Biz ne bilek beyim, böyükler bilir!
Dün “Global çiftlik bank”ı yazmıştım, biliyorsunuz. Bu arada Abdurrahim Karakoç’un bir şiiri geldi aklıma. Rahmetli ile hemşehriyiz. Aynı gazetede yazdık. Karakoç’un, “Bütün Şiirleri”ni de ilk ben yayınlamıştım, yayıncılığım sırasında.
Aslında o “sıradan insanlar” bu oyunun parçası olmasalar, bunların kendi başlarına ayakta durmaları, varolmaları mümkün değil. Bunların çevresindeki işbirlikçiler ve saflar aslında bu cinayetin suç ortaklarıdır.
Köpek balıklarının arkasında bir sürü artçılar vardır.
Biliyorsunuz, “Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı”. Bal olmadan zehri kolay yutturamazlar.
Aspirinin etken maddesi, salisilik asit diye bir madde. Onu size yutturmak için, etken maddenin on kat fazlası katalizör madde var.
Onun için denmiştir ki, “haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytandır”. “Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur.” Aslında şairin dediği gibi, “Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu”. Ribası ile sömürü düzeni ile hepimiz bir şekilde bu çarkın içine sürükleniyoruz ve yakamızı da bir türlü kurtaramıyoruz. Varolan “sömürü düzeni” içinde kendimize bir çıkış yolu arıyoruz.
Sanırım bugün yapabildiğimiz tek şey, bu düzenden “razı olmamak” ve yakamızı bu girdaptan kurtarmak için “çaba göstermek”tir. Yoksa bir şekilde bu çamur hepimizin üzerinde var.
Bu anlamda bizim dünya gerçeklerini iyi okumak ve tedrici bir geçiş sürecinin ardından mükemmel olanı hayatımıza hakim kılmak için bir gayret içinde olmak gibi bir sorumluluğumuz var.
Bu anlamda “öncelik def-i mazarrat” olmalıdır. Kaş yapayım derken göz çıkartmamalıyız. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamalıyız. Yapacağımız şeyin gerçek dünyada karşılığı olmalı ve bütün insanlığın hayrına olmalıdır. Uygulanabilir olmalıdır. “Ben yaptım oldu” olmaz. İdeolojik sloganlar ve sansasyonel politik şovlarla bir yere varamayız. İlimle, hikmetle, efradına cami, ağyarına mani bir disiplinle bu meselenin üstesinden gelebiliriz. Bu işin felsefesi ilminden önce gelir. Bu işin estetize edilmesi gerekir. İnsanlara doğru anlatılması için “sual-i mukadderlere cevap” verilmesi gerekir. İlmi ortaya konulurken fıkhının da sağlam temellere oturtulması gerekir. Piyasasının sağlıklı bir zemine oturması için hukuki mevzuatının oluşturulması, teknik anlamda altyapısının kurulması, bu işin sistem olarak halka ve talebelere anlatılması gerekir. Uygulama alanında kadrolarının oluşturulması gerekir.
Para konusunda, bana kalırsa ilk kez “Bitcoin” ile başlayan tartışma zemini, eğer bu fırsatı iyi değerlendirecek olursak, hayati bir önem taşıyor. Biz hem finans, hem piyasa ve hem de gıdada, “Helal’e taktık kafayı. Helaller de haramlar da sınırlıdır. Aslolan “mübahattır”. Haram olmayan her şey mübahtır. Ve bütün bu tartışmaların zemininde “İbaha” olması gerekir. “Helal” konusu kulağa hoş gelse de, aslında müteşabih alanı, içtihad alanını daraltan bir tartışma zeminine bizi hapsetmektedir.
Helal de var haram da, amenna! Ama Müslümanın hayatı helal ve haramdan ibaret değil. Kaldı ki, helal olan nesnenin haram sonucu doğuran tasarrufları da sözkonusu olabilir.. Eğer “İslam’ı asrın idrakine söyletmek” istiyorsak, bu konuları yeniden konuşmamız gerek. 1950’lerin İHL projesini bu güne uyarlamak mesela ne kadar doğrudur. Şartlar değişince hükmün değişmesi kuralını mesela neden burada işletmiyoruz.
Varolan düzen zulüm düzeni. Bugünkü kriz kapitalizmin ve Siyonizmin krizidir. Global kapitalizm küllerinden yeniden hamlesi başarısız olmuştur. FETÖ ve BOP, Emperyalizmin bizim üzerimizde İslam dünyasını yutma hamlesi idi. Bitti! Şimdi karanlığa küfretmenin ötesinde bizim yeni bir şey yapmamız gerek. “La ilahe” demeden Müslüman olamayız, ama “La ilahe” der kalırsak da Müslüman olmayız. “La” dediğinizin karşısına ilahi rızaya dayalı bir çözüm göstermemiz gerek.
Yalan-dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Rüşvet vermek, rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkâğıtta erkân nedir, usul ne
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
(…)
Namussuzluk yapın derler... Yaparız
El uzatır öpün derler... Öperiz
Put gösterir tapın derler... Taparız
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
(…)
Âdettir gerekmez mâluma ilâm
Taklide günaydın, asıla selâm
Ne ki hınzırlık var hâsılıkelâm
Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Bizim de artık bazı gerçekleri öğrenme zamanımız gelmedi mi? Bize denmedi mi “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” biz de helak olabiliriz! Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur denmedi mi? Hiçbir Müslüman dünyada olup bitenleri görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkı yok. Hakk’ın ve halkın, gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olalım diye.
Selam ve dua ile.