Aidiyat ve Başarı
Futbol bireysel performansların ön plana çıktığı bir takım oyunudur.
Sahadaki 11 kişi dışında kulübede oturanlar, kulübede oturamayıp antremanlarda takımla beraber çalışan futbolcular,teknik kadro, idari kadro, başkan ve yönetim kurulu, seyirci veya taraftar.
Bunları birbirlerinden ayırmadan bütün olarak düşünmeliyiz.
Endrüstriyel futbol veya bacasız sanayi.
Seyirci futbolun olmazsa olmazıdır. Ancak seyirci kavramı bile değişti. Artık seyirciye müşteri gözüyle bakılıyor. Hatta koşulsuz takımlarını destekleyen taraftara da bu şekilde bakılıyor. Çünkü ortada ciddi paralar dönüyor.
Kendi yöremiz üzerinden örnek vermek gerekirse, süper ligde oynayan futbol kulübümüz Çaykur Rizespor`da oynayan futbolcu yıllık minimum 1.000.000 Tl. (Birmilyon tl.,eski parayla bir trilyon) para alıyor.(Bu paraya bile oynayan futbolcu herhalde yoktur. Örnekleme için verilmiştir.)
Düşünsenize, Çay araziniz var. 4 veya 5 kişilik bir ailesiniz. Yılda 15 ton çay veriyorsunuz. Yıllık toplam geliriniz 50.000 Tl. Gübre,işçilik taşıma ve benzeri masrafları da bundan düşmek lazım.
Ortada dönen paracıkların boyutunu hatırlatmak için örnekleme yoluna gidildi.
Bir takımı başarıya götüren özelliklerin başında takım üyelerinin aidiyat duygusu yer almalıdır.
Birlikte görev sorumluluklarını bilerek buna göre organize olmak.
Yönetsel ve idari birim dışında tamamen profesyonellerin gelirleri üzerine kurulu bir düzen.
Bu konuları kısaca hatırlamakta fayda var.
Avrupa kupalarına katılma hayallerinden,7 haftadır 3 puanı bir arada göremeyen yavaş yavaş bir alt lige düşecek takım gözüyle bakılan bir duruma gelindi.
Kayserispor maçında sahadaki görevlerini yapmış olmak için yapan oyuncular topluluğu. Yanındaki arkadaşına basitçe pas verecekken pas şiddetini ayarlayamayan, gol pozisyonunda daha müsait arkadaşı varken kaleye öylesine şut atan bir topluluk.
Hakkını yemeyelim. İsyan eden,kabul etmeyen Samudıo ve arkadaşları da var.
Ancak sezon başından beri aynı golleri, tekrarlanıyor gibi yenildiğinde herkese birbirine bakması garip.
Kaybedilen maç sonrası saha ortasında moralsiz çökmek. Kafanı ellerin arasına alıp düşünmek. Bana mizansel geliyor. Ben yemem. Yanındaki arkadaşına pas atarken pasın şiddetini ayarlayamıyorsan sen konsantre değilsin. Futbol tabiki hatalar oyunudur .Az hata yapan kazanır. Ancak sezon başından beri aynı hataları yapıyorsan, orada duracaksın.
İlk yarısını 1-0 önde kapatıp 4 gol yediğimiz Malatya maçını izleyin. Gol atanlar antremanlarda bile bu kadar rahat gol atamazlar. Dün yenilen ilk gol ve Ramazan Civelek ortasında İlhan Parlak golü.
Veya diğer maçlar. Ortada ciddi bir sorun var. Bu o kadar net gözüküyor ki.
Sözün bittiği yere geliniyor. Endrüstriyel futbolda sözleşmeler sonunda giderler. Çoğu da parasını alarak gider. Bize göre bir şey yapmasa bile. Onlara göre görevlerini tamamlamışlardır.
Futbolcular inanılmaz demoralize olmuş. İsteksiz, sorumsuz ve kabullenmiş. En kötüsü bu.
Artık birilerinin bu işe el atması lazım.
Takım ruhunun tekrar ortaya çıkarılması şart. Sumudicanın gelişiyle bir çok olumsuzluğun ortadan kalkabileceği düşünülmüştü. Ancak tam tersi oldu. Maç sonundaki açıklamalarından yolların ayrılabileceği gözlemlendi.
Sorun, sadece her yıl yapılacak transferlerin uyumu ve başarısında ziyade, omurga ve sistem üzerinde.
Takımı, kulübü ve ortamı bilen bu negatif ortamdan uzaklaştırıp gerektiği kadar puan toplayabilecek bir oluşum şart.
Bay geçip maç oynamadığımız bir süreç belkide fırsata dönüşür.
Rize bizim. Çaykur Rizespor bizimdir.
Umutsuzluk yok. İnanç ve desteğimizle sonuna kadar mücadele...