Abdulkadir İPEKOĞLU

Abdulkadir İPEKOĞLU

Çanakkale ve Mehmet Akif Nasıl Unutturuldu Hatırlayalım!

Çanakkale ve Mehmet Akif Nasıl Unutturuldu Hatırlayalım!

Bugün 100.yıldönümünü kutladığımız ÇANAKKALE ZAFERİNİN 100. yılında Çanakkale Zaferinin ilk kez 1934 yılında kutlandığını lütfen bilelim ama ya 1950 yılana kadar ki yıllar!

Milli şairimiz M.Âkif Ersoy, Rabbisine kavuşması ardından 40 yıl sonra ilk defa devlet eliyle anıldı, İstiklâl marşı şairine bu saygısızlık, düşmanlıklar kime ait!..

Peki, Çanakkale ve Âkif’i kim, niye unutturdu hiç düşünüyor musunuz!..

Şu cennet ülkemede yıllarca 'tarihin kimsesizler Mezarlığı’nda bekleyen Çanakkale ve Akif'i hatırlatmaya ne dersiniz!... Peki, Çanakkale ve Akif yıllarca kimlerce  ve nasıl unutturuldu?

İnsan hafızası boşluk kabul etmez. Geçmişindeki bütün kayıtları, bugünü veri alarak sürekli yeniden gözden geçirir, tekrar hizaya sokar, kimisini eler, kimisini de öne çıkarır. Toplumların hatırlama mekanizmaları da biraz buna benzer. Toplumlar da başlarından geçmiş olayları içinde yaşadıkları günün “dikiz aynası”nda belirdiği kadarıyla hatırlarlar, yoksa kimsesizler mezarlığına defnederler.

Bugün 18 Mart’ı hatırlayan vardır da, 16 Mart’ı hatırlayan, anan var mıdır? İyi ama 16 Mart İstanbul’un işgal günüdür ve o gün İngilizler Şehzadebaşı Karakolu’nu basarak masum askerlerimizi hunharca şehit etmişlerdir. Tarihimizin bu hakikaten acı günü, 1960’lara kadar özellikle İstanbul’da anılır, 16 Mart şehitlerini yeni nesillerin unutmaması için adeta çırpınılırdı. Ne yazık ki, unutulup gittiler. Allah’tan ki, 18 Mart genel olarak “Şehitleri Anma Günü” ilan edildi de, unutulan kim varsa o gün hatırlayabiliyoruz.

(Lütfen dikkat ediniz ve gerçek tarihimizin bir an önce yazılmasının önemini kavrayınız!.)

Sonra şu var: Biz son yıllarda yapılan yoğun etkinlikler, programlar ve yayınlar sayesinde zannediyoruz ki, 18 Mart 1915’ten itibaren Çanakkale zaferine sahip çıkılmış, gençliğe atalarının bu vatan uğruna katlandıkları fedakârlıklar olanca güzelliğiyle anlatılmış ve aktarılmıştır.. T.C.Devletini yönetenlerin Çanakkale ruhuyla beraber olduğunu biliyoruz!.

Bu kanaatteyseniz fena halde yanıldığınızı söylemek zorundayım. Zira Çanakkale, Enver Paşa’nın -ne yalan söylemeli, biraz da cephelerden gelen yenilgi haberlerinin üstünü kapatmak için- Çanakkale’yi yeniden gündeme getirme gayretlerinden sonra uzun bir unutulmuşluk devresine girildi. Atatürk, bilinen ilk resmi Çanakkale ziyareti sırasında (1928) bir şehitlik yapılması emrini vermiştir. Ancak bu “emir” de, bürokrasinin örümcek ağına takılmış, yıllar yılı savsaklanmıştır; bu köstebekler kim acaba, yoksa paraleller mi?..

Cumhurbaşkanı sıfatıyla Atatürk’ün Çanakkale Savaşı hakkındaki bilinen ilk resmi demeci, 1934 yılına rastlar. Bu konuşma da, aynı yıl, Anzakların Çanakkale’yi ziyaretinin hemen ardından yapılmıştır ve ilginçtir, Anzakları kucaklayan bir mesajdır. Törenlerde okuması için dönemin İçişleri Bakanı chp’nin ateist yapısının en güzel örneğini teşkil eden Şükrü Kaya’ya verilen bu metni hatırlayalım mı? İşte bu tarihi mesaj:

-“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır!..”

30 Nisan 1934’te Avustralya’da çıkan “Melbourne” gazetesinde yayınlanan yazılı açıklaması ise şöyledir: “Gelibolu Yarımadası’na yapılan çıkarma hareketi ve muharebeler, burada kanlarını dökenlerin kahramanlığını bütün dünyaya kanıtlamıştır. Bu savaşa katılan milletler için bu savaşın sebep olduğu kayıplar ne kadar yürekler acısıdır!..”

İşte Çanakkale zaferi ilk kez chp ile o yıl bildiğimize yakın bir şekilde kutlanmıştır. Daha önce de bazı törenler yapılmaktaydı elbette ama bunlar genellikle resmi zevatın katıldığı ve kuru nutuklarla geçiştirilen ruhsuz törenlerdi. O kadar kuruydu ki, yetkililer lüks bir vapurun yumuşak koltuklarına kurulur, Çanakkale önlerinde demirleyen vapurun içinde, karaya adımlarını atmaksızın gazetecilere demeçler verir ve sonra kaptana ‘Çek evladım İstanbul’a’ diyerek geriye dönerlerdi. Tabii basın da bu açıklamayı kısa ve kuru bir haber şeklinde mütevazı bir köşecikte aktarırdı. Kutlama dediğiniz, chp ile işte o kadar efendim!..

Düşünün, Çanakkale şehitlerine bir anıt inşası için ciddi bir adım atılması bile Menderes dönemine rastlar. 1933’te Nihal Atsız, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar ve Tevfik İleri gibi milliyetçi gençlerin gayretleriyle başlayan ve tam 9 gün süren sivil Çanakkale gezisi, basın tarafından rahatsızlık verici bir ‘olay’ haline getirilmişti. Hatta gençlerin aralarında para toplamak suretiyle bir Çanakkale şehitleri anıtı yapılması girişiminde bulunmaları karşısında zamanın CHP Genel Sekreteri Recep Peker, “Bu işin sonu kötü olur” tehdidinde bulunmuştur. Bugün chp’nin paralel köstebeklerle iç içe oluşu, Anadolu dostu mu yoksa, İngiliz dostu mu olduğunun ispatıdır bu çıkışlar ki karar siz değerli okuyucularımızın işte!.

Neden acaba!..

Anladınız tabii, o zamanlar Çanakkale henüz İngiliz birlikleri Çanakkale’de bulunuyordu ve İngilizlerin bulunduğu bölgeler tel örgüyle çevriliydi. İzinsiz içeriye girilemezdi. Bu durum, 1936’da imzalanan Montrö Antlaşması’na kadar devam etti ve Türk askeri ilk defa Çanakkale Boğazı’na o yılın Temmuz ayında girebildi. (Lütfen tarihimizi iyi bilelim ve chp denen partinin yapısı bu işte!.) Ne kadar demokratik bir ülke olduğumuza lütfen bakınız!.

Peki İngiliz işgali altında bulunan savaş bölgesinde bir şehitler anıtı yapımı kimi kızdırırdı öncelikle? İngilizleri tabii ki. Sonradan Başbakanlık koltuğuna da oturacak olan Recep Peker de İngilizleri kızdırmak istemiyordu. Ağzından çıkan “Bu işin sonu kötü olur” sözünün asıl anlamı, “Türkiye’nin başını belâya sokacaksınız çocuklar” değil midir?.. 

Kahpe  İngilizler, lawrenslere dün olduğu gibi bugün de ne yazık ki uşak olan CHP zihniyeti!

Sade Çanakkale’ye mi yönelikti unutkanlığımız? Ne gezer! Keşke öyle olsaydı.

Bildiğiniz gibi yıllar sonra  hükümetler, İstiklal Marşı’nın kabul ediliş tarihi olan 12 Mart’ı aynı zamanda kanunla “Akif günü” ilan etti. Lakin bu bizi yanıltmasın: Mehmed Akif resmi unutkanlıktan nasibini, 40’ı çıkana(!) kadar fazlasıyla tatmıştı, yani Akif, günümüzden 40 küsur yıl önceye kadar ölüm yıl dönümlerinde resmen hatırlanmaz ve anılmazdı. Halk sahip çıkıyor, devlete adına CHP unutuyordu ve unutturuyordu. İlginçtir, sonunda halkın dediği oldu ve bu cennet ülkem için HA EKMEĞİNİ YEMİŞİM-HA KURŞUNUNU diyenler anılmakta!..

İşte Kültür Bakanlığı tarafından çıkarılan, yani resmi bir yayın olan “Millî Kültür” dergisinden bir haber (Sayı: 2, Şubat 1977, s. 80.):

“İstiklal Marşı’mızın yazarı, millî şair Mehmed Âkif Ersoy, ebediyete intikalinden 40 yıl sonra, ilk defa devlet eliyle anıldı.  Rıfkı Danışman, milli şairimize devletin de kadir-şinaslığını belgeleyen ilk Kültür Bakanı oluyordu.”

Belirtelim ki, Mehmed Akif’in bu ilk resmi anılışı, 29 Aralık 1976 gününe rastlar.

Şaşırdınız, biliyorum ama tarihin ambarı, doğru sandığımız izlenimlerle ve hafızamızın bugünü geçmişe de yayma ve yansıtma arzusundan, daha doğrusu alışkanlığından doğan çuval çuval yansımalarla doludur. Tarihin yeniden yazılması zorunludur artık değil mi!..

Her zamankinden daha çok sen-ben demeden BİZ diyerek ÇANAKKALE ruhuyla dünya’ya adımızı duyurmamız varken, bunu şu muhteşem günde engelleyenlere son sözüm şu:

Muhalefet paralel ile yapsın dans-bale; Rabbimin aşkı için, lütfen bakın şu hale;

Yıllarca chp'li yıkılmalı bu kale; Kendini göster artık, yeter be Çanakkale!..

Bu şuur ve inançla Rabbim şehitlerimizi Peygamberimiz Hz.Muhammed’e komşu eylesin ve aziz şehitlerimizin torunları olan bizlere de şehitlerimizin şefaatçılık etmesi dileğiyle..

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber; Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!..

Hürmetlerimle.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Abdulkadir İPEKOĞLU Arşivi