Biri bize gerçeği söylemiyor!?
Birleşmiş Milletler fikri 1943 yılında Moskova, Tahran ve Kahire'de müttefiklerin toplantıları sırasında çıkmış olup Fransa, Çin, Birleşik Krallık, ABD, SSCB'nin temsilciliğiyle oluşmuştur. Bu projenin Şeytan üçgeninde Rooswelt, Churchill ve Stalin var. Roosewelt “Yeni Dünya Düzeni”nden 2. Dünya savaşı öncesi söz eden ilk kişi. Japonya’ya atom bombası atılması da onun kararı. Churhill ise Filistin’in, Filistin, Arap yarımadasını ve Yunanistan’a Anadolu’yu işgal eden, ettiren bir isim. Hint Müslümanlarını Çanakkale’de, “Alman’lar Hilafet merkezini işgal etti, İngilizler halifeyi kurtarmak için seferberlik düzenledi” yalanı ile Hint Müslümanlarından gönüllü toplayıp Çanakkale’de bize karşı kullanan senaryonun arkasındaki isim. “Bir damla kan, bir damla petrol” diyen, Lozan’ın arkasındaki isim. Çanakkale’de de onunla karşı karşıya geldik. Stalin ise, Lenin sonrası tam bir diktatör.
Aslında, Tahran, Yalta, Postdam diye bilinen bu 3 konferansın dışında 30 kadar diğer ülkelerden katılımlarla birçok görüşme yapıldı. Mesela İnö nü ile de Çan Kay Şek ile de görüşmeler oldu.
BM’de masum bir örgüt değil, NATO’da, AB’de. IMF, Dünya Bankası, ya da FAO, DSÖ, UNİCEF ya da UNESCO’da öyle.
BM, “Güvenlik Konseyi”nin gölgesinde bir ülke. Güvenlik Konseyi de aslında VETO yetkisine sahip 5 ülkenin kontrolünde. Bunlar, ABD, İngiltere, Fransa, (SSCB) Rusya ve Çin. Bugün “Kurucu babalar” “Yeni Dünya Düzeni” konusunda yeni bir karar vermeleri gerekiyor. Çünkü bugünkü dünya, 2. Dünya savaşı sonrası oluşan dünya değil. Ekonomi, nüfus, askeri güç, toprak ve siyasi ittifaklar / bloklar, bilim ve teknoloji olarak birçok şey değişti. Nüfus ve ekonomik olarak Ülkelerden büyük şirketler var günümüzde. Uzay işgal edildi. Bilişim teknolojileri ve ulaşım dünyayı global bir köye dönüştürdü. Bu anlamda yeni bir dünya düzeni kurulması, ülkelerin sınır, rejim ve iktidar yapılarının değiştirilmesi gerekiyor. Globalistler tek dünya devletinden söz ediyor. Bunlar dün komplo olarak konuşuluyordu, bugün politik bir gerçek. Radikal globalistler, TransHumanizm’den söz ediyor. Biz dün, BM GK için “Dünya 5’den büyüktür” diyorduk, AB’için “onlar ortak biz Pazar” diyorduk. NATO’nun “ucuz asker deposu” olmaktan utanıyorduk. Kurucusu olduğumuz IMF’den kurtulduğumuz için seviniyorduk, bir şeyler oldu, “One Minute”yi bile unuttuk, İsrail’le “NORM”alleşme sürecine girdik, KKTC üzerinden Şabatçılarla kucaklaştık.
Bakın İstanbul sözleşmesinden daha tehlikeli bir iş yapıyoruz. BM çatısı altında yeni örgütler kuruluyor. Onlara bir takım misyonlar yükleniyor, dahası bir takım sözleşmelerin uygulanması yönünde misyonlar yükleniyor. Biz de o örgütlere karşı taahhütler yükleniyoruz, onlara özerklik statüsü tanıyor. Onların Kamu kuruluşları, Özerk kuruluşlar, Belediyeler ve Akademi, STK, Dini topluluklar ve özel kuruluşlarla, oda ve media ile bağımsız ve serbest ilişkiler kurmaları, onlara fon sağlamaları ve ortak çalışmalar yapmaları, izleme, değerlendirme ve derecelendirme, raporlama yapmalarını, sensörler, ajanslar kurmaları, lobi ve reklam şirketleri ile ortak çalışmalar yapmalarını, Monitoring ve Checking merkezleri kurmaları, kabul ediyoruz. Yani onların TEST alanı haline getiriliyoruz. Türkiye’yi, İslam dünyası, Türk dünyası, Balkanlar ve Kafkaslar için rol model olarak, DENEK olarak kullanıyorlar. Eskiden “ucuz asker deposu” idi birilerinin gözünde bugün “ucuz denek deposuyuz”. “Minareyi çalmak isteyenler kılıfını hazırladılar” bile. Bakın, yeni salgın başlasın 3 ayda “yerli ve milli” mRNA hazır olur. Bu BM aşkı durduk yerde başlamadı. “Şabatçılar” durduk yerde gelip-gitmeye başlamadılar. Bu “Şabat olayı”, “Dahlan-Kuşner senaryosu” gibi bir senaryo. Türkiye’ye girmek için de KKTC’yi “sıçrama tahtası” olarak kullanıyorlar. Bizi “oltayı yutan balık” gibi görüyorlar. Biliyorsunuz “Oltayı yutan balık yem istemez”. Bizi yemleyeceklerse (!?) Akvaryum balığı yapmak ya da denek olarak kullanmak için ya da başka bir planın parçası olarak. Onun için, “Cumartesi yasağı”nı unutup “havuzluyorlar”(!?)
“Barışta marka olan İstanbul BM için bir merkez olacak!” İyi bir slogan değil mi, BM’nin İstanbul senaryosu için.(!?) Haber şöyle: “Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle dünyanın karşı karşıya kaldığı tahıl krizinin aşılmasında öncü olan Türkiye, BM’nin de sürece dâhil olmasını sağlayarak örgütün işlevselliğine katkı sağladı. Kültürel, ekonomik ve coğrafi anlamda merkez olan İstanbul’un dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası örgüt olan BM için de merkez haline gelmesi için düğmeye basıldı. Bu amaçla İstanbul’da hâlihazırda bulunan 11 BM kuruluşunu tek çatı altında toplayacak bir “BM Evi’ tahsis edilesi için çalışmalar sürüyor”. Dikkat: Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı.
Bu 11 BM kuruluşu hangileri derseniz: BM Mülteci Örgütü (UNHCR), FAO Gıda ve Tarım Örgütü, ILO Uluslararası Çalışma Örgütü, UNFPA BM Nüfus Fonu, IOM Uluslararası Göç Örgütü, UNIC BM Enformasyon Merkezleri, UN Women BM Kadın Birimi toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesi programı, UNICEF çocuk ve Ergen destek programı, UNDP BM Kalkınma Programı, UNIDO yoksulluğu kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınma programı, UNV Gönüllülerin kalkınma ve barışı koruma gönüllü programı (ABD’nin soğuk savaş dönemindeki eski “Barış gönüllüleri” programı gibi bir yapılanma), DSÖ Dünya Sağlık Örgütü, WFP Dünya Gıda Programı yaşamları kurtaran, değiştiren, acil durumlarda gıda yardımı yapan beslenme ve dayanıklılığı artırma programı.. En son OCHA da geldi. Türkçe açılımı: “BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi” iç savaş ve doğal afet gibi ivedi eylem gerektiren durumlar karşısında nasıl davranılacağının belirlenmesi maksadı ile kurulmuş. Bundan sonra Göç dahil olacakları biliyorlar, çünkü o şartları kendileri oluşturuyorlar.(!?) Siz siz olun, TransHumanizm ve GlobalReset yolunda İnsan 2.0, Sanayi 4.0’a doğru giderken kapıdaki yeni Plandemi ya da yerli ve milli bir mRNA’dan mı olduğu belli olmayan bir komploya kurban gitmeyin. Yediğinize içtiğinize dikkat edin ve çocuklarınıza, kedinize, köpeğinize dikkat edin.
Ne alaka diyeceksiniz ama, BM Kadın Örgütünü, İstanbul'da, BM Kalkınma Programı (UNDP) ve BM Nüfus Örgütü UNFPA’yı anahtar kardeş kuruluş olarak görüyor!? İşte onun içindir ki, biz “3 çocuk” dedikçe nüfus azalıyor, aileler dağılıyor ve devam eden evliliklerde mutluluk katsayısı düşüyor.
BM 1 Eylül 2019’de, İstanbul’da Bölgesel Kalkınma İşbirliği Ofisi'ni kurdu. Bağdat Paktı, RCD ce CENTO’yu da bu akıl kurmamış mıydı dün. Kapatırken de bize mi sordular!?
Biz 2014’de New York’ta imzayı atmışız; BM Kadın Örgütüne bölgesel ev sahipliği yapmak için. BM bünyesinde kurulan ''Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadınların Güçlendirilmesi Birimi'nin (UN Women) bölge ofisi halen aktif. Bu ofis toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda “ilham verici bir liderlik” rolü oynuyormuş. BM'nin kadın konusundaki bölgesel çalışmalarına liderlik ve bu çalışmaları koordine edecek İstanbul'daki bölge ofisi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet bakış açısının tüm plan ve programlara yerleştirilmesine yönelik taahhütlerin ülke düzeyinde somut eyleme dönüşmesini sağlayacakmış. Bu örgüt İstanbul'da, BM Kalkınma Programı (UNDP) ve BM Nüfus Örgütü ile (UNFPA) anahtar kardeş kuruluş olarak çalışacakmış. Sahi İstanbul sözleşmesinden çekilme ile ilgili hukuki süreç başlatıldı mı? CEDAW ve Lanzarotte konusu ne durumda. Bu yasalar, yönetmelikler, Genelgeler, tamimler ne olacak? Bu BM’ye verilen teahhütler, ek protokollerle diğer sözleşmelerle ilişkilendirilen bu sözleşmelerden yakamızı nasıl kurtaracağız?
Anayasaya aile kadın-erkek evliliği ile kurulur diye bir düzenleme yapacaksınız da, evli iken erkek kadın, kadın erkek olursa, ya da biri değişir öteki bu durumu kabul eder veya karşı çıkarsa, biri sperm ya da yumurta alıp, taşıyıcı anne üzerinden çocuk sahibi olmak isterse ne olacak?
Neyse, tek sorun bu değil. Bir deli bir kuyuya bir taş atıyor, 40 akıllı 40 gün uğraşıyor, bu taşı çıkartamıyor. Düzelteyim derken daha da karışıyor. Selam ve dua ile.