Ah, ah!
Hz. Ömer Pers imparatorundan korkmadı ama, Kadisiye Savaşı sonrası, Şam'a geldiğinde Fetih’den elde edilen ganimetle zenginleşmiş, zenginlikten sarhoş olmuş insanları görünce onlardan ve halkının geleceğinden korktu.
Biliyorsunuz, Hz. Muhammed’den (sav) sonraki 4 halifenin 3’ü şehid edildi. 4 Halifeden 3’ü şehid edildi. 4 Halifeden 4.ünün şehadetine giden süreç hala utançla hatırlanan bir dönem.
Resulullah’a ilk vahiy 610’da geldi. Ondan sonra Mekke'de 12 yıl kaldı. 622’de Hicret gerçekleşti, 632’de de Medine’de vefat etti. Medine dönemi 10 yıl. Risalet 22 yıl sürdü.
4 Halife dönemi (Hulefa-i Raşidin) Hz. Ebû Bekir’le başlar. 632 - 634 arasında sadece 2 yıl Halife olarak kaldı. Hz. Ömer dönemi, 634 - 644 arası 10 yıl. Hz. Osman dönemi 644- 656 arası 12 yıl, Hz. Ali dönemi ise 656 - 661 arası sadece 5 yıl.
Hz. Muhammed (sav) 22 yıl peygamberlik yaptı, toplam 4 Halife Dönemi 632 – 661 arasında 29 yıl sürdü. Risalet’ten Raşid halifeler döneminin sonuna toplam süre 51 yıl.
Emevîler Dönemi 661’de başlar Abbâsî’lerin Emevî’leri yıkması ile 750’de 89 yıl sonra sona erer. Yeni dönem “ısırıcı melikler dönemi”dir. Abbâsîler Dönemi ise 750’de başlar Bağdat’ın Moğollar tarafından yıkılması ile 1258’de, 508 yıl süren bir saltanatın ardından büyük bir yıkımla sona erer. Abbâsî halifeliği, 1258'den sonra bir süre daha sembolik olarak devam etse de 1517'de Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi ile halifelik Osmanlı’ya geçti ve bir dönem kapanırken, yeni bir dönem başladı.
Gelin biz yeniden Müslüman olalım. Tarihi bir övgü ya da sövgü kitabı olarak okumayalım. Tarihi bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler kitabı olarak okuyalım. Adaletten ayrılmayalım.. En kötü dönemde bile zaman zaman iyi şeyler de oldu, o zaman da iyiler de vardı. En iyi zamanlarda bile kötüler de var, kötü işler de oldu. Biz her zaman iyilerle olalım, ve her zaman doğru şeylere destek verelim.
Bilelim ki, peygamberler tarihi müstekbir kırallarla savaş tarihidir aynı zamanda. İnsanların çoğu hüsrandadır biliyorsunuz. Biz adil şahidler olalım. İns ve Cin topluluğundan Peygamber dışında kimse masum değil. Kıralların bir kısmı İlahlık ve Rablik iddiasındadır. İnsanların bir çoğu da liderlerini, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinme eğilimindedir. Bunların hepsi hüsrandadır.
Bakın, 4 Mezheb imamı hakkında size bilgi vereyim: İmam-ı A‘zam Ebû Hanîfe (Nûman b. Sâbit) 699 Kûfe’de doğdu ve 767’de Bağdat’da vefat etti. Ömrünün 38 yılı Emevi saltanatında geçti ve o zamanda kendine eziyet edildi. Vefat sebebi ise, Abbâsî Halifesi Ebû Cafer el-Mansur’a kadılık görevini kabul etmediği için zindana atıldı, burada işkence gördü ve sonunda zehirlenerek şehid edildi. Emeviler döneminde doğdu, Abbasiler döneminde vefat etti. Hocası İmam-ı Caferi Sadık'a karşı, o imameti savunurken, İmam-ı Hanefi Halifeliği savunuyordu. Halife tarafından şehid edildi..
İmam Mâlik b. Enes 711’de Medine doğdu, 795’de doğdu yerde Hakkın rahmetine kavuştu. Abbâsîler döneminde Medine’de verdiği “biat zorlama ile olmaz” fetvası yüzünden sopa ile dövüldü, kolu sakat kaldı.
İmam Şâfiî (Muhammed b. İdrîs) 767’de Gazze’de doğdu ve 820’de (Fustat / Mısır) vefat etti. Yemen’de görevdeyken Hz. Ali ve ehli beyti savunduğu, Hz. Hasan ve Hüseyin'e haksızlık yapıldığını söylediği için şii eğilimli olmakla suçlandı, Halife Harun Reşid huzuruna çıkarıldı, beraat etti. Bu arada saldırıya uğradı, dövüldü, sağlığı bozuldu ve vefat etti.
İmam Ahmed b. Hanbel 780’de Bağdat’da doğdu ve 855’de burada vefat etti. Abbâsî Halifesi Me’mun’un Kur’an mahlûktur görüşünü (Mutezile) kabul etmediği için hapse atıldı, kırbaçlandı, uzun süre işkence gördü.
İmam Ca‘fer es-Sâdık 702’de Medine’de doğdu ve 765’de aynı yerde vefat etti. Bazı rivayetlerde zehirlenerek şehit edildiği söylenir. İmam Buhârî 810’de Buhara’da ve 870’de Semerkand yakınlarında sürgünde vefat etti.
Ezel - Ebed derdine düşen, “tul-u emel” sahibi birilerinin garantisi var sanırım “Türkiye Yüzyılı”nda “herşey daha iyi olacak” Oysa benim Rabbim bana kitabında “sizleri mallarınız, canlarınız, sevdikleriniz konusunda artırarak ve eksileterek imtihan edeceğim” dedi. “İnsanların çoğu hüsrandadır” dedi, “aziz bir ulus”tan söz etmiyor kitab. Her kavimde, her zaman az ya da çok iyiler ve kötüler oluyor. Dileğimiz o ki, biz iyilerden olalım ve onlarla birlikte haşrolalım. Yoksa “Kavmi necib Türkler, ve kavmi necib Kürtlerden, Arablar”dan olmak kurtuluş için yeterli değil. Babanız peygamber olsa ne yazar, siz gemiye binmedikten sonra. Babanız Putperest olsa ne yazar siz İbrahim olduktan sonra. Hz. Nuh’un karısı gemiye binmedi, ama Firavunun karısı Hz. Asiye benim annen. Firavunun hizmetkarı Haacer insanlık tarihinin en muhteşem kadını değil mi? Doğduğunuz ana-babayı, doğduğunuz zamanı, toprağı, derinizin rengini ve cinsiyetinizi siz mi seçtiniz de Allah’tan bir senediniz var da, birbirinize zulmediyorsunuz.
Sahabeler, mezheb imamları böyle yaşamışlar da, Resullerin hali de pek farklı değil. Hz. Yusuf’u kim, niçin kuyuya attı, onlar kimdi? Hz. İsa’nın ya da Hz. Zekeriya’nın, Hz. Musa’nın başına gelenleri hatırlayın.. Ahir zaman peygamberi “keyifli”(!?) bir hayat mı yaşadı sanıyorsunuz. Hz. Ebuzer ya da Rabia-tül Adeviye nasıl bir hayat yaşadılar. Onlar neşe’yi Rahmana giden yolda Çile’de aradılar. Onlar Mütrefinlerden ve Müstekbirlerden değildi. Dünya sevgisi ve ölüm korkusu onları VEHN ile malul hale getirmemişti.
Geçen gün TRT’de Selahaddin-i Eyyubi dizisini izliyordum. Selahaddin saldırıya uğrar. Bir ermiş onu kurtarır. Selahaddin rüya aleminde Hz. Musa’nın Hızır aleyhisselamla arasında geçen olaya benzer bir hal yaşar. Onu kurtaran ermiş Hızır’a benzetilir, Selahaddin Hz. Musa’ya! Ermiş Selahaddin’e şu ağacı kes der ve o da keser. Önce “sebebini sorma kes dedim kes” der. Sonra kendi gidince yerine vekalet eden kişi için yine rüyasında “git onu öldür” der, o da gider öldürür. Bundan bir hikmet vardır ve o bir hayata hazırlanmaktadır, bu şekilde, manevi olarak senaryoya göre. Böylece “mana ehlinin tasarrufuna akıl-sır erdirilemeyeceği gibi devlet aklının da derin tasarrufuna akıl sır erdirilmez” mesajı veriliyor.(!?) Yani “sizden olan ulul emre” o ne derse desin, sorgulamadan itaat edeceksiniz demeye getiriliyor. Sahi bizim o mezheb imamlarımız bu dayatmaya karşı direndikleri için başkalarına o çileler gelmedi mi?
Bu durumda Mezheb imamlarımız gasıb, fasık, zalim, Belam’ın peşinden giden halifelere karşı hakkı söyledikleri için cezalandırılmalarına razı mı olacağız?. Nemrut, Firavun, Ebu Cehilin yolundan giden devlet adamlarına itiraz etmeyecek miyiz? Binlerce yıldır peygamberler bunlara karşı mücadele etmedi mi? Osmanlıda tehditle fetva alan Tanzimat fermanı ile batılılara benzetmek için halka dayatmalarda bulunan padişaha halk “Gavur Padişah” demedi mi? Hani zalim yöneticilere karşı Hakkı söyleyecektik. Hani haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlar mı. Zalim Halifelerin hatırı için Alim, Zahid mezheb imamlarımızı asi, bagi, fitnekar olarak suçlayanlardan mı olacağız. Din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab kabul eden, saray üuemalarının ve şeyhlerinin peşinden mi gideceğiz? (Diyaneti bu konu ile ilgilemeye, TRT’yi özür dilemeye ve açıklama yapmaya davet ediyorum.)
Hz. Musa (a.s) ile Hızır (a.s) arasındaki meşhur yolculuk, Kehf Suresi 60–82. ayetleri arasında anlatılır. Bu bölümde, Hz. Musa’nın sabır sınavı, Hızır’ın yaptığı üç gizemli iş ve bunların hikmetleri yer alır. 1- Olay Hızır ve Hz. Musa (a.s.) arasında geçer. 2-Hızır Musa aleyhisselama “gemiyi batır, çocuğu öldür, yıkık duvarı onar” demez. Bunları kendi yapar. Oysa filmde şeyh, Selahaddin-i Eyyuba “giir öldür, o ağacı kes” diyor. Ve o da bunu yapıyor. Selahaddin aslında İlah ve Rab konumuna yükseltmiş oluyor. O şey üzerinde düşünmeden uymaya zorlanıyor. Oysa Hz. Musa itiraz ediyordu. Hızır ise, Allah (cc) izni ile yaptığı bu şeylerin aslında, İlahi irade içinde ne anlama geldiğini söylüyordu.
82. Ayetin sonunda Hızır Aleyhisselam, Hz. Musa’ya der ki: “…Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.” Nasıl Azrail can almaktan, İsrafil tabiat olaylarını yönetirken, sünnetullaha uygun tasarruflarından dolayı sorgulanamaz ise, burada Hızır (a.s) eliyle gerçekleştiğini gördüğümüz işler rıza-i ilahiyeye ait tasarruflar. O şey Hızır (s.a) ya da bir başkası tarafından da gerçekleşmiş olabilirdi. O çocuğu öldüren Hz. Musa olsaydı cezalandırılması gerekirdi. Olayın zahiri ve batıni yönünde o çocuğu bir yılan da soksa, ya da bir şaki de öldürse, bu İlahi iradeye bağlı olarak da gerçekleşirdi. Şaki bu işin sebebi olsa o cezalandırılması gerekirdi. Emir de devlet aklı ve tasarruf olarak haksız bir tasarrufta bulunsa cezayı hak edecektir. Dizideki yorum aslında ucu Osmanlıdaki “kardeş katli”ne fetvaya kadar gidecektir. Hayatta kalan çocuğunun bile cenaze namazını kılmadığı 3. Murad’ın trajedisine kapı aralanmış olacaktır.
Sanırım bir çok şeyi yeniden düşünmemiz gerekiyor. Kafamızı kiraya vermekten, din ve devlet büyüklerini, (Allah’tan başka, lider, Şeyh, kanaat önderi birini) İlah ve Rab edinmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Irk, siyaset, ideolojilerin gölgesinde özünden uzaklaşan “Atalarımızın dini”nden “Allah’ın dini”ne dönmemiz gerekiyor. “Yeniden iman etmemiz“ gerekiyor. Dinimizi risaletin rehberliğinde Kur’an ile tashih edip, Allah’a (cc) has kılmamız gerekiyor. Selam ve dua ile.