllarca burada, “Bedeli ne olursa olsun, intihar anlamına bile gelse bu müdahale yapılmalıdır. Geciken her gün müdahale imkansızlaşacaktır” diye yazıp durduk. Bu sonuç görünüyordu, buralara gelineceği biliniyordu.
Bu yüzden de “Suriye’nin kuzeyindeki yabancı işgale karşı Türkiye, İran, Rusya hatta Suriye yönetimi omuz omuza mücadele etmek zorunda bile kalabilir” cümlesini bile kullandım.
Ordu bu gece girmeli.. Daha ötesi yok, bir daha olmayacak..
Yedi ülkenin oraya gelişi, Suriye’nin kuzeyini işgalin dışında, Türkiye’yi savunmasız bırakmaya, savunma hatlarını kilitlemeye, kendimizi koruyamaz hale getirmeye ayarlıdır. O bölge artık Suriye meselesi değildir. O bölge artık Suriye bile değildir. O bölge Türkiye’yi kuşatma cephesidir.
Yapılacak tek bir şey, atılacak tek bir adım kaldı: Söz konusu yedi ülke, Suriye’nin kuzeyine, Fırat’ın Doğu’suna asker yerleştirmeden Türkiye’nin acil ve tereddütsüz müdahalesi. Bu yapılmazsa bir daha asla yapılamayacak. O zaman da savaşın Türkiye içlerine nasıl taşındığını hep birlikte izleyeceğiz.
Durum vahimdir. Türk Silahlı Kuvvetleri, ÖSO ile birlikte, bir gün bile beklemeden müdahaleye başlamalıdır. Mümkünse bu gece.
Yüz yıl sonra yeniden Sivas’tan başlamak.. Türkiye cephesini açıyorlar, uyanın..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Sivas’tan verdiği mesajlara bakıyorum. Yüz yıl sonra bir kez daha Sivas’tan başlamanın, aynı sözleri dile getirmenin anlamını düşünüyorum.
Tehlikenin büyüklüğünü, mücadelenin büyüklüğünü görüyorum. İşin vahametini, bazı siyasi çevrelerin aymazlığını ve bencilliğini izliyorum.
Siz bunu bir seçim kampanyası konuşması mı sanıyorsunuz? İç işgalcilerin zihin karartmalarına dikkat edin. Bu ülkenin ekseni, siyasi genetiğine kulak verin. Coğrafyaya bakın. Her şey apaçık ortada.
Fırat’ın Doğu’suna yedi ülkenin asker çıkarması, Türkiye savaşının ilk cephesinin açılmasıdır. Uyanın!